Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası Yasa
Taslağı’nın uygulanmaya başlamasıyla sağlık bir hak olarak algılanmaktan
çıkacak, kar amacı güden bir hizmet olarak algılanmaya başlanacaktır. Bu amaçla
yürürlüğe konması planlanan uygulamalarla ilgili gazete haberlerine her geçen
gün daha sık rastlamaya başladık.
Bunlardan bir tanesi de Devlet Hastanesi’nde
uygulaması başlatılan Toplam Kalite Yönetimi’dir. TKY, birçok uygulama ile
birlikte hayat bulabilen bir sistemdir. Performans Yönetimi, İnsan Kaynakları
uygulamaları, Kalite Çemberleri ve Esnek Çalışma gibi bütünlüklü ve karmaşık
uygulamalarda temel amaç verimliliğin, dolayısıyla sömürünün arttırılmasıdır.
Bu gibi uygulamaların önderi konumundaki ABD ve
Japonya’da sendikasızlaşma, uzun saatler boyunca çalışma, iş güvenliğinin yok
olması, performansa dayalı nedenlerle işten durdurma, aşırı çalışmadan
ölüm(karoshi), daha çok işe daha az ücret gibi sonuçlar normallik kazanmıştır.
Sistemin mantığı ancak zorlama ve işini kaybetme korkusu ile uygulama alanı
bulabilmektedir. Bunun için de özelleştirme ve sendikasızlaşma şarttır.
Performansa dayalı ücret artışı uygulaması da tam
bir kandırmacadan ibarettir. Normal koşullarda 1 saatte 1 birim hizmet üretiminin
karşılığı olan ücretin 1 birim olduğunu düşünelim. Bu iş yerinde 10 kişi’nin 8
saatte, 80 birimlik iş karşılığı 80 birim ücret aldığını varsayarsak,
performansa dayalı ücretlendirme ile ulaşılan sonuç şöyledir: Artık 5 kişi ile
100 birim iş üretilmekte ve 50 birim ücret ödenmektedir. İşte sermayenin
verimlilikten anladığı budur. 5 kişi işsiz kalmış, kalan 5 kişi daha yoğun ve
ağır sömürü koşullarında eskisinden daha çok üretirken, eskisinden brüt olarak
daha çok ama ürettiği işe göre eskisinden daha az ücret almaktadır.
Bireyciliğin de doruk noktasına ulaştığı sistemde işini koruyan 5 kişinin her
biri daha çok ücret alırken, toplamda hem ürün artmış hem de emek maliyeti
azalmıştır. İşsizliği, sömürüyü ve işçi sınıfının bireycileştirilerek
birbirinden yalıtılmasını (gemisini kurtaran kaptan) arttıran bu sistem
sendikalaşmayı da yok etmektedir. Toplam Kalite Yönetimi, Performans Yönetimi,
İnsan Kaynakları Yönetimi gibi uygulamlarla sermayenin ideolojik saldırısına
güç katacak olan Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası’na karşı direnelim!
Sağılığın hak olmaktan çıkarılması insanlık tarihinde kazanılmış en temel
haklardan birine yönelik barbarca bir saldırıdır.
4 Aralık 2006 tarihli
TAK haberinin ortaya döktüğü gerçekler
“Hastanelerin, diğer işletmelerden
çok farklı olduğunu belirten Dr. Rifat Siber, ‘Çünkü burada biz, hem otelcilik, hem tıp, hem de
eğitim hizmeti veriyoruz’ dedi. Hastahanede re-organizasyona gittiklerini, zaten
temizlik ve yemek hizmetlerinin yıllar önce özelleştirildiğini hatırlatan
Başhekim Siber...”
Sağlığı
“kar odaklı bir sektör” olarak gören anlayışla, bir “hak” olarak gören anlayış
arasındaki temel fark haberdeki bu alıntıdan rahatça görülebilir. Bir
“başhekim” hastanesini “işletme” olarak tanımlayabilmektedir. Her ne kadar
“diğer işletmelerden çok farklı” olduğunu belirtse de özünde ortak noktalarının
hepsinin işletme olması olduğunu söyleyebilmektedir. Bu durumda ortak noktanın,
tüm işletmelerin amaç olarak kar etmeyi önüne koyan stratejileri olduğunu
görmek çok da zor olmuyor. Hastaya otelde kalan bir müşteri gibi yaklaşan,
sağlık ve eğitimi piyasaya tabi bir “hizmet” olarak sınıflandıran bu tüccar
mantığının kökü neo-liberal ideolojide yatmaktadır. Öte yandan aynı tıp
emekçisi “zaten temizlik ve yemek hizmetleri yıllar önce özelleştirilmişti”
diyerek hem çok doğal birşeyden bahsediyormuş gibi konuşmakta, hem de yeni
düzenlemenin özelleştirmenin devamlılığı içerisinde yeni bir boyut olduğunu
itiraf etmektedir.
“Çalışanlar toplam
kalite yönetimine katıldığı ölçüde, sistemi daha düzgün hale getirmek
mümkün...”, “...döner sermaye ve performans ölçümü gibi düzenlemelere de
ihtiyaç duyulduğunu GSS Yasası’yla birlikte KKTC’de de, ... bu kavramların
gündeme geleceğini...”, “...personelin motivasyonunun teşviklerle de
arttırılması gerektiğini, ancak bugünkü sistemin buna çözüm üretemediğini
anlattı.”
GSS
Yasası’nın neo-liberal düzenlemelerin hayatiyet bulabilmesi anlamında ne kadar
kritik bir noktada durduğunu bu ifadelerde açıkça görüyoruz. Öte yandan TKY
sisteminin başarıyla uygulanabilmesi için mutlaka çalışanların onayını alması
gerektiği bir gerçek. Bu amaçla dünyanın her yerinde TKY uygulamalarını çalışanlara kabul ettirebilmek için kulağa hoş gelen
yöntemler uygulanıyor; katılımcılık, kendini ifade hakkı, kararların birlikte
alınması ve uygulanması, sorunların birlikte tespit edilmesi ve çözülmesi v.b.
Bu yöntemler maddi sömürünün ötesine geçerek çalışanların ideolojik (zihinsel)
anlamda da etki altına alınmasını hedefliyor. Ancak belli bir yerden sonra
işlemeyen bu yöntem, “başhekim”in de dediği gibi “ödül” ve demediği gibi “ceza”
uygulamaları ile çalışanlardan onay sağlayabiliyor. Ödül ve ceza mantığını
içerisinde barındıran uygulama ise TKY’nin ayrılmaz bir parçası olan Performans
Yönetimi uygulamasıdır. Performans yönetimi ile 10 kişilik verim alınan 5
kişiye 8 kişilik ücret dağıtılır. Uygulamanın “ödül” tarafı daha çok işe daha
az reel ücrettir. Ancak ceza tarafı da özelleştirilmiş ve sendikasızlaştırılmış
çalışanların her an “düşük performans” gerekçesiyle işsiz kalma tehtidi ile
çalıştırılmasıdır.
GATS (Hizmet Ticareti
Genel Anlaşması) prensipleri doğrultusunda Türkiye’de uygulanmaya başlanan ve
İş Güvencesi Yasası’na eklenen Performans Yönetimi ile ilgili maddeler:
İşten Durdurma İçin
Yeterli Nedenler:
1-
İşçinin yeterliliğinden kaynaklanan nedenler
-
Ortalama olarak benzer işi görenlerden daha az verimli çalışma
-
Gösterdiği niteliklerden beklenenden daha düşük performansa sahip olma
-
İşe yoğunlaşmanın giderek azalması
-
Öğrenme ve kendini yetiştirme yetersizliği
-
Sık sık hastalanma
-
Uyum yeterliliğinin azlığı
-
Çalışamaz duruma getirmemekle birlikte işini gerektiği şekilde yapmasını
devamlı olarak etkileyen hastalık
2-
İşçinin davranışlarından kaynaklanan nedenler
-
İşverene zarar vermek ya da zararın tekrarı tedirginliğini yaratmak
-
İşyerinde rahatsızlık yaratacak şekilde çalışma arkadaşlarından borç para
istemek
-
Arkadaşlarını işverene karşı kışkırtmak
-
İşini uyarılara rağmen eksik, kötü veya yetersiz olarak yapmak
-
İş akışını ve iş ortamını olumsuz etkileyecek bir biçimde diğer kişilerle
ilişkilere girmek
-
İşin akışını durduracak şekilde uzun telefon görüşmeleri yapmak
-
Sık sık işe geç gelmek
-
İşini aksatarak iş yerinde dolaşmak
Yukarıda
sayılan performans kriterleriyle bir yandan çalışanların daha yüksek tempoda ve
daha verimli çalışması hedeflenirken bir yandan da çalışanların örgütlenme
girişimlerine set çekilmektedir. Ancak hepsinden daha önemlisi gerek kalite
anlayışı gerekse performansa dayalı değerlendirme sistemlerinde çalışanların
birbirleriyle yarışa ve rekabete zorlanması, işçi sınıfı arasındaki dayanışma,
kolektivizm ve kardeşliğin yerini düşmanlığa bırakmasının koşullarının
hazırlanıyor olmasıdır.
Aşırı Çalışmaktan
Ölmek: Karoshi (Toplam Kalitenin Ayrılmaz Parçası)
Kalite çemberi(Toplam Kalite Yönetimi)
uygulamalarını başlatan Japonya’da işçiler günde yaklaşık 18 saat çalışarak
bedenlerini ve beyinlerini fabrikadaki verimlilik artışı çalışmalarına
adamışlardır. Toyota fabrikasında bir işçi bir günlük üretim faaliyeti
sırasında yaklaşık 6 mil yol katetmektedir. Ayrıca işçiler hastalık izinlerini
yıllık izinlerinin önemli bir kısmını kullanmayarak işyeri performans göstergelerini
etkileme yoluna gitmektedirler. Özellikle Japonya’daki uygulamalar göz önüne
alındığında,toplam kalite yönetiminde, iş yoğunlaşmasının çalışanlar üzerindeki
etkileri ürkütücü boyutlara ulaşmıştır. Örneğin otomobil fabrikalarında
presleme aşaması ABD’de 6 saatte gerçekleşirken, bu Toyota fabrikalarında 1
saat 12 dakikaya indirilmiştir. Yine Japonya’da artan emek verimliliğine
rağmen, ücretlerde ve sendikalaşma oranlarında önemli düşüşler gözlenmiştir.
Kalite adına iş yoğunlaşmasının en önemli etkilerinden biri, Japon İşçileri
İnsan Hakları Komitesi’nin açtığı davalarla ortaya çıkmıştır. Buna göre kalite
çemberlerinde birbiriyle rekabet(satei) eden çalışanlarda aşırı çalışma ve
stresin yol açtığı kalp ve diğer hastalıkların sonucu olan ani ölüm(karoshi)ler
giderek yaygınlaşmış, bu nedenli 4,152 ölüm olayı hakkında dava açıldığı
belirtilmiştir. Bu nedenle Japonya’da sendikalar federasyonunun (Zenzoren)
yapmış olduğu bir anketi cevaplayan işçilerin %54.1’i en çok kaygılandıkları
şeyin ne olduğu sorusuna ‘sağlığım’ yanıtını vermiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder