Sanat,
duygusal, düşünsel vede fiziksel olarak gayet gelişmiş bir üretim biçimdir. Bu
üretimi yapmak öyle herkesin becerebileceği bişey değildir. Bunun için de
sanatçı gerekir. Sanatçının sanatını üretmek için kendinden başka hiçbirşeye ve
hiçkimseye ihtiyacı yoktur. Sanatçı ile sanatı arasına hiçbirşey girmemelidir.
Ola ki bir dış faktör devreye girerse sanatçı da sanat da olumsuz etkilenir. Bu
sebepten de en sanatsal sanat, kimsenin anlamadığı ve kimsenin (sanatçı
dışında) işine yaramayacak olan sanattır. Bir sanat yapıtı ne kadar anlaşılmaz
olursa, o kadar sanattır.
Diyeceksiniz
ki, sanat ne işe yarar? Bir kere sanat çok eski bişeydir. Çok eskiden beri
vardır. Büyük büyük dedelerimiz zamanında bile sanat vardı. Şimdi müzelerde
sergilenenlerin ne olduğunu sanıyorsunuz ki? Eskiden de şimdi de sanat olduğuna
göre, sanat evrenseldir. Yani her tarihte ve her toplumda sanat vardır. Her an
her yerden sanat çıkabilir, pencereleri kapıları sıkı sıkı kapatmak gerekir. Çünkü
öyle her yerde bulunan sanatan hayır gelmez. Sanat dediğin az bulunmalı,
sanatçısına itibar kazandırmalıdır. Bundan yola çıkarak da, sanatı “yüksek
sanat” ve “alçak sanat” olarak ikiye ayırıyoruz. Öyle her yerde bulunan sanat
“yüksek sanat” olamaz. Olsa olsa ayak
altında, alçaklarda bulunur, çünkü kimse ona değer vermez.
Oysa
“yüksek sanat”, yukarlardadır. Ödüller alır, cahil ve geri halk tarafından
anlaşılmaz. Anlaşılmaması da iyi bişeydir. Zaten halk dediğin bişeyi anlarsa
kıymet vermez. Kendinin bir parçası zanneder. Eh, halk denen cahil insan sürüsü
de değersiz bişey olduğunu bilecek kadar akıllıdır. Kendinin anladığı sanatın
da değersiz olduğunu bilir.
Aslında
gerçek sanat “yüksek sanattır”. Onun için alçaklarda gezinmeyi bırakıp biz
“yüksek sanat”tan bahsedelim. Biz yüksek sanata kısaca sanat diyeceğiz.
Kıskananlar çatlasın.
Şimdi,
sanat her daim yüksek olmuştur. Ve eskiden beri vardır dedik. Peki bu sanat
neye yarar, yenir mi içilir mi? Aslında hem yenir hem içilir... Hatta işini
bileni uçurur, seviştirir, ünlü yapar, yazdırır, çizdirir, bayağı bir ihya eder
annaycağnız.
Bu
nasıl olur? Öncelikle elinizde bir şarap bardağı mutlak surette bulunmalı.
İçersiniz, içmezsiniz o başka ancak, estetik önemli. İkinci olarak
kullandığınız her on kelimeden altısı anaşılmayacak şekilde seçilmeli, tercihen
ingilizce (ancak fransızca veya italyanca da olabilir). Kalan dört kelime ise
“ben falanca ülkedeyken” cümle kalıbını dolduracak uzunlukta olmalı. Buradan
başka bir noktaya temas etmeden geçemeyeceğiz. “Ben” kelimesi çok önemli bir kelimedir.
Bu kelimeyi yeterli sıklıkta kullanmazsanız, insanlar oradaki mühim şahsiyetin
kim olduğunu şaşırabilirler. Bu da ödemeler açısından sakıncalı olabilir.
Dikkat etmekte fayda var.
İşte
böyle, sanatın faydası sanatçıyadır. Zaten sanatçı işini yapmak için çok
zorlanır. Olur olmaz cahiller sanatçının işine karışır. İşini yaptırmaz.
Sanatçı bütün bu cahiller ordusuna “rağmen” sanat yaparak, kendini ispatlar.
Biz de deriz ki “helal be, gerçekten sanatçıymış”... Eh o kadarcık faydayı da
görsün.
Sanatçının
işine karışanlardan en tehlikelileri, “sanat toplum içindir” diyen
gericilerdir. Bu gericiler, sanki da toplumun sanatçıdan alacağı varmış gibi,
sanatçının kendine değil topluma faydalı olmasını beklerler. Halbuki, o geri,
cahil toplumdan sanatçı çıkması mümkün müdür. Sanatçı iki şekilde dünyaya
gelir. Birincisi eskiden beri olagelen yöntemle “uzaydan”. İkincisi ise genetik
mühendisliğinin üstün buluşları sayesinde fabrikasyon olarak.
Sanatın
neden “yüksek” bişey olduğu da buradan anlaşılabilir. Uzayın yüksekte olduğı
zaten aşikar, anlatmaya gerek yok. Ama “yüksek genetik mühendisliğinin” ürünü
olan sanatçılar, asıl yüksek sanatçılardırlar. Çünkü en yüksek sınıfın, en
yüksek biliminin ürünleridirler ve hem kendilerine hem de kendilerini
üretenlere yüksek meblağlarda, pardon manalarda yardımları dokunur.
Onun
için bilmeliyiz ki “sanat toplum için” değildir. Asıl “toplum sanat içindir”.
Toplum dediğin, sanatın ve snatçının karşısında hadini bilecek, sesini kesecek
alkışlayacaktır. Toplum dediğin böyle olur.
Yüksekten
atan politikacılara, yükseklerde ofisleri olan şirketlere ve yüksek sanat
yaratan yüksek sanatçılara karşı yüzsüzlük etmeyecek, ayağını denk alacaktır.
Yoksa yükseklerden aşağıya doğru şimşekler yıldırımlar yağmaya başlar. Kaçacak
delik bile bulunamaz.
Sanat
ile dövizin de yakın bir ilişkisi vardır. Döviz yükseldikçe sanat da yükselir.
Çünkü sanat dediğin döviz cinsinden satılır. Ya sanat dediğin satılır. Ve fazla
yüksekten başı dönen bazı sanatçılar, gün gelir kafa üstü çakılır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder