3 Temmuz 1998 Cuma

CMC Atıkları Zehirlemeye Devam


Bugün Lefke-Gemikonağı bölgesinde kimsenin görmeden gelemediği bir çevre felaketi ile iç içe yaşamak zorunda kalan insanlar var. Sanki de her geçen görsün diye tam yolun kenarında bulunan bu kirliliği “hiçkimse görmüyor” olacak ki, bir gurup duyarl insan dışında ortaya kalıcı bir çaba konamıyor. Okuyacağınız bu haber bir haber olma niteliğinden çok insanoğlunun doğaya karşı olan sorumluluğunun bilinciyle yazıldı.

1913-1974 yılları arasında Lefke bölgesinde maden arama işlerini yürüten bir uluslararsı firma olan CMC, tüm kar hırsını ve parasal doyumunu sağladıktan sonra, bu güzelim yöreyi tonlarca kimyasal atıkla bırakıp gitmiş.
5 milyon ton zararlı kimyasal atıkla birlikte yaşamak, bu küçücük adamızda Lefke yöresindeki insanlarımıza nasip olmuş. Ayrıca bu atıklar arasında 30,000 ton siyanür atığının da bulunduğu söyleniyor. Bu atıkların yarattığı görsel kirlilikten bahsetmiyoruz bile. 2.5 km kare alana yayılmış atık setleri ve yine atıklardan oluşan kirlilik dağları bölgenin neredeyse bir parçası olmuş. CMC’nin bırakmış olduğu altyapının parça parça sökülüp alınması dışında, 1974’ten beri bu konu ile ilgili hiçbir temizlik faaliyetine girişilmemiş.
1 km karelik alnı 50 cm ye kadar temizlemek için 500,000 ton toprak gerekiyor. Bu işin kamyonlarla yapılacağını düşünürsek, sadece 1 km karelik alan bile 50.000 dolum gerektiriyor (her kamyona 10 ton). Sadece bu bile proplemin büyüklüğünü ve ülkemizin imkanları dahilinde çözülemeyeceğini gösteriyor.
Kaldı ki, Uluslararsı hukuğa göre belli bir bölgede çevre kirliliği yaratan taraf, o bölgeyi temizlemekle yükümlüdür. Açıkgöz CMC şirketi, bu yasanın çıkarılmasından 1 yıl kadar sonra, 1974 harekatını da fırsat bilerek bölgeyi terketmiştir. Şimdi ise Kıbrıs Sorununun çözümsüzlüğünden de faydalanarak yükümlülüklerini yerine getirmekten kaçınıyor.
60 yıl boyunca tam anlamıyla tecavüz ettiği bölgeyi şimdi kaderine terketmiş olan CMC şirketi, elbette bu konu ile ilgili sorumluluk duymayacaktır. Uluslararsı sermayenin sadece ülkemizde değil, dünyanın hemen her yerinde yarattığı sömürü ve kirlilik inanılmaz boyutlardadır.
Yine de ilgili mercilerin bu konunun üzerine gitmemesi, kendilerini haklı oldukları bir durumda haksız konuma düşürmektedir. Açıkcası bölgenin kaderi onları da pek ilgilendiriyormuş gibi görünmüyor. Sanki de sadece CMC’nin bırakmış olduğu altyapıyı söküp söküp satmakla ilgileniyormuş gibi görünüyorlar. CMC’de devletin koyduğu bekçiler dışında devlete dair hiçbirşey görünmemektedir.
Yağmurlu günlerde Gemikonağı’ndan geçen herkesin görebileceği gibi deniz turuncu renge boyanmaktadır. Atıkların denize yollandığı kanallar kısmen de olsa hala daha çalıştığı için, her yağmurla birlikte artan deniz kirliliği korku verici boyutlara ulaşmıştır.
Kıbrıs Türk Mimar Mühendis Odaları’nın hazırlamış olduğu bir raporda da bahsettiğimiz siyanür tehlikesine değinilmiştir:
“CMC belgelerine göre 1920’den itibaren 30,000 ton siyanür kullanılmıştır. Ayrıca var olan atık yığınlarının hala daha siyanür içermesi olasıdır.”
Atıkların 1.5 milyon tonu kükürt içermektedir. Bu atıklar su ve oksijenle temas ettikleri zaman ortaya sülfirik asit ve zararlı gazlar çıkmaktadır. Buarda esas proplem, bu atıkları tehlikeli asitlere dönüştüren yağmur suyudur.
Düşük dercede bakırdan oluşan atıkların miktarı 2 milyon tondur. Bunlar %8 selenyum ve %0,4 arsenik içermektedirler. Yağmur suları ile denize akan bu zararlı maddeler, denizi kirletmekle kalmıyor, ayrıca sıcak yaz günlerinde buharlaşarak geniş alana yayılmış bir hava kirliliği yartıyor.
KTMMOB raporuna göre kirlilik o boyutlardadır ki, tüm çevreyi, hayvan ve bitki yaşamını tahtid etmektedir.
Bu boyutlardaki bir kirlilikle başetmek için duyarlılık gösteren insanların elinden ne yazık ki birşey gelmemektedir. Sadece karını düşünen CMC şirketi bugün ismini değiştirerek (Cyprus Amax) Şili ve Latin Amerika ülkelerini kirletmeye devam etmektedir. Ayrıca ilginç olan şudur ki, şirketin ismi ve burada bırakmış olduğu kirlilik dışında Kıbrıs’la hiçbir ilgisi yoktur.
Lüks arabalar sürüp, güzel yemekler yiyip, en iyi kıyafetleri giyen şirket sahiplerini “Uygar Batı” yaşam tarzının nasıl oluştuğunu anlamak bakımından iyice değerlendirmek gerekmektedir. Tabii ki cevap ortadadır, bizim gibi ülkeleri sömürerek ve sorumsuzca kirleterek...
İlgilileri tekrar göreve çağırıyoruz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder