18 Haziran 2025 Çarşamba

Şu Nüfus Meselesi

Ne zaman kimlik ve irade konularında bir tartışma yaşansa, mesele gelip nüfus konusunda düğümleniyor. Bu aslında çok da şaşırtıcı değil, çünkü gerçekten de nüfus sorunu kimlik ve irade meselesiyle iç içe bir konudur.

Kıbrıs’ın kuzeyinde bulunan “reel nüfus” ve kktc bakanlar kurulu kararlarıyla “vatandaş yapılanlar” olarak iki ana kategoriye ayırabileceğimiz bu mevzu; Kıbrıslı Türklerin kendi kimliklerine sahip çıkmaları ve yaşadıkları topraklarda irade icra edebilmeleri bakımından kritik önemdedir.

Nüfusumuz hem reel olarak hem de vatandaş sayısı bakımından artarken, bu durum Kıbrıslı Türklerde bir çaresizlik hissi yaratıyor. Bu çaresizlik hissi ise bir tür “kimlik kenetlenmesi”ne neden olmakta…

Kendini tehlikede hisseden kimliklerin, kenetlenme refleksi geliştirmesi anlaşılır olmakla birlikte; maruz kaldığımız olumsuzlukları reflekslerle, duygusal reaksiyonlarla ve tepkisel çıkışlarla çözemeyeceğimiz de bir gerçek.

Duyguların arkasından sürüklenen kimlik kenetlenmesinin iki büyük sakıncası var: Birincisi, kenetlendiğimiz insanların bir kısmı, ülkeye nüfus taşıyan insanların ta kendisidir. İkincisi, dışarıda bıraktığımız insanların bir kısmı, mevcut nüfus politikasında bizim yanımızda durmaya hazır kişilerdir. Yani kenetlenme, yaşadığımız sıkıntıların çözümüne değil o sıkıntıları aşamayacak şekilde derinleşmesine yaramaktadır.

***

Her sorun gibi bu sorunu da akıl yolu ile ve somut talepler etrafında birleşerek çözebiliriz. Meseleye duygularımıza kapılmadan ve akıl yolu ile yaklaşıyor olmamız, bazı kişilerde sorunu idrak etmediğimiz gibi bir algı yaratıyor olabilir. Ancak durum tam tersidir.

Bağımsızlık Yolu olarak konuyu ciddiye aldığımız ve duygusal feveranlarla çözülemeyeceğinin bilincinde olduğumuz için somut talepler ortaya koymaktayız. “Türkçe Konuşan Kıbrıslılar” tanımını sorgulayan makalelerim de bu düşünceyle kaleme alındı.

Yaşamakta olduğumuz sorun, “daha saf ve daha kusursuz” bir kimlik tanımı yapmakla çözülemeyecek kadar ciddidir. Bu sorundan kurtulmak için duygular ve tanımlara değil; akla ve ayakları yere basan somut hedeflere ihtiyacımız var.

Bu sorunu bertaraf edebilmek için sorunun kaynağı olan insanları da içine alan bir kimlik kenetlenmesine değil; somut talepler etrafında birleşecek bir pratik güç yaratmaya ihtiyacımız var. Yani duygularımızı değil, fikirlerimizi konuşmaya ihtiyacımız var.

Meseleyi kabaca “reel nüfus” ve “vatandaşlık” olarak ayırabileceğimiz söylemiştim. Gelin sırayla bu konuda dile getirdiğimiz talepleri hatırlayalım.

***

Reel nüfus konusunda sembolik de olsa en önemli talebimiz “Kimlikle girişlerin derhal durdurulması”dır. Bunun yanında, “kapıda vize” uygulamasına derhal son verilmeli ve online vize uygulamasına geçilmelidir. Ayrıca kapılarda görevli personel tam yetki ile donatılmalı, giriş sırasında kalacak yer, yolcu beraberi nakit, dönüş bileti, kişinin ülkesindeki banka hesabı, maaşlı işi, mal varlığı vb. kriterler titizlikle kontrol edilmelidir.

Ülkeye girişler üç ana başlıkta toplanabilir: Çalışma, üniversite ve turizim amacıyla giriş. Yukarıda saydığımız “online vize” ve giriş kriterleri özellikle “turist olarak” gelen kişiler için sıkı bir şekilde uygulanırken; öğrenci adı altında giriş yapan kişilerin sorumluluğu üniversitelere yüklenmeli, sonradan kayıt dışı çalışma, adi suç, okula devamsızlık vb faaliyetleri söz konusu olursa bunun üniversitelere de yaptırımları olmalıdır.

İşsizlik makul bir oranın altına inene kadar mevcut çalışma izinlerinin yenilenmesi dışında yeni çalışma izni verilmemesi ise en önemli başlıklardan biridir. Bu hayata geçtiğinde Kıbrıslı Türk gençlerin daha uygun koşullarda iş bulabilmesi sağlanıp işsizlik azaltılırken, ülkeye yeni insan taşınması da duracaktır.

Çalışma maksadı ile ülkeye gelen insanların önemli bir kısmı “yaşlı” ve “çocuk bakımı” için gelmektedir. Bu “ihtiyacın” ortadan kalkması için yapmamız gereken ise “Sosyal Hizmetler’in Güçlendirilmesi” olduğu biliniyor. Yaşlı ve çocuk bakımını her vatandaşın kendi bütçesinden çözmesi yerine, çağdaş bir sosyal hizmet politikası ile kamusal olarak çözmemiz şarttır.

İnşaat şirketlerinin referansı ile ülkeye kolayca girebilen “potansiyel alıcılar” konusu ise asla kabul edilemez. Derhal sonlandırılmaldır.

Sadece bu üç başlıktan da görülebileceği gibi, ülkeye nüfus ithal eden ve reel nüfusun artmasına sebep olanlar arasında birçok “Kıbrıslı” vardır. İster inşaat şirketi sahibi olarak işçi getirsin, ister üniversite sahibi olarak öğrenci adı altında insan ithal etsin, isterse de emlak şirketi olarak getirsin, ülkeye yabancıları doluşturanlarıon önemli bir kısmı “yerli”dir.

Bu nedenle de gerilim “yerli”lere karşı “yabancı”lar gerilimi değil, emekçilere karşı sermayedarlar gerilimidir. Bunu anlamadığımız sürece, şirket patronları ile birlikte “yabancı nüfustan” şikayet etmeye devam edeceğiz. Ama bunun bize hiçbir faydası olmazken, patronların bu “yabancıları” daha rahat sömürmesi için ortam yaratmış oluyoruz.

***

Ülkede bulunan nüfusun Bakanlar Kurulu kararlarıyla keyfi bir şekilde vatandaş yapılması veya hak ettiği halde birçok insanın vatandaş yapılmaması ise diğer bir sorundur. Bu konuda öncelikle şunun altını çizmek gerek; biz yabancı uyruklu insanlara ayrımcılık yaptıkça, insan hakları ve ekonomik menfaatler bakımından onları dışladıkça, vatandaşlık talepleri de artacaktır.

Birçoğumuz İngiltere, Kanada, ABD gibi ülkelerde on yıllarca yaşayıp vatandaş olma ihtiyacı hissetmeyen kişilerin hikayelerini biliyoruz. Bunun nedeni sosyal yaşamda karşılaşılan muamelenin ayrımcılık hissi yaratmaması ve ilgili ülkeye vatandaş olarak yaşanacak bir rahatlama beklentisinin oluşmamasıdır.

Bizde ise iş güvencesinden maaşa, işsizlik sigortasından emekli ikramiyesine kadar; yabancı uyruklu kişilere ayrımcılık yapılmakta, üstelik bu Anayasa’nın aksine hükümlerine kadar uygulanmaktadır. En basit bir apartman kavgası bile, polisin yabancı uyrukluya gözdağı vermesi ile sonuçlanabilmektedir. Bu da kişilerin vatandaş olmayı bir çözüm gibi algılamasına neden olmaktadır. Bu hukuka da vicdana da sığmayan tutumun derhal sona erdirilmesi, vatandaşlık taleplerinde ciddi bir azalmaya neden olacaktır.

Ama bunun dışında çağdaş bir vatandaşlık yasası yapılarak bakanlar kurulunun istisnai vatandaşlık verme yetkisi derhal ve tamamen sona erdirilmelidir. Bakanlar Kurulu hiçbir koşulda, hiç kimseye vatandaşlık verememelidir.

Vatandaş olmak için ise; yıl, hukuk, sınav ve kota kriterleri getirilmelidir. Belirlenmiş süre boyunca ülkede yasal olarak bulunan ve kadına şiddet dahil hiçbir yüz kızartıcı suça bulaşmamış olanlar sınava katılma hakkı kazanmalıdırlar.

Sınav için yasa ile bağımsız bir komisyon tayin edilmeli; bu komisyonun belirleyeceği kültür sınavı ve sonuçları hükümetin kontrolünden tamamen arındırılmalıdır. Tüm kriterleri tamamlayanlar, nüfus artış hızının altında belirlenecek bir kota oranında, sıraya girmeli ve ilgili yılda kota dolmuşsa sıra bir sonraki yıla devretmelidir.

***

Tüm bu sayılanlar kimlik ve irade sorunumuzu çözer mi? Elbette çözmez!

Ancak saydıklarımız; reel nüfusun artışı ile ilgili sıkıntılarımızı da kontrolsüz ve siyasi maksatlarla vatandaş yazılmasına dair sıkıntılarımızı da ortadan kaldırabilecek taleplerdir.

Kimlik ve irade ile ilgili sorunumuzu çözecek olan ise bunlar gibi akla dayalı talepler etrafında birleşip, bu talepleri karşılamayı asla kabul etmeyecek olan egemenlere karşı mücadele etmek olacaktır. Çünkü kimliker de irade de somut koşulların içerisinde, somut mücadelelerle kazanılır.

Talepler etrafında birleşen somut bir mücadele hattı yaratmadan, duygusal tepkiler vererek sadece acıma kazanırız. Özgüvenimizi, irademizi ve ülkemizi kazanmak için ise somut taleplere ve mücadeleye ihtiyacımız var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder