2 Ocak 2006
tarihinde, 18 CTP (Cumhuriyetçi Türk Partisi) Milletvekili tarafından Anayasa
Değişikliği için bir Yasa Önerisi Meclis Başkanlığı’na sunuldu. Halen
yürürlükte olan Anayasa 1985 yılında yürürlüğe girmiş ve o günden bu yana da
hiçbir değişikliğe uğramamıştır. Anayasa (Değişiklik) Yasa Önerisi, temel
felsefe anlamında mevcut Anayasaya dokunmazken; kamu görevlilerinin siyasi
partilere üye olmalarını engelleyen hükmü ve ölüm cezasını kaldırarak, iki
konuda ciddi değişiklikler yapılmasını gündeme getiriyor.
Ayrıca
“demokratikleşme sürecinin ilerletilmesi”, “temel hak ve özgürlüklerin
genişletilmesi” gibi gerekçelere dayanan değişiklik önerisinin, Meclis’te
onaylanması için 34 milletvekili tarafından kabul edilmesi gerekiyor.
Gazetelere yansıyan tartışmalarda, Öneri hükümet’in önerisinden çok, büyük
ortak CTP’nin önerisi gibi görünüyor. Ancak ortakların her ikisi de öneriyi
desteklese dahi meclis aritmetiği 34 milletvekili için UBP milletvekillerinden
bazılarının onayını şart koşuyor. Bu koşullarda, henüz Meclis gündemine
gelmemiş Öneri’nin onaylanma şansı çok az, hatta bazı gözlemcilere göre hiç
yok.
Değişiklik Ne Değiştiriyor?
Anayasa
(Değişiklik) Yasa Önerisi, Esas Yasa’nın 15. maddesinin 2’nci ve 3’ncü
fıkralarını kaldırıp, 2’nci fıkraya “Ölüm cezası verilemez” yazıyor. Ayrıca
Siyasal Parti Kurma ve Partilerin Siyasal Hayattaki Yeri’ni düzenleyen; 70’nci
maddedeki kamu görevlilerinin siyasi parti kuramayacağı ve siyasi partilere üye
olamayacağı yönündeki yasak kaldırılıyor. Bu şekilde bakıldığında gayet olumlu
görünen ve “demokratikleşme sürecinin ilerletilmesi”, “temel hak ve
özgürlüklerin genişletilmesi” gibi süslü gerekçelere dayanan bir önerinin, onaylanma
olasılığı düşük olduğu biline biline, CTP tarafından neden önerildiği merak
konusu olmaya devam ediyor.
Demokratikleşme Süreci İlerliyor Mu?
1985 yılında,
baskı ve TC’deki askeri faşit rejimin gözdağı sonucu hayata geçmiş bir
anayasanın orasına burasına makyaj yaparak demokratikleştirilemeyeceği ayan
beyan ortadadır. Ayrıca değişikliğin gerekçesi olarak sunulan “demokratikleşme
sürecinin ilerletilmesi” acaba ne zaman başlamıştır da şimdi ilerlemektedir?
Yoksa CTP, kendisinin hükümetin büyük ortağı olmasını demokratikleşme sürecinin
başlangıcı olarak mı değerlendirmektedir?
Ayrıca kamu
görevlilerine siyaset yasağı KKTC’de 1993 yılında yürürlüğe giren; 151 sayılı
ILO Sözleşmesi’nin 9’ncu maddesi ile hukuken zaten ortadan kalkmıştır. CTP
gerçekten istiyorsa, Uluslararası sözleşmelerin Anayasaya aykırılığının iddia
edilemeyeceğinden hareketle (madde 90) kamu görevlilerinin siyasal hayata
katılmasını Anayasa değişikliğine gerek kalmadan fiilen uygulayabilecek hukuki
zemine zaten sahiptir. Peki gerçekten bunu istemekte midir?
Bu ve
benzeri soruları bir yana bıraksak bile; “CTP 21 yıl önce kendisinin “hayır”
dediği bu Anayasa’yı değiştiremeyeceğini bile bile bir öneri yapıyorsa, bu
öneriyi neden sadece iki başlıkla sınırlıyor?” sorusu, halen yanıt
beklemektedir. Çünkü eğer amaç demokratikleşme ise anayasada demokratikleşecek
daha onlarca madde vardır.
Geçici 10. Madde
Bir kere,
tüm ilerici güçlerin üzerinde hemfikir olduğu geçici 10. madde başlı başına bir
anti-demokratiklik manzumesidir. Bu madde, silahlı kuvvetleri olmayan bir
hükümet yaratarak, polisinden itfayesine tüm bir kolluk güçleri takımını TC
Devletinin kontrolüne vermektedir. Bu madde hiçbir demokratik ülkede
görülemeyecek bir madde olması yanında, bağımsızlığı tesis ettiğini iddia eden
bir anayasada bulunması ile orjinal bir niteliğe sahiptir.
Kalıcı Komik Madde
Anayasa’nın
değiştirilemeyen kuralları arasında bulunan 2. madde’nin 1’nci fıkrası
şöyledir: “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti, ülkesi ve halkı ile
bölünmez bir bütündür”. Bu maddeyi okuyan birisi, halk ülkeyi terk etmeye ve
topluca başka bir ülkeye göç etmeye karar veririrse, bunu engellemek için
yazıldığını düşünebilir. Ancak madde ile amaçlanan bu değildir. Aksine halkın
ve/veya coğrafyanın bölünemeyeceği vurgulanmak istenmiştir. Acaba Kıbrıs’ın
Kuzey’inde yaşayan halk içerisinde bağımsızlık isteyen bir azınlık mı vardır ki
böyle bir madde yazılmıştır? Ayrıca bir ülkeyi bölerek kurdurulmuş bir devletin
bölünemezlik iddia etmesi de ne demektir?
Aslında konu bunlardan hiçbiri değildir.
Sadece Faşist 12 Eylül TC Anayasası kopyalanırken bu madde egemenlerimizin
gözüne pek şık görünmüş ve “uysa da kodum uymasa da” mantığı ile mevcut
anayasaya konmuştur.
Kaşıkla
Veren Kepçe İle Alan Madde
Anayasa’nın 10’ncu maddesinden 34’ncü
maddesine kadar birçok temel hak ve özgürlük sayılmaktadır. Kişi
Dokunulmazlığı, Hak Arama Özgürlüğü, Haberleşme Özgürlüğü, Düşünce Söz ve
Anlatım Özgürlüğü, Bilim ve Sanat Özgürlüğü, Basın Özgürlüğü, Kitap Çıkarma
Hakkı, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkı ve Dernek Kurma Hakkı bunlardan
bazılarıdır. Ancak bu hak ve özgürlüklerin sayılıp döküldüğü hemen her maddede;
kamu düzeni, genel ahlak ve ulusal güvenlik gibi muğlak ve iktidarın keyfince
düzenlenecek gerekçelerle kısıtlanabilecekleri belirtilmektedir. Bu da aslında,
hükümetin verdiğinden daha fazla bir hak ve özgürlüğümüz olamayacağının Anayasa
tarafından kabulü olmaktadır. Demokratikleşme ve özgürlüklerin genişletilmesi
için anayasa değişikliği hazırlayan CTP kurmayları bu ufak noktayı da ne yazık
ki gözden kaçırmışlardır.
Atatürkçü Madde
Anayasa’nın
70’nci maddesi siyasal partilerin tüzük, program ve çalışmalarının Atatürk
İlkeleri’ne aykırı olamayacağını karara bağlamaktadır. Bilindiği gibi siyasal
partiler belli bir ideoloji çerçevesinde kurulurlar. Oysa bizim anayasamız Karl
Marx’ın, Adam Smith’in veya Rosa Luxemburg’un Atatürkçü olmasını beklemektedir.
Tüm partiler Atatürkçü olduktan sonra farklı parti kurmanın veya herhangi bir
partiye üye olmanın anlamsızlığı ortadadır ortada olmasına da CTP’nın bu
maddeden rahatsız olmamasının nedeni ortada değildir. Kaldı ki kendileri
özelleştirmeci bir çalışma ortaya koymakla Atartürkçülüğün oklarından birine
(devletçilik) cepheden karşı çıkmaktayken, bu maddeyi değiştirmek kendilerinin
hayrına olurdu.
Yabancı Düşmanı Madde
Mevcut
anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlüklerini düzenleyen maddeleri yurttaşlar ve
yabancılar arasında ayrım yapmakta ve bazı özgürlükleri herkese tanırken
bazılarını yalnızca yurttaşlara vermektedir. Bunlar arasında barış mücadelesine
ve CTP’nin de bir dönem savunduğu “ortak vatan için ortak mücadele” fikrine
sekte vuran madde; 32. maddedir. Bu madde; “Yurttaşlar, önceden izin
almaksızın, silahsız ve saldırısız toplanma veya gösteri yürüyüşü yapma hakkına
sahiptir. Bu hak, kamu düzenini korumak
için yasa ile sınırlanabilir” demektedir. Kapıların açıldığı günden bu güne 32.
madde Kıbrıslı Türklerle Rumların ortak gösteri, yürüyüş ve protesto yapmasını
engelleyici şekilde kullanılmaktadır. 2004 yılında Türkiye Halklarının BUSH
protestoları’na destek vermek amacıyla yapılan “GİTME BUSH” eylemi, aynı yıl
Felluce Halkı ile dayanışma amacıyla gerçekleşen eylemlilikler, 1 Eylül ve 1
Mayıs’larda oluşturulan ortak kortejler ve her yıl 19-20 Mart Tarihlerinde
düzenlenen savaş karşıtı eylemler aynı maddeye dayandırılarak iki toplumlu
niteliğinden arındırılmaktadır. 2003 yılında kapıların açılmasının hemen
ardından düzenlenen “Barış Kampı” da yine aynı maddeye dayanarak taciz
edilmişti. Üstelik devletin kolluk kuvvetleri bu maddeyi on yıllardır
uygulamadıkları şeklide uygulayarak, üniversitelerde okuyan yabancı uyruklu
öğrencilerin eylem yapmasını engellemektedirler. 32. maddenin yabancı düşmanı
karakteri, tartışmasız bir şekilde anti-demokratiktir.
Geri
Çağırma Hakkı
Demokrasi ve
özgürlükler yolunda ilerlemek isteyen samimi herhangi bir iktidarın uyması gereken
en temel prensip, daha 1871 yılında Paris Komünü’nün devrimci programında hayat
bulmuştur. Komün’den 131 yıl sonra Venezüella’nın Bolivarcı lideri Hugo Chavez,
halkından korkusu olmayan her iktidarın demokrasi adına gurur duyacağı bir
adımı atmış ve seçilenlerin başkan, milletvekili veya her kim olursa olsun
görev süresi dolmadan seçmenler tarafından görevden alınabilmesini ülkesinin
anayasasına yazdırmıştır. Onayını halkından değil dış güçlerden alan bir
iktidarın hayallerini değil ancak kabuslarını süsleyecek olan böyle bir öneri
bizim “ilerleyen” demokratikleşme sürecimizin neresindedir?
Bunu da
CTP’nin anayasa değişikliği oyunları değil, sokağın direnişi belirleyecektir.
EKLER
Anayasa
Nasıl Değişir?
Halen
yürürlükte olan mevcut Anayasa’nın 162’nci maddesine göre; Anayasa değişikliği
yapabilmek için en az 10 Milletvekili’nin değişiklik önerisi yapması gerekiyor.
Değişiklik önerisi, yapıldıktan sonra 30 gün içinde Meclis’te görüşülemiyor.
Değişiklik önerisi Meclis üye tam sayısının üçte ikisi (34 milletvekili)
tarafından onaylanırsa, halk oylamasına sunulmak zorunda. Halk oylamasında
kabul gören öneri Cumhurbaşkanınca 10 gün içinde Resmi Gazete’de yayınlanarak
yürürlüğe girer.
Anayasa’nın
Kısa Tarihçesi
Mevcut
anayasa 5 Mayıs 1985 tarihinde halkoylaması sonucu kabul edilmişti. 12 Eylül
1980 askeri cuntasının gücünün doruğunda olduğu bir dönemde hazırlanan Anayasa,
TC’deki anti-demokratik hükümleri aynen barındırıyor. Halkoylaması sırasında
Anayasa’ya “HAYIR” oyu verilmesi için sadece CTP ve KTÖS çağrı yapmıştı. Ancak
bu çağrı etkili olmamış ve anti-demokratik hükümleri ile birlikte anayasa %
70,18 gibi bir oranla kabul edilmişti. Bu oranın yüksekliğinde, TC-KKTC asker
sivil egemen oligarşisinin baskı, sindirme ve gözdağı politikasının yanında;
daha 2 yıl önce KKTC’ye “hayır” sözünün arkasında duramayarak mecliste KKTC’yi
onaylayan CTP ve TKP’nin yarattıkları hayal kırıklığının tazeliği de etkili
olmuştu.
HALKOYLAMASI
SONUÇLARI
Seçmen
Sayısı 91810
Oy kullanan seçmen sayısı 71933
Geçerli oy sayısı 70459
Seçime katılma oranı %78.35
Evet oylarının sayısı 49447 (%70.18)
Hayır oylarının sayısı 21012 (%29.82)
Madde 15
(1) Herkes, hayat ve vücut bütünlüğü hakkına
sahiptir.
(2) Yasanın ölüm cezası ile cezalandırdığı
bir suçtan dolayı hakkında yetkili bir mahkemece verilen bir hükmün yerine
getirilmesi dışında kimsenin hayatına son verilemez.
Yasa böyle bir cezayı, ancak savaş halinde
vatana ihanet, devletlerarası hukuka göre korsanlık ve tedhiş suçları için veya
müebbet hapis cezası gerektiren bir suçtan mükerrer mahkumiyet halinde
koyabilir.
(3) Yasa ile konduğu zaman ve gösterildiği
şekilde:
(a) Kişinin ve malvarlığının, başka türlü
kaçınılması ve tamiri olanaksız aynı derecede bir zarara karşı savunulması;
veya
(b) Bir kişinin yakalanması veya yasaya uygun
tutukluluktan kaçmasının önlenmesi; veya
(c) Bir ayaklanmanın veya karşı koymanın
bastırılması amacıyla girişim eylem sırasında kesin olarak gerekli olduğu kadar
zor kullanmak suretiyle yaşama son verilmesi, (1). ve (2). fıkra kurallarına
aykırı sayılmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder