Ortalarda dolaşan bir şehir efsanesi, bizim “Kıbrıslı olmaya karşı olduğumuz” yalanını yayıyor. Gelin bu işin aslını konuşalım.
Öncelikle bariz bir gerçeği hatırlatmakta yarar
var; “Tüm kimlikler kurgudur!” Herkesin bildiği ve sık sık tekrarladığı bu
cümle; “kimlikler önemsizdir, hesaba katılmasalar da olur” anlamına gelmez.
İster ulusal, ister dinsel, ister cinsel yönelim,
ister yaş eksenli olsunlar; kimlikler tarihin şekillenişine azımsanamayacak
etkilerde bulunmuşlardır. Yeterli sayıda insan ortak bir kimliği paylaştığı
düşüncesinde birleştiğinde ve bu düşünce siyasal bir ifade biçimine
kavuştuğunda; kimlikler çok geniş kitleleri harekete geçirebilecek unsurlardır.
Tarih kimliğini yaşamak ve yaymak için ölen, öldüren, hapis yatan, hapse atan,
işkence gören, işkence yapan, sürgüne giden, sürgüne gönderen insanlarla
doludur.
Diğer yandan kimliklerin kurgu oluşu, keyfimize
göre kimlik uydurabileceğimiz anlamına gelmez. Elbette bunu denemek isteyenler
olabilir, tarih boyunca deneyenler de olmuştur. Ancak kimliklerin ortaya çıkışı
ve yok oluşu da tüm diğer toplumsal olgular gibi, tarihin yasaları ile
ilişkilidir.
Bu noktada anlaşılması gereken şey, “kurgu”
kelimesinin “uyduruk” anlamına gelmediğidir. Kurgu, “insan zihninden türeyen”
anlamına gelir. Ancak insan zihninin kendisi de maddi gerçekliğin ürünü olduğu
için, “kurgular” söz konusu maddi gerçekliği ifade eden veya bozan bir işlev
gördükleri oranda toplumda karşılık bulurlar veya bulmazlar!
Kısacası, evet kimlikler birer kurgudurlar. Yani
maddi gerçekliğin insan zihninin dolayımından geçerek ifade edildiği, belirli
koşullarda oluşup o koşullar ortadan kalktığı zaman da yok olan, düşünsel
olgulardırlar. Ve her düşünsel olgu gibi kimlikler de maddi gerçekliği bir
miktar geriden takip ederler. Önce koşullar oluşur ardından fikirler
(kimlikler) gelir. Sonra koşullar değişir, fikirler (kimlikler) buna bir süre
direnir ve yerlerini yeni koşullara uygun yeni fikirlere (kimliklere)
bırakırlar.
***
Kıbrıs’ın yakın tarihi, yukarıda anlattıklarımızın
bir özeti gibidir.
Ulusçuluk Kıbrıs adasına ulaşmadan önce, adadaki
insanlar kendilerini Hristiyan (Romalı, Rum) ve Müslüman olarak
tanımlamaktaydılar. 1900’lü yılların başından itibaren Hristiyanlar, çeşitli
tarihsel nedenlerle dinsel kimliklerini de içine erittikleri Elen ulusçuluğuna
yöneldiler. Müslümanlar ise buna paralel olarak seküler bir Türk ulusçuluğuna
tutunmaya çalıştılar.
1960’lı yılların ortasından itibaren Elenler,
Yunanistan ile yaşadıkları gerilimler ve Kıbrıs Cumhuriyeti imkanlarından
yararlanarak palazlanan burjuvazinin de etkisiyle, kendilerini “Kıbrıs Eleni”
ve/veya “Kıbrıslı Elen” olarak tanımlamaya başladılar. Türkler ise buna benzer
bir süreci 1974 sonrasında “Kıbrıs Türkü” ve “Kıbrıslı Türk” olarak
deneyimlediler.
Müslüman ve Hristiyanların, ortak bir Kıbrıslı
kimliğinde buluşması da, Türkler ve Elenlerin birlikte bir Kıbrıslılık inşa
etmesi de mümkündü. Ancak bunların hepsi geride kalmış tarihsel uğraklar, bakış
açınıza göre “kaçırılmış” imkânlardır. Tarihin tekerleğini geriye doğru
çevirmek mümkün değildir.
Bugün “ortak bir Kıbrıslılık” inşa edilecekse, bu
harca katmak için elimizde Kıbrıslı Elenler ve Kıbrıslı Türkler vardır. Var
olanı inkar etmek, bizi “ortak yeni”yi inşa etmekten mahrum bırakacaktır.
***
Bugün siyasal kimliğini “Müslüman”, “Hristiyan”,
“Türk” ve “Elen” olarak tanımlayan insanlar hâlâ mevcuttur. Ancak bunlar büyük
oranda aşılmış veya aşılmak üzere olan tarihsel uğraklar olduğundan geniş
kitleleri seferber edemezler, ettikleri oranda gerici akımlarda karşılık
bulurlar.
Kıbrıslı Türklük ve Kıbrıslı Elenlik için de
benzerini söyleyebileceğimiz maddi koşullar oluşmadan, “Kıbrıslılık” uğrağına
vardığımızı iddia etmek ise, kimlikleri tarihin yasalarından bağımsız “uyduruk”
kavramlar olarak canımızın istediği gibi eğip bükebileceğimiz yanılsamasına
teslim olmak anlamına gelir.
Tarih içinde “düşünce gücüyle” seyahat etmek mümkün
değildir. Düşünceler verili maddi koşulları anlamaya yardımcı oldukları oranda
yararlıdırlar. Nerede olduğunuzu bilmeden, hiçbir yere varamaz, mevcut durumu
kavrayıp yeni koşulları yaratmadan mevcudu aşamazsınız!
Biz bugün “ortak bir Kıbrıslı” kimliğinin mevcut
olmadığını ancak yaratılması (ve sosyalizm yolunda aşılması) gerektiğini
söylüyoruz.
Varılacak (ve aşılacak) ortak bir hedef olarak
Kıbrıslılık, adamızın birleşmesi ve iki halkın siyasal eşitliği ile mümkün
kılınabilir. Kıbrıslılığın maddi koşulları, arzular, istekler, dilekler ve
temenniler ile değil; “birleşme ve eşitlik” ile yaratılabilir. Tarihsel
koşulların ürünü olarak oluşmuş iki halkın herhangi birini veya bu iki halkın
herhangi bir unsurunu dışlayarak ortak bir kimlik inşa edilmesi ise mümkün
değildir.
Ya hepimiz Kıbrıslı olacağız, ya hiçbirimiz
olamayacağız!
***
İşte Kıbrıs Cumhuriyeti devlet şovenizminin
arkasına gizlenmiş Kıbrıslı Elen milliyetçiliği; “Kıbrıslılık” kavramını sadece
Kıbrıslı Türklere yönelik bir propaganda aracı olarak kullanmakla ve Türkiye
kökenli Kıbrıslı Türkleri bunun dışına almaya çalışmakla bizi bu olanaktan
uzaklaştırmaktadır.
Kıbrıslı Elen şovenizmi, halkımızın bir kısmını TC
baskısından kurtulmak karşılığında azınlık hakları bile olmayan sığıntılar
olarak “Kıbrıslılığa” davet ederken, diğer kısmını ise dışarıda bırakmak
istemektedir.
Bizim “Kıbrıslı olmaya karşı olduğumuz” koskoca bir
yalandır. Kıbrıslı Türk devrimcilerin karşı olduğu şey “ortak bir kimlik olarak
Kıbrıslılık” değil, onun Kıbrıslı Elen şovenizminin maskesi olarak istismar
edilmesidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder