15
Kasım 1983 tarihi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurucu meclis tarafından oy
birliği ile ilan edildiği tarihtir. KKTC’nin ilanı, çok boyutlu olarak
tartışılması gereken derin bir olgudur. Ancak biz bu yazımızda en temel
tartışma başlıklarını kısaca irdeleyeceğiz.
1970’li
yıllar gerek dünyada ve Türkiye’de gerekse de Kıbrıs’ın kuzeyinde solun hızla
kitleselleştiği yıllardı. 1990 yıllında SSCB’nin çökmesi dünya soluna, 12 Eylül
1980 açık faşizmi Türkiye soluna nasıl olumsuz etkilerde bulunmuşsa, 15 Kasım
KKTC’nin ilanı da Kıbrıs Türk solunu o şekilde etkilemiştir. Kısacası KKTC’nin
ilanı, 12 Eylül’ün Kıbrıs’a yansımasıdır.
Yükselen
sol muhalefet karşısında Kıbrıs’ta “bağımsız” bir Türk devleti kurulması
tartışmaları 1970’li yılların sonunda gündeme gelir. Başta Denktaş olmak üzere
sağ-milliyetçi odakların “bağımsızlık” konusunu gündeme getirmekteki amaçları,
self-determinasyon tartışmaları ile yükselişte olan solu bölmek/durdurmak ve
1974 ile ilk adımı atılan adanın bölünmesi sürecini derinleştirmektir.
Bilindiği gibi Acheson Planı ile yasal olarak taksim edilmeye çalışılan ada,
1974 yılında fiili olarak bölünmüştü. İşte 15 Kasım’da yapılan ise bu
bölünmüşlüğün derinleştirilmesi sırasında sola da bir darbe vurmak olmuştur.
Kıbrıs’ın yarısını emperyalizm adına egemenliği altında bulunduran TC’nin
gölgesi altında bir bağımsızlık, zaten mümkün değildi. Bütün politikaları
siyasal, ekonomik ve askeri olarak TC’ye bağlanmaya endeksli Denktaş ve çevresi
de bunu biliyordu. Onların istediği de zaten gerçek bir bağımsızlık değil sözde
bir bağımsızlıktı.
Kıbrıs
Türk solu daha emekleme aşamasında karşısına çıkan self-determinasyon sınavını
geçememiş ve zeki bir politikacı olan Denktaş’a her anlamda mağlup olmuştur.
Kıbrıs Türk solunun bugün bile tartışmasını kendi içinde tamamlayamadığı ulusal
sorun, KKTC’nin ilanı sürecinde ciddi bir bölünmeye neden olmuştur. Kıbrıs Türk
halkının varlığını kabul etmeyen ve Kıbrıslılık savunusu içerisinde olan AKEL
kuyrukçusu kesimlere göre “Kıbrıs Türk halkı diye bir olgu” var olmadığından
bağımsızlık ilanına karşı çıkılmalıydı. CTP bu görüşün ana savunucusu
durumundaydı. Sabahattin İsmail gibi düşünen bir kaç kişinin istifası dışında
CTP içinde pek tartışma olmamıştır. 1981 yılında gerçekleşen seçimlerden
birinci parti olarak çıkan TKP ise bu konuda tam bir kargaşa içine düşmüştür.
TKP’nin 1970’li yılların sonunda sahip olduğu “Bağımsız” Türk Devleti’ne Hayır!
siyaseti 1980’li yılların başında ciddi bir bölünmeye dönüştü. Partinin
neredeyse yarısını oluşturan sağ sosyal demokratlar “Kıbrıs Türkleri” olarak
bağımsızlık ilan etme hakkına sahip olunduğunu ve bağımsızlığın desteklenmesi
gerektiğini dillendirmeye başladılar. Bu sağ çevreler dışında TKP içindeki sol
sosyal demokratlardan da “bağımsızlık” ilanına destek veren kesimler türedi.
1983 yılında, hızla
KKTC’nin ilanına doğru ilerleyen süreçte Arif Hasan Tahsin: “20. asırda
toprağı, dili, dini ve yönetimi ayrı bir ulusa ‘bağımsızlık ister misiniz’ diye
sorulması bile ayıptır(1)” derken, Çalışan Halkın Partisi adına
Ahmet Karaman: “Kıbrıs Türk halkına kendi bağımsız devletine kavuşma hakkını
içten ya da dıştan kimsenin çok görmeye hakkı yoktur(2)” şeklinde
açıklamalar yapmaktaydı. Bu arada Lefkoşa Belediye Başkanı ve sağ sosyal
demokratların lideri Mustafa Akıncı “Kıbrıs Rum Yönetiminin, iki halkın
ortaklığına dayanan federal çözüme yanaşmaması halinde ‘Kuzey Kıbrıs
Cumhuriyeti’ ilan edilmelidir(3)” diyerek sol içindeki ablukanın
sözcülüğünü üstleniyordu. Ne yazık ki, ulusal sorun konusunda ne o günlerde ne
de daha sonra ciddi, bilimsel ve sağlıklı bir tartışma yaşanamamıştır.
KKTC’nin ilanına yönelik
olarak; baskı, terör, tehdit, şantaj, rüşvet gibi yöntemlerin hemen hepsi
kullanılırken, tüm kampanyanın doruk noktası 14 Kasım 1983 gecesi
yaşanır: O gece Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin tüm milletvekilleri Denktaş’ın
sarayına yemeğe davet edilir ve başta telefon olmak üzere adanın dış dünya ile
bütün bağlantıları kesilir. Açık faşizm kokan bu atmosferde Denktaş sözü alır
ve “Yarın cumhuriyet ilan edilecektir. Cumhuriyet ilan edilecek ve
cumhuriyetin organları oluşturulacaktır... Cumhuriyet ilanına isteyen evet
diyecek isteyen karşı çıkacaktır. Gayet tabiidir ki cumhuriyete karşı çıkanlar
cumhuriyet organlarında belki de yer alamayacaklardır...(4)” der. Denktaş’ın
bu açık restini göremeyen parlamentocu ve sokaktan kopuk liderlikler geri adım
atarken, bundan sonra her ciddi restleşmede de geri adım atacaklarının
sinyalini vermiş olurlar. CTP başta olmak üzere KKTC’nin ilanına çeşitli
sebeplerle karşı olan çeşitli kesimler, 15 Kasım sabahı oy birliği ile KKTC’nin
ilanına imza atarlar. Böylece KKTC ilan edilmiş, adanın taksimi yolunda bir
adım daha başarı ile atılmış olur. KKTC’nin bir bağımsızlık değil Türkiye’ye
daha da bağlanmak demek olduğunu ise tarih göstermiştir.
Halkların varlığı
“halkların kendi kaderini tayin hakkı”nı da gündeme getirir. Ancak “kendi
kaderini tayin” illa ve her seferinde “ayrılık” yönünde kullanılır,
kullanılmalıdır, kullanılabilir demek değildir. Aksine halklar kaderlerini
tayin ederken birlik, birleşme, tek bir ulus olma yolunda da karar alabilir.
Bunun olması için ise halklar arası güven kurulması ön şarttır. Lenin’in
formülasyonunun basit şekli ile “büyük halkın devrimcileri küçük halkın ayrılık
hakkını, küçük halkın devrimcileri de birleşmek gerekliliğini savunmalıdır.”
Bir tarafın görevini yerine getirmemesi elbette güven sorunu yaratır ancak
diğer tarafın görevini yerine getirmeme mazereti olamaz. Bu bilimsel olgudan,
Kıbrıs Türk halkının varlığını inkar ederek veya “Kıbrıs Türk halkı bir halktır
ancak self-determinasyon hakkı yoktur” diyerek kurtulmak mümkün değildir.
Biz devrimciler, her
halk gibi Kıbrıs Türk halkının da kendi kaderini tayin hakkı olduğunu kabul
ediyoruz. Ancak her fırsatta halkımıza bu hakkını, Kıbrıslı Elenler ile
birlikte ve emperyalizme karşı kullanması ile gerçek bağımsızlığa ulaşacağını
da hatırlatmak bizim görevimizdir. Meclis’te ve halktan kopuk olarak
gerçekleşen KKTC’nin ilanı gerçek bir self-determinasyon değildi. Ancak öyle
bile olsaydı, tarihte bir halkın kendi kaderini sadece bir kez tayin
edebileceğine dair herhangi bir yasa olduğu iddia edilemeyeceğinden, bizim
gerçekten bağımsız ve halkları kardeş bir birleşik Kıbrıs için mücadelemizi
engellemezdi.
1- SÖZ Emekçi Halkındır, Yazarlar Birliği Bağımsız
Devlet İlanı Konusunda Açık Oturum Düzenledi, 30 Mayıs 1983
2- SÖZ Emekçi Halkındır, ÇHP Adına Yayınladığı
Basın Bildirisinde Ahmet Karaman, 16 Haziran 1983
3- SÖZ Emekçi Halkındır, Lefkoşa Belediye Başkanı M. Akıncı, 16 Haziran
1983
4- Dizleri Titreyenler, Fuat Veziroğlu, 1985, sayfa 45
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder