17 Mart 2008 Pazartesi

Türkiye Halkın Sesi Gazetesi'nin Röportajı



1- AKEL’in seçim başarısı Kıbrıs Sorunu’nun çözüm sürecine girmesi anlamına mı geliyor?
AKEL kurulduğu tarihten beridir ilk kez başkanlık seçimlerine kendi adayı ile katıldı. Ve ilk kez katıldığı seçimlerden de kendi adayını başkan seçtirerek zaferle çıktı. Bu, yeni bir durumdur. Ve elbette ki, Kıbrıs denklemine bugüne kadar olandan farklı faktörlerin yansımasına neden olacaktır. IMF, AB, DB, BM gibi emperyalist merkezlerle iyi ilişkilere sahip AKEL ve kuzeyde de CTP, yıllardır çözülemeyen Kıbrıs Sorunu’nu bu kez emperyalistler için çözeceklermiş gibi görünüyor.


2- Kıbrıs sorununda “emperyalist çözüm” ile “halkçı demokratik çözüm” alternatiflerini kısaca tanımlar mısınız?
Emperyalistlerin Kıbrıs’taki ortak çıkarı; Kıbrıs’ı baş ağrıtmayan bir stratejik yeni-sömürge olarak emperyalist dünya sistemi içerisinde tutmaktır. Bugüne kadar da bunu başardılar. Ancak kendi aralarındaki çeşitli sorunların ve bir dönem yükselen “komünist tehtidin” bir yansıması olarak, Kıbrıs adası emperyalist uluslararası hukuk kurallarının dışında kaldı. Bir yanda meşruluğu tartışmalı “Kıbrıs Cumhuriyeti”, öte yanda yasallığı tartışmalı “KKTC” olmak üzere tali bir sıkıntı ile yüzleştiler. Elbette işlerin bu hale gelmesi çokça sözü edilen “toplumlararası çatışmalardan” kaynaklı değildir. Tam aksine toplumlararası çatışmalar denen şey de emperyalist çıkar çatışmalarının yansıması olarak gündeme gelmiştir. Kısacası, Kıbrıs bugün uluslararası hukuk kurallarına yani emperyalistlerin kendi hukuğuna uygun olmayan bir şekilde bölünmüş durumdadır. Emperyalist çözüm, bu verili durumun yasallaştırılması, kitabına uygun hale getirilmesi ile ilgilidir.

3- Türkiye’nin savunduğu “mevcut durumun yasallaştırılması”, halkın yaşadığı “Kıbrıs sorunu”nu çözer mi?
Mevcut durumun yasallaştırılması Türkiye oligarşisiden, Yunan egemen sınıflarına, ABD’den AB’ye kadar tüm sistem içi unsurların ortak arzusudur. Ancak mevcut durum yasal hale geldiğinde Kıbrıs halkları için Kıbrıs sorunu çözülmüş olmayacak. Çünkü Kıbrıs halkları için Kıbrıs sorunu denen sorun; emperyalist hegomonyadan, emperyalizmin taşeronlarından (Türkiye ve Yunanistan) ve yerli işbirlikçilerinden kurtulmak sorundur. Kıbrıs’ta sadece coğrafi olarak bir birleşme değil, bağımsızlık ve halkların kardeşliğine dayalı bir irade oluşturmak, kısacası söz, yetki, karar, iktidar sorundur.

4- Elen ve Türk Kıbrıslılar arasındaki çelişkiyi nasıl tanımlıyorsunuz; Bu çelişki karşısında Kıbrıs solu bu güne kadar neyi başardı neyi başaramadı; Elen ve Türk solu arasındaki ayrışmanın aşılabilmesi olanaklı mı?
Kıbrıslı Elenler ve Kıbrıslı Türkler, emperyalist çelişkilerde birer koz olarak kullanıldılar. Çatıştırıldılar ve birbirlerine düşman iki kamp halinde örgütlendiler. Her iki halkın revizyonist partileri kendi şövenist liderliklerinin peşine takılmakla, bu durumun oluşmasında ciddi pay sahibidir. Bugün halklar arası bir ayrılık ve güvensizliğin varlığını inkar edemeyiz. Bu güvensizliğin aşılmasının tek yolu ortak hedeflere yönelik ortak mücadeledir. Kapalı kapılar ardında yapılacak görüşmelerden değil, halkların ortak mücadelesinden bahsediyorum. Güneyde, AB’nin neo-liberal politikalarına karşı yükseltilecek bir mücadele ile kuzeyde IMF patentli neo-liberal politikalara karşı yükseltilecek bir mücadele, bağımsızlık ve halkların kardeşliği temelinde koordine edilirse güven sorunu kağıt üzerinde değil, gerçek hayatta aşılacaktır.

5- Anan Planı sorunun emperyalist ve halkçı-demokratik çözümleri karşısında nasıl bir konumda bulunuyor; Anan Planı’na “Emperyalist Çözüm Planı” denilebilir mi?
Annan Planı su katılmamış bir emperyalist çözüm planıdır. ABD ve AB’nin üzerinde uzlaştığı bir yasallaştırma girişimidir. Aynı zamanda liberal özgürlükleri güvence altına alırken, halkın yaşam alanlarına yönelik neo-liberal saldırıya zemin hazırlayan bir ekonomik içeriğe sahiptir. Ancak kuzeyde bulunan Türkiye hegomonyasının ağırlığı, bu planın birçok insana kurtuluş olarak görünmesine neden olmuştur. Ki hala daha Türkiyenin işgalini sona erdirecek her tür çözümü kabul etmeye hevesli azımsanamayacak bir insan kitlesi vardır Kıbrıs’ta.

6- CTP ve AKEL’in çözüm için “ortak payda”ları nedir? Bu partilerin “sosyalist” geçmişlerinin, Elen ve Türk yönetimlerinin bu günkü “yakınlaşmasındaki” rolü nedir?
CTP ve AKEL geçmişte Sovyetler Birliği’nin Akdeniz’e yayılma politikaları çerçevesinde bir “barış” kurguluyorlardı. Çok yakın ilişkilere sahip iki “resmi” komünist partiydiler. Şimdi SSCB’nin yıkılmasından sonra eski alışkanlıklarına uygun olarak kendilerine birer “uluslararası ağabey” bulmuş durumdalar. AKEL AB ile, CTP ise AKP üzerinden ABD ile yakın ilişkilere sahip. Geçmişteki ortak paydaları SSCB uydusu revizyonistlikleri idi. Şimdiki ortak paydaları ise neo-liberal siyasetleridir. Her iki parti de çözüm olarak emperyalist yasallaştırma siyasetini gerçek kılmak dışında bir ufka sahip değildir. “Sosyalist” geçmişleri ise bugün üst düzey yöneticilerinin kişisel dostlukları dışında hiçbir şeye hizmet etmemektedir. CTP ve AKEL’in Kıbrıs’ta gerçek bir çözüme sunabilecekleri tek katkı, gündeme getirecekleri neo-liberal siyasetlerin halklar nezdinde yaratacağı öfke ve mücadele azmidir.

7- Yeni barış sürecinin Kıbrıs’ta ilerici toplumsal hareketlerin gelişmesine olumlu bir etkisi olabilir mi? Kıbrıs’ın ilerici güçleri, bu barış sürecinin neo-liberal bir içerikle tanımlanmasını önleyebilir, bu sürece halkçı-demokratik bir karakter kazandırabilir mi?
Emperyalist bir çözümün karakterini değiştirmek mümkün olamaz. Halkların çözümü, emperyalist çözümü mağlup ederek mümkün olabilir. Bizler gündeme gelecek olan barış sürecinin neo-liberal karakterine karşı elbette kuzeyde olsun güneyde olsun ortak ve ayrı ayrı direnişler örgütleyeceğiz. Ancak sürecin karakterini değiştirmek yerine sürecin kendisini değiştirmek hedeflenmelidir. Gene de şunu da söylemekte fayda vardır ortaya çıkacak yasallaştırılmış Kıbrıs ile mevcut durumdaki Kıbrıs arasında tercih yapmıyoruz. Verili durumun bize sunduğu fırsat ve tehtidler yanında, oluşacak yeni barış sürecinin de sunacağı fırsat ve tehtidler vardır. Yeni barış süreci şövenizmin etkisinin kırılması, ortak mücadele imkanlarının artması, halklar arası ortak örgütlülüklerin yaygınlaşması gibi fırsatlar sunmaktadır. Bu fırsatlar elimizin tersi ile itebileceğimiz fırsatlar değildir.

8- Kıbrıs’a “dış müdahale”nin önünü kesecek, Elen ve Türk halkları arasında yeniden kardeşleşmeyi sağlayacak bir barış sürecinin geliştirilebilmesi için neler yapılmalı?
Kıbrıs’ta dış müdahaleler hep iki halkın birbirine kırdırılması üzerinden ve bir tarafa “yardım” maskesi altında hayat bulmuştur. Dış müdahalelerin önünü kesmenin, yeniden kardeşleşmeyi sağlamanın yolu, bağımsız bir Kıbrıs hedefi ile anti-emperyalist bir ortak mücadele örügtlemekten geçer. Böylesi bir mücadele içerisinde yaratılacak güven ortamı dış müdahalelerin en “meşru” zemininin de ortadan kaldırılmasını sağlayacaktır.

BİLGİ: 


1983 yılında ilan edilen “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” herhangi bir marşa sahip değil.
Para birimi Yeni Türk Lirası ve “KKTC” Merkez Bankası’nın başı çeşitli periyotlarla Türkiye’den atanıyor. Bütçenin yarısından fazlası Türkiye tarafından karşılanıyor.
“KKTC”nin kayıtlı nüfusu 250,000 kişi civarında. Bu nüfusun yaklaşık 150,000 kişisi 1974’ten sonra Türkiye’den göçmen nüfustan oluşuyor.
“KKTC” sınırları içerisinde Barış Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı 40,000’den fazla TC askeri mevcut. Bu askerler, “KKTC Anayasası”nın Geçici 10. maddesinden alınan hakka dayanarak iç ve dış güvenliği sağlamakla yükümlü. “Barış Kuvvetleri” emirleri Türkiye Genel Kurmayından alıyor ve “KKTC” hükümetinden tamamen bağımsız.
“KKTC” ordusuna, “Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı” deniliyor. GKK’da Albay’dan yüksek mevkide Kıbrıslı subay bulunmuyor ve üst mevkideki tüm subaylar (GKK Komtanı da dahil) Türkiye’den atanıyor. GKK hiyerarşik olarak Barış Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı ve KKTC hükümetinen bağımsız.
“KKTC”de polis, itfaye ve sivil savunma GKK’ya, yani Barış Kuvvetlerine, yani Türkiye’ye bağlı.
1974 yılında, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulu sanayi altyapısının %30’undan fazlası “KKTC” sınırları içinde kalmış. Ancak 2008 itibarı ile üretim neredeyse sıfır. 1974’den önce Irak, Suriye, İngiltere, Almanya vb. onlarca ülkeye ihracat yapan fabrikalar teker teker sökülmüş ve parçaları Türkiye’ye taşınmış. Şu anda “KKTC” Meclisi olarak kullanılan bina, 1974’ten önce Tütün Fabrikası olarak kullanılıyormuş.
“KKTC” sınırları içerisinde .... adet Üniversite, .... adet kumarhane ve .... adet gece kulübü bulunuyor. Bunlar ülkenin en önemli gelir getiren kaynakları. Kumarhaneler özellikle Türkiye’de kumarın yasaklanması ile yaygınlaştı. Türkiye’den yola çıkan kumar kafileleri 1-2 günlük turlarla “KKTC”de kumar oynuyor ve tekrar Türkiye’ye dönüyor.
Gece kulübü adı verilen kerhanelerde ise Moldova, Rusya vb. ülkelerden kadınlar çalışıyor. Bunların en önemli müşterileri ise kumar turizmi için adaya gelen Türkler. Kumarhane ve kerhanelerin yaygınlaşması ile uyuşturucu trafiğinde de ciddi bir artış ortaya çıkmış durumda. Ülkede gerçekleşen suçların ciddi bir çoğunluğu uyuşturucu ile bağlantılı.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder