1 Temmuz 2012 Pazar

Zor Zamanlardan Geçiyoruz



Zor zamanlardan geçiyoruz...
Türkiye’de AKP iktidarı; muhafazakar gericilik, neo-liberalizm ve Kürt halkına baskıya dayalı saldırısını her alanda yoğunlaştırıyor... Kıbrıs’ta seçim partilerinin tamamı AKP’yi karşısına almadan, hatta mümkünse AKP’nin onayını, sempatisini alarak siyaset yapmaya çalışıyor... Kıbrıs’ın kuzeyindeki TC hegomonyasına direniş örgütlemeye çalışan yapılar, eskinin ezberleri ile yeniye cesaret edebilme ikilemi arasında gidip geliyor... Kıbrıslı Türk halkı kararlı ve ilkeli bir öncünün yokluğunda ve hayal kırıklıkları ile dolu yakın geçmişin basıncı altında umutsuzluğu yaşıyor...

Zor zamanlardan geçiyoruz...
Aslında bu umutsuzluk, takatsizlik, özgüvensizlik ve alternatifsizlik koşullarında; ülkede uzun süre yaprak kımıldamaz, büyük çoğunluk da siyasetten söz edilmesine bile tahammül etmezdi. Etmezdi etmesine de, egemenler aman vermiyor...
Yedikonuk bölgesinde petrol dolum tesisi kurulması için karar alan işbirlikçi UBP hükümeti, karşısında hiç beklemediği bir direniş buldu. Muhtarından ev kadınına, solcusundan sağcısına tüm bölge halkı ve çevre örgütünden siyasi partisine neredeyse tüm siyasal yapılar; güzelim adamıza yapılacak bu doğa düşmanı tesisin karşısına dikildi. Daha önce Lefke’den kovulan petrol dolum tesisi projesi şimdi de Yedikonuk’tan kovuldu. UBP, tesis ile ilgili projesinden vazgeçmediğini sadece bölgeden vazgeçtiğini duyururken; örgütler Kıbrıs’ın neresinde olursa olsun bu projeye direneceklerini ilan ettiler.
Yedikonuk halkı, UBP’ye karşı etiyle tırnağıyla böyle bir direnişi örgütleyecek istek, inanç ve örgütlülüğe sahip miydi? Petrol dolum tesisi projesi kapılarının önüne konulmadan önce Yedikonuk’ta böylesi bir direniş hayal edilebilir miydi? Nisan ve mayıs aylarına damgasını vuran Lefkoşa Türk Belediyesi krizi için de aynını sormak yanlış olmayacaktır... LTB çalışanlarının ve BES’in, Belediye’yi tam bir çıkmaza sokan Cemal Bulutoğluları karşısında hangi eylem planları vardı? Maaşlarının ödenememesi noktasına gelinmeseydi, BES böylesi bir eylemliliğe girmeyi düşünür müydü? Ya yıllardır tüm hükümetlerin arpalığı durumuna getirilen Kooperatif’te en son ne zaman grev yapıldı? Maaşlar durmasa, kooperatif üzerinde oynanan oyunlar bıçağı kemiğe dayamasa, kooperatif işçileri bu anlamlı birlikteliği ne zaman gösterirlerdi dersiniz?
Yanlış anlaşılmasın. Grevleri eleştiriyor değiliz. Belediye emekçileri tam bir destan yazdı... Maaşları ödenmediği sürece hizmetleri durdurarak varlıklarını ve yaptıkları işlerin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlattılar tüm topluma... Bununla da kalmadılar, ateşler yaktılar, polisle, çevik kuvvetle çarpıştılar, barikatlara saldırdılar... Dişleri ile tırnakları ile söke söke aldılar haklarını işbirlikçilerin elinden. Aynısı Kooperatif işçileri için de geçerlidir. En haklı ve en meşru oldukları noktada, tam bir birliktelik göstererek dikildiler enselerinde oynanmakta olan oyunların karşısına...
Ancak bunların hiçbiri ülkemizin zor zamanlardan geçtiği gerçeğini değiştirmiyor; umutsuzluk, takatsizlik, özgüvensizlik ve alternatifsizlik hala baki... Halk siyasal bir çıkış için bastırmıyor siyasal örgütlere, tam aksine herkes kendi bulunduğu alanda mevzi savaşı veriyor... Kapısının önüne kadar gelen düşmanı birkaç gün daha uzak tutmak için varıyla yoğuyla direniyor teker teker her kesim... Ve parça parça kazanımlar da sadece örgütlülüğün olduğu yerlerde hayat buluyor. Yedikonuk’ta çevre örgütleri Lefke’den ve “Karpaz’a elektirik” sürecinden kalma deneyimleri ile sahip çıktılar sürece... LTB’de BES vardı, Kooperatif’te ise Koop-Sen...
Sağlığın paralı hale getirilmesi kararının karşısında ise hiçbir alan örgütü yok... Baraka yukarda saydığımız süreçlere verdiğinden çok daha yoğun bir emekle sağlık alanına katkı yapmaya çalışıyor ama sesimiz dümdüz bir ovada yayılıp kayboluyor sanki... Tek bir yankı bile yok... Sağlık alanının örgütleri sessiz, mesleki çıkarları, bireysel beklentileri ve şu veya bu sebeple sürece sahip çıkmıyor, sürüklemiyor, örgütlemiyorlar... Sadece zaman zaman canı yanan bir hastanın bireysel çıkışı gündem oluyor gazetelerde ve sonra yine sağır bir sessizlik...
Sıcak mücadele gündemlerinin olduğu alanlar vardır. Dönüşümün keskin, kişisel zararın görünür, zarar görecek kesimlerin belirgin olduğu alanlar... Bir de uzun bir sürece yayılan etkileri ile aslında kimin zarar göreceğinin net olmadığı, kişisel zararın belirsiz olduğu alanlar vardır... İşte sağlık alanı böyle bir alan. Ve böyle alanlarda mücadele yürütebilmek için, umut gerekir, inanç gerekir, özgüven gerekir, enerji gerekir, siyasal alternatif gerekir... Ve bir ülkedeki radikal siyasal alternatiflerin varlığı böylesi alanların mücadele gündemi olup olmamasıyla anlaşılır...
Zor zamanlardan geçiyoruz...
Herkes kendi kapısının önündeki düşmanla dövüşüyor... Kimse herkesin kapısının önündeki düşmana kafa tutacak gücü kendinde bulmuyor... Halkımız inançsız, yorgun ve umutsuz... Evet hala dövüşüyor ama sadece alev kendi kapısına dayandığı için ve egemenler her alanda saldırıya geçtiğinden dolayı bu görüntü... Yoksa siyasal alternatifsizlik açık ve net...
Siyasal alternatifsizlik o kadar net ki, halkın rejimden umudunu kestiği bu günlerde yıllardır ülkede rejim karşıtı muhalefet yaptığını iddia eden siyasal odaklar kendi ezberlerini tekrarlayıp dururken, örgütsüz halk kitleleri “Toparlanıyoruz” sloganı ile ortaya çıkan siyaset şarlatanlarının peşine takılıyor... Halk sadece seçim partilerine değil, hayatta kalmaya devam etmek dışında gelecek perspektifi olmayan ufuksuz parlamento dışı sol partilere de güvenmiyor... Samimi bulmuyor, inanmıyor...
Zor zamanlardan geçiyoruz...
Sol Anahtarı; Yedikonuk’ta, BES grevlerinde, Kooperatif eylemlerinde sahne alıyor... Kitleler avuçlarını patlatırcasına alkışlıyor devrimci marşları, şarkıları... Baraka Film Atölyesi askerde yaşanan şiddet ve insanlık dışı muameleleri belgeselleştiriyor... Türkiye’nin tüm illerinde gösterime giriyor belgeselimiz ve büyük bir ilgi görüyor... Baraka Tiyatro Ekibi savaş karşıtı bir oyunla bine yakın seyirciye oyunlar oynuyor, tüm grevlere sokak tiyatroları ile katılıp moral taşımaya çalışıyor... Barakacı devrimciler haziran ayı boyunca devam eden yaz kursları aracılığı ile halkla buluşuyor... Ama yetmiyor...
Siyasal alanın araçları ile müdahale edilmesi gereken sürece kültürel alanın araçları yeterli gelmiyor. Siyasal bir önderlik, devrimci bir siyasal önderlik, samimi bir devrimci siyasal önderlik eksikliğini hisssettiriyor. Devrimciler artık, bedel ödemeye hazır, kararlı, samimi, cesur, güven verecek, atılgan ve tüm alanların mücadelesini tek bir hedefe; Kıbrıs’ın bağımsızlık mücadelesine kanalize edecek bir atılımın düşünü kurmaya başlıyor... Zor zamanlardan geçtiğimiz için değil, zor zamanlardan geçmemize rağmen...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder