Bugün
Lefke-Gemikonağı bölgesinde kimsenin görmeden gelemediği bir çevre felaketi ile
iç içe yaşamak zorunda kalan insanlar var. Sanki de her geçen görsün diye tam
yolun kenarında bulunan bu kirliliği “hiçkimse görmüyor” olacak ki, bir gurup
duyarl insan dışında ortaya kalıcı bir çaba konamıyor. Okuyacağınız
bu haber bir haber olma niteliğinden çok insanoğlunun doğaya karşı olan
sorumluluğunun bilinciyle yazıldı.
1913-1974
yılları arasında Lefke bölgesinde maden arama işlerini yürüten bir uluslararsı
firma olan CMC, tüm kar hırsını ve parasal doyumunu sağladıktan sonra, bu
güzelim yöreyi tonlarca kimyasal atıkla bırakıp gitmiş.
5
milyon ton zararlı kimyasal atıkla birlikte yaşamak, bu küçücük adamızda Lefke
yöresindeki insanlarımıza nasip olmuş. Ayrıca bu atıklar arasında 30,000 ton
siyanür atığının da bulunduğu söyleniyor. Bu atıkların yarattığı görsel
kirlilikten bahsetmiyoruz bile. 2.5 km kare alana yayılmış atık setleri ve yine
atıklardan oluşan kirlilik dağları bölgenin neredeyse bir parçası olmuş.
CMC’nin bırakmış olduğu altyapının parça parça sökülüp alınması dışında,
1974’ten beri bu konu ile ilgili hiçbir temizlik faaliyetine girişilmemiş.
1 km
karelik alnı 50 cm ye kadar temizlemek için 500,000 ton toprak gerekiyor. Bu
işin kamyonlarla yapılacağını düşünürsek, sadece 1 km karelik alan bile 50.000
dolum gerektiriyor (her kamyona 10 ton). Sadece bu bile proplemin büyüklüğünü
ve ülkemizin imkanları dahilinde çözülemeyeceğini gösteriyor.
Kaldı
ki, Uluslararsı hukuğa göre belli bir bölgede çevre kirliliği yaratan taraf, o
bölgeyi temizlemekle yükümlüdür. Açıkgöz CMC şirketi, bu yasanın
çıkarılmasından 1 yıl kadar sonra, 1974 harekatını da fırsat bilerek bölgeyi
terketmiştir. Şimdi ise Kıbrıs Sorununun çözümsüzlüğünden de faydalanarak
yükümlülüklerini yerine getirmekten kaçınıyor.
60 yıl
boyunca tam anlamıyla tecavüz ettiği bölgeyi şimdi kaderine terketmiş olan CMC
şirketi, elbette bu konu ile ilgili sorumluluk duymayacaktır. Uluslararsı
sermayenin sadece ülkemizde değil, dünyanın hemen her yerinde yarattığı sömürü
ve kirlilik inanılmaz boyutlardadır.
Yine
de ilgili mercilerin bu konunun üzerine gitmemesi, kendilerini haklı oldukları
bir durumda haksız konuma düşürmektedir. Açıkcası bölgenin kaderi onları da pek
ilgilendiriyormuş gibi görünmüyor. Sanki de sadece CMC’nin bırakmış olduğu
altyapıyı söküp söküp satmakla ilgileniyormuş gibi görünüyorlar. CMC’de
devletin koyduğu bekçiler dışında devlete dair hiçbirşey görünmemektedir.
Yağmurlu
günlerde Gemikonağı’ndan geçen herkesin görebileceği gibi deniz turuncu renge
boyanmaktadır. Atıkların denize yollandığı kanallar kısmen de olsa hala daha
çalıştığı için, her yağmurla birlikte artan deniz kirliliği korku verici
boyutlara ulaşmıştır.
Kıbrıs
Türk Mimar Mühendis Odaları’nın hazırlamış olduğu bir raporda da bahsettiğimiz
siyanür tehlikesine değinilmiştir:
“CMC
belgelerine göre 1920’den itibaren 30,000 ton siyanür kullanılmıştır. Ayrıca
var olan atık yığınlarının hala daha siyanür içermesi olasıdır.”
Atıkların
1.5 milyon tonu kükürt içermektedir. Bu atıklar su ve oksijenle temas ettikleri
zaman ortaya sülfirik asit ve zararlı gazlar çıkmaktadır. Buarda esas proplem,
bu atıkları tehlikeli asitlere dönüştüren yağmur suyudur.
Düşük
dercede bakırdan oluşan atıkların miktarı 2 milyon tondur. Bunlar %8 selenyum
ve %0,4 arsenik içermektedirler. Yağmur suları ile denize akan bu zararlı
maddeler, denizi kirletmekle kalmıyor, ayrıca sıcak yaz günlerinde buharlaşarak
geniş alana yayılmış bir hava kirliliği yartıyor.
KTMMOB
raporuna göre kirlilik o boyutlardadır ki, tüm çevreyi, hayvan ve bitki
yaşamını tahtid etmektedir.
Bu
boyutlardaki bir kirlilikle başetmek için duyarlılık gösteren insanların
elinden ne yazık ki birşey gelmemektedir. Sadece karını düşünen CMC şirketi
bugün ismini değiştirerek (Cyprus Amax) Şili ve Latin Amerika ülkelerini
kirletmeye devam etmektedir. Ayrıca ilginç olan şudur ki, şirketin ismi ve
burada bırakmış olduğu kirlilik dışında Kıbrıs’la hiçbir ilgisi yoktur.
Lüks
arabalar sürüp, güzel yemekler yiyip, en iyi kıyafetleri giyen şirket
sahiplerini “Uygar Batı” yaşam tarzının nasıl oluştuğunu anlamak bakımından
iyice değerlendirmek gerekmektedir. Tabii ki cevap ortadadır, bizim gibi
ülkeleri sömürerek ve sorumsuzca kirleterek...
İlgilileri
tekrar göreve çağırıyoruz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder