1- AKEL’in seçim başarısı Kıbrıs
Sorunu’nun çözüm sürecine girmesi anlamına mı geliyor?
AKEL kurulduğu tarihten beridir ilk kez
başkanlık seçimlerine kendi adayı ile katıldı. Ve ilk kez katıldığı seçimlerden
de kendi adayını başkan seçtirerek zaferle çıktı. Bu, yeni bir durumdur. Ve
elbette ki, Kıbrıs denklemine bugüne kadar olandan farklı faktörlerin
yansımasına neden olacaktır. IMF, AB, DB, BM gibi emperyalist merkezlerle iyi
ilişkilere sahip AKEL ve kuzeyde de CTP, yıllardır çözülemeyen Kıbrıs Sorunu’nu
bu kez emperyalistler için çözeceklermiş gibi görünüyor.
2- Kıbrıs sorununda “emperyalist çözüm”
ile “halkçı demokratik çözüm” alternatiflerini kısaca tanımlar mısınız?
Emperyalistlerin Kıbrıs’taki ortak
çıkarı; Kıbrıs’ı baş ağrıtmayan bir stratejik yeni-sömürge olarak emperyalist
dünya sistemi içerisinde tutmaktır. Bugüne kadar da bunu başardılar. Ancak
kendi aralarındaki çeşitli sorunların ve bir dönem yükselen “komünist tehtidin”
bir yansıması olarak, Kıbrıs adası emperyalist uluslararası hukuk kurallarının
dışında kaldı. Bir yanda meşruluğu tartışmalı “Kıbrıs Cumhuriyeti”, öte yanda
yasallığı tartışmalı “KKTC” olmak üzere tali bir sıkıntı ile yüzleştiler.
Elbette işlerin bu hale gelmesi çokça sözü edilen “toplumlararası
çatışmalardan” kaynaklı değildir. Tam aksine toplumlararası çatışmalar denen
şey de emperyalist çıkar çatışmalarının yansıması olarak gündeme gelmiştir.
Kısacası, Kıbrıs bugün uluslararası hukuk kurallarına yani emperyalistlerin
kendi hukuğuna uygun olmayan bir şekilde bölünmüş durumdadır. Emperyalist çözüm,
bu verili durumun yasallaştırılması, kitabına uygun hale getirilmesi ile
ilgilidir.
3- Türkiye’nin savunduğu “mevcut
durumun yasallaştırılması”, halkın yaşadığı “Kıbrıs sorunu”nu çözer mi?
Mevcut durumun yasallaştırılması
Türkiye oligarşisiden, Yunan egemen sınıflarına, ABD’den AB’ye kadar tüm sistem
içi unsurların ortak arzusudur. Ancak mevcut durum yasal hale geldiğinde Kıbrıs
halkları için Kıbrıs sorunu çözülmüş olmayacak. Çünkü Kıbrıs halkları için
Kıbrıs sorunu denen sorun; emperyalist hegomonyadan, emperyalizmin
taşeronlarından (Türkiye ve Yunanistan) ve yerli işbirlikçilerinden kurtulmak
sorundur. Kıbrıs’ta sadece coğrafi olarak bir birleşme değil, bağımsızlık ve
halkların kardeşliğine dayalı bir irade oluşturmak, kısacası söz, yetki, karar,
iktidar sorundur.
4- Elen ve Türk Kıbrıslılar arasındaki
çelişkiyi nasıl tanımlıyorsunuz; Bu çelişki karşısında Kıbrıs solu bu güne
kadar neyi başardı neyi başaramadı; Elen ve Türk solu arasındaki ayrışmanın
aşılabilmesi olanaklı mı?
Kıbrıslı Elenler ve Kıbrıslı Türkler,
emperyalist çelişkilerde birer koz olarak kullanıldılar. Çatıştırıldılar ve
birbirlerine düşman iki kamp halinde örgütlendiler. Her iki halkın revizyonist
partileri kendi şövenist liderliklerinin peşine takılmakla, bu durumun
oluşmasında ciddi pay sahibidir. Bugün halklar arası bir ayrılık ve güvensizliğin
varlığını inkar edemeyiz. Bu güvensizliğin aşılmasının tek yolu ortak hedeflere
yönelik ortak mücadeledir. Kapalı kapılar ardında yapılacak görüşmelerden
değil, halkların ortak mücadelesinden bahsediyorum. Güneyde, AB’nin neo-liberal
politikalarına karşı yükseltilecek bir mücadele ile kuzeyde IMF patentli
neo-liberal politikalara karşı yükseltilecek bir mücadele, bağımsızlık ve
halkların kardeşliği temelinde koordine edilirse güven sorunu kağıt üzerinde
değil, gerçek hayatta aşılacaktır.
5- Anan Planı sorunun emperyalist ve
halkçı-demokratik çözümleri karşısında nasıl bir konumda bulunuyor; Anan
Planı’na “Emperyalist Çözüm Planı” denilebilir mi?
Annan Planı su katılmamış bir
emperyalist çözüm planıdır. ABD ve AB’nin üzerinde uzlaştığı bir yasallaştırma
girişimidir. Aynı zamanda liberal özgürlükleri güvence altına alırken, halkın
yaşam alanlarına yönelik neo-liberal saldırıya zemin hazırlayan bir ekonomik
içeriğe sahiptir. Ancak kuzeyde bulunan Türkiye hegomonyasının ağırlığı, bu
planın birçok insana kurtuluş olarak görünmesine neden olmuştur. Ki hala daha
Türkiyenin işgalini sona erdirecek her tür çözümü kabul etmeye hevesli
azımsanamayacak bir insan kitlesi vardır Kıbrıs’ta.
6- CTP ve AKEL’in çözüm için “ortak
payda”ları nedir? Bu partilerin “sosyalist” geçmişlerinin, Elen ve Türk
yönetimlerinin bu günkü “yakınlaşmasındaki” rolü nedir?
CTP ve AKEL geçmişte Sovyetler
Birliği’nin Akdeniz’e yayılma politikaları çerçevesinde bir “barış”
kurguluyorlardı. Çok yakın ilişkilere sahip iki “resmi” komünist partiydiler.
Şimdi SSCB’nin yıkılmasından sonra eski alışkanlıklarına uygun olarak kendilerine
birer “uluslararası ağabey” bulmuş durumdalar. AKEL AB ile, CTP ise AKP
üzerinden ABD ile yakın ilişkilere sahip. Geçmişteki ortak paydaları SSCB
uydusu revizyonistlikleri idi. Şimdiki ortak paydaları ise neo-liberal
siyasetleridir. Her iki parti de çözüm olarak emperyalist yasallaştırma
siyasetini gerçek kılmak dışında bir ufka sahip değildir. “Sosyalist”
geçmişleri ise bugün üst düzey yöneticilerinin kişisel dostlukları dışında
hiçbir şeye hizmet etmemektedir. CTP ve AKEL’in Kıbrıs’ta gerçek bir çözüme
sunabilecekleri tek katkı, gündeme getirecekleri neo-liberal siyasetlerin
halklar nezdinde yaratacağı öfke ve mücadele azmidir.
7- Yeni barış sürecinin Kıbrıs’ta
ilerici toplumsal hareketlerin gelişmesine olumlu bir etkisi olabilir mi?
Kıbrıs’ın ilerici güçleri, bu barış sürecinin neo-liberal bir içerikle
tanımlanmasını önleyebilir, bu sürece halkçı-demokratik bir karakter
kazandırabilir mi?
Emperyalist bir çözümün karakterini
değiştirmek mümkün olamaz. Halkların çözümü, emperyalist çözümü mağlup ederek
mümkün olabilir. Bizler gündeme gelecek olan barış sürecinin neo-liberal
karakterine karşı elbette kuzeyde olsun güneyde olsun ortak ve ayrı ayrı
direnişler örgütleyeceğiz. Ancak sürecin karakterini değiştirmek yerine sürecin
kendisini değiştirmek hedeflenmelidir. Gene de şunu da söylemekte fayda vardır
ortaya çıkacak yasallaştırılmış Kıbrıs ile mevcut durumdaki Kıbrıs arasında
tercih yapmıyoruz. Verili durumun bize sunduğu fırsat ve tehtidler yanında,
oluşacak yeni barış sürecinin de sunacağı fırsat ve tehtidler vardır. Yeni
barış süreci şövenizmin etkisinin kırılması, ortak mücadele imkanlarının
artması, halklar arası ortak örgütlülüklerin yaygınlaşması gibi fırsatlar
sunmaktadır. Bu fırsatlar elimizin tersi ile itebileceğimiz fırsatlar değildir.
8- Kıbrıs’a “dış müdahale”nin önünü
kesecek, Elen ve Türk halkları arasında yeniden kardeşleşmeyi sağlayacak bir
barış sürecinin geliştirilebilmesi için neler yapılmalı?
Kıbrıs’ta dış müdahaleler hep iki halkın
birbirine kırdırılması üzerinden ve bir tarafa “yardım” maskesi altında hayat
bulmuştur. Dış müdahalelerin önünü kesmenin, yeniden kardeşleşmeyi sağlamanın
yolu, bağımsız bir Kıbrıs hedefi ile anti-emperyalist bir ortak mücadele
örügtlemekten geçer. Böylesi bir mücadele içerisinde yaratılacak güven ortamı
dış müdahalelerin en “meşru” zemininin de ortadan kaldırılmasını sağlayacaktır.BİLGİ:
1983 yılında ilan edilen “Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti” herhangi bir marşa sahip değil.
Para birimi Yeni Türk Lirası ve “KKTC”
Merkez Bankası’nın başı çeşitli periyotlarla Türkiye’den atanıyor. Bütçenin
yarısından fazlası Türkiye tarafından karşılanıyor.
“KKTC”nin kayıtlı nüfusu 250,000 kişi
civarında. Bu nüfusun yaklaşık 150,000 kişisi 1974’ten sonra Türkiye’den göçmen
nüfustan oluşuyor.
“KKTC” sınırları içerisinde Barış
Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı 40,000’den fazla TC askeri mevcut. Bu askerler,
“KKTC Anayasası”nın Geçici 10. maddesinden alınan hakka dayanarak iç ve dış
güvenliği sağlamakla yükümlü. “Barış Kuvvetleri” emirleri Türkiye Genel
Kurmayından alıyor ve “KKTC” hükümetinden tamamen bağımsız.
“KKTC” ordusuna, “Güvenlik Kuvvetleri
Komutanlığı” deniliyor. GKK’da Albay’dan yüksek mevkide Kıbrıslı subay
bulunmuyor ve üst mevkideki tüm subaylar (GKK Komtanı da dahil) Türkiye’den
atanıyor. GKK hiyerarşik olarak Barış Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı ve KKTC
hükümetinen bağımsız.
“KKTC”de polis, itfaye ve sivil savunma
GKK’ya, yani Barış Kuvvetlerine, yani Türkiye’ye bağlı.
1974 yılında, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin
kurulu sanayi altyapısının %30’undan fazlası “KKTC” sınırları içinde kalmış. Ancak
2008 itibarı ile üretim neredeyse sıfır. 1974’den önce Irak, Suriye, İngiltere,
Almanya vb. onlarca ülkeye ihracat yapan fabrikalar teker teker sökülmüş ve
parçaları Türkiye’ye taşınmış. Şu anda “KKTC” Meclisi olarak kullanılan bina,
1974’ten önce Tütün Fabrikası olarak kullanılıyormuş.
“KKTC” sınırları içerisinde .... adet
Üniversite, .... adet kumarhane ve .... adet gece kulübü bulunuyor. Bunlar
ülkenin en önemli gelir getiren kaynakları. Kumarhaneler özellikle Türkiye’de
kumarın yasaklanması ile yaygınlaştı. Türkiye’den yola çıkan kumar kafileleri
1-2 günlük turlarla “KKTC”de kumar oynuyor ve tekrar Türkiye’ye dönüyor.
Gece kulübü adı verilen kerhanelerde
ise Moldova, Rusya vb. ülkelerden kadınlar çalışıyor. Bunların en önemli
müşterileri ise kumar turizmi için adaya gelen Türkler. Kumarhane ve
kerhanelerin yaygınlaşması ile uyuşturucu trafiğinde de ciddi bir artış ortaya
çıkmış durumda. Ülkede gerçekleşen suçların ciddi bir çoğunluğu uyuşturucu ile
bağlantılı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder