1 Ekim 2008 Çarşamba

“Bağımsız” Türk Devleti’ne Hayır



15 Kasım 1983 tarihi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurucu meclis tarafından oy birliği ile ilan edildiği tarihtir. KKTC’nin ilanı, çok boyutlu olarak tartışılması gereken derin bir olgudur. Ancak biz bu yazımızda en temel tartışma başlıklarını kısaca irdeleyeceğiz.

1970’li yıllar gerek dünyada ve Türkiye’de gerekse de Kıbrıs’ın kuzeyinde solun hızla kitleselleştiği yıllardı. 1990 yıllında SSCB’nin çökmesi dünya soluna, 12 Eylül 1980 açık faşizmi Türkiye soluna nasıl olumsuz etkilerde bulunmuşsa, 15 Kasım KKTC’nin ilanı da Kıbrıs Türk solunu o şekilde etkilemiştir. Kısacası KKTC’nin ilanı, 12 Eylül’ün Kıbrıs’a yansımasıdır.
Yükselen sol muhalefet karşısında Kıbrıs’ta “bağımsız” bir Türk devleti kurulması tartışmaları 1970’li yılların sonunda gündeme gelir. Başta Denktaş olmak üzere sağ-milliyetçi odakların “bağımsızlık” konusunu gündeme getirmekteki amaçları, self-determinasyon tartışmaları ile yükselişte olan solu bölmek/durdurmak ve 1974 ile ilk adımı atılan adanın bölünmesi sürecini derinleştirmektir. Bilindiği gibi Acheson Planı ile yasal olarak taksim edilmeye çalışılan ada, 1974 yılında fiili olarak bölünmüştü. İşte 15 Kasım’da yapılan ise bu bölünmüşlüğün derinleştirilmesi sırasında sola da bir darbe vurmak olmuştur. Kıbrıs’ın yarısını emperyalizm adına egemenliği altında bulunduran TC’nin gölgesi altında bir bağımsızlık, zaten mümkün değildi. Bütün politikaları siyasal, ekonomik ve askeri olarak TC’ye bağlanmaya endeksli Denktaş ve çevresi de bunu biliyordu. Onların istediği de zaten gerçek bir bağımsızlık değil sözde bir bağımsızlıktı.
Kıbrıs Türk solu daha emekleme aşamasında karşısına çıkan self-determinasyon sınavını geçememiş ve zeki bir politikacı olan Denktaş’a her anlamda mağlup olmuştur. Kıbrıs Türk solunun bugün bile tartışmasını kendi içinde tamamlayamadığı ulusal sorun, KKTC’nin ilanı sürecinde ciddi bir bölünmeye neden olmuştur. Kıbrıs Türk halkının varlığını kabul etmeyen ve Kıbrıslılık savunusu içerisinde olan AKEL kuyrukçusu kesimlere göre “Kıbrıs Türk halkı diye bir olgu” var olmadığından bağımsızlık ilanına karşı çıkılmalıydı. CTP bu görüşün ana savunucusu durumundaydı. Sabahattin İsmail gibi düşünen bir kaç kişinin istifası dışında CTP içinde pek tartışma olmamıştır. 1981 yılında gerçekleşen seçimlerden birinci parti olarak çıkan TKP ise bu konuda tam bir kargaşa içine düşmüştür. TKP’nin 1970’li yılların sonunda sahip olduğu “Bağımsız” Türk Devleti’ne Hayır! siyaseti 1980’li yılların başında ciddi bir bölünmeye dönüştü. Partinin neredeyse yarısını oluşturan sağ sosyal demokratlar “Kıbrıs Türkleri” olarak bağımsızlık ilan etme hakkına sahip olunduğunu ve bağımsızlığın desteklenmesi gerektiğini dillendirmeye başladılar. Bu sağ çevreler dışında TKP içindeki sol sosyal demokratlardan da “bağımsızlık” ilanına destek veren kesimler türedi.
1983 yılında, hızla KKTC’nin ilanına doğru ilerleyen süreçte Arif Hasan Tahsin: “20. asırda toprağı, dili, dini ve yönetimi ayrı bir ulusa ‘bağımsızlık ister misiniz’ diye sorulması bile ayıptır(1) derken, Çalışan Halkın Partisi adına Ahmet Karaman: “Kıbrıs Türk halkına kendi bağımsız devletine kavuşma hakkını içten ya da dıştan kimsenin çok görmeye hakkı yoktur(2) şeklinde açıklamalar yapmaktaydı. Bu arada Lefkoşa Belediye Başkanı ve sağ sosyal demokratların lideri Mustafa Akıncı “Kıbrıs Rum Yönetiminin, iki halkın ortaklığına dayanan federal çözüme yanaşmaması halinde ‘Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti’ ilan edilmelidir(3) diyerek sol içindeki ablukanın sözcülüğünü üstleniyordu. Ne yazık ki, ulusal sorun konusunda ne o günlerde ne de daha sonra ciddi, bilimsel ve sağlıklı bir tartışma yaşanamamıştır.
KKTC’nin ilanına yönelik olarak; baskı, terör, tehdit, şantaj, rüşvet gibi yöntemlerin hemen hepsi kullanılırken, tüm kampanyanın doruk noktası 14 Kasım 1983 gecesi yaşanır: O gece Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin tüm milletvekilleri Denktaş’ın sarayına yemeğe davet edilir ve başta telefon olmak üzere adanın dış dünya ile bütün bağlantıları kesilir. Açık faşizm kokan bu atmosferde Denktaş sözü alır ve “Yarın cumhuriyet ilan edilecektir. Cumhuriyet ilan edilecek ve cumhuriyetin organları oluşturulacaktır... Cumhuriyet ilanına isteyen evet diyecek isteyen karşı çıkacaktır. Gayet tabiidir ki cumhuriyete karşı çıkanlar cumhuriyet organlarında belki de yer alamayacaklardır...(4)” der. Denktaş’ın bu açık restini göremeyen parlamentocu ve sokaktan kopuk liderlikler geri adım atarken, bundan sonra her ciddi restleşmede de geri adım atacaklarının sinyalini vermiş olurlar. CTP başta olmak üzere KKTC’nin ilanına çeşitli sebeplerle karşı olan çeşitli kesimler, 15 Kasım sabahı oy birliği ile KKTC’nin ilanına imza atarlar. Böylece KKTC ilan edilmiş, adanın taksimi yolunda bir adım daha başarı ile atılmış olur. KKTC’nin bir bağımsızlık değil Türkiye’ye daha da bağlanmak demek olduğunu ise tarih göstermiştir.
Halkların varlığı “halkların kendi kaderini tayin hakkı”nı da gündeme getirir. Ancak “kendi kaderini tayin” illa ve her seferinde “ayrılık” yönünde kullanılır, kullanılmalıdır, kullanılabilir demek değildir. Aksine halklar kaderlerini tayin ederken birlik, birleşme, tek bir ulus olma yolunda da karar alabilir. Bunun olması için ise halklar arası güven kurulması ön şarttır. Lenin’in formülasyonunun basit şekli ile “büyük halkın devrimcileri küçük halkın ayrılık hakkını, küçük halkın devrimcileri de birleşmek gerekliliğini savunmalıdır.” Bir tarafın görevini yerine getirmemesi elbette güven sorunu yaratır ancak diğer tarafın görevini yerine getirmeme mazereti olamaz. Bu bilimsel olgudan, Kıbrıs Türk halkının varlığını inkar ederek veya “Kıbrıs Türk halkı bir halktır ancak self-determinasyon hakkı yoktur” diyerek kurtulmak mümkün değildir.
Biz devrimciler, her halk gibi Kıbrıs Türk halkının da kendi kaderini tayin hakkı olduğunu kabul ediyoruz. Ancak her fırsatta halkımıza bu hakkını, Kıbrıslı Elenler ile birlikte ve emperyalizme karşı kullanması ile gerçek bağımsızlığa ulaşacağını da hatırlatmak bizim görevimizdir. Meclis’te ve halktan kopuk olarak gerçekleşen KKTC’nin ilanı gerçek bir self-determinasyon değildi. Ancak öyle bile olsaydı, tarihte bir halkın kendi kaderini sadece bir kez tayin edebileceğine dair herhangi bir yasa olduğu iddia edilemeyeceğinden, bizim gerçekten bağımsız ve halkları kardeş bir birleşik Kıbrıs için mücadelemizi engellemezdi.

1- SÖZ Emekçi Halkındır, Yazarlar Birliği Bağımsız Devlet İlanı Konusunda Açık Oturum Düzenledi, 30 Mayıs 1983
2- SÖZ Emekçi Halkındır, ÇHP Adına Yayınladığı Basın Bildirisinde Ahmet Karaman, 16 Haziran 1983
3- SÖZ Emekçi Halkındır, Lefkoşa Belediye Başkanı M. Akıncı, 16 Haziran 1983
4- Dizleri Titreyenler, Fuat Veziroğlu, 1985, sayfa 45

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder