1 Ocak 2013 Salı

Neden “Başka Bir Kültür”?



Baraka Kültür Merkezi kurulduğu günden bu yana birçok sloganla anıldı: Köpek yarışları protestolarında “Barışa Evet, Köpek Yarışlarına Hayır”, Çağlayan Parkı mücadelesinde “Ankara Değil Lefkoşa”, 8 Mart’larda “Şiddet Erkeklikse Bizler Erkek Değiliz”, 1 Mayıs’larda “Bağımsız Kıbrıs Tek Yol Devrim”, 14 Ağustos’larda “Evine Dön Ayşe”, 1 Eylül’lerde “Barış Bizlerin Ellerindedir”, Argasdi logosu altında “Her Şey Herkese Kendimize Hiçbir Şey”, Toplumsal Varoluş Mitingleri’nde “Ankara Elini Yakamızdan Çek” ve daha onlarca eyemde yüzlerce slogan kullandı Baraka...

Ancak bizim ilk göz ağrımız, logomuzun altında gururla taşıdığımız sloganımız her zaman “Başka Bir Kültür Mümkün” sloganı oldu. Baraka, daha yayınladığı ilk bildiride, 16 Temmuz 2002 tarihinde şöyle diyordu; Yaşamak, kültürel bir varoluş şeklidir. Farklı yaşamlar, farklı kültürlerden beslenir. ‘Başka bir Dünya Mümkün’ dendiği zaman, bu ‘Başka Bir Kültürel Seçenek Mümkün’ de demektir.”
Sloganlar, kısa ve özlü cümlelerdir. Kimi zaman bir itirazı, kimi zaman bir arzuyu, kimi zaman bir imkanı, kimi zaman ise bir isyanı dile getirirler... Bez pankarta yazılabilir, kartondan dövizde taşınabilir, duvarlara kazınabilir, ağızda bağırılabilirler... Hatılaması, ezberlemesi, tekrarlaması kolaydır. Ama bir o kadar da tehlikedir sloganlar... Eğer sloganlar belirli bir tartışma, sorgulama ve okuma sürecinin ürünü değillerse; yüzeysel düşünme eğilimine hizmet ederler. Ve eğer sloganlar kişilerin hayatlarında uygulanmazlarsa; şekilci bir yaşamın emrindedirler...
Kıbrıslı Türk halkı ve onun kültürel değerleri, ciddi bir asimilasyon saldırısı altındayken; sosyal yaşamdan yer/kişi isimlerine; konuştuğumuz dilden inanç sistemimize; ekonomik ilişkilerimizden dinlediğimiz müziğe; kılık kıyafetimizden siyasal yapımıza kadar değiştirilmeye çalışılırken; yapılması gereken tüm bu değerlere sahip çıkmak değil midir?
O zaman ne demektir “Başka Bir Kültür”? Ve Baraka neden başka bir kültür istemektedir? Dahası verili kültürde Baraka’nın itiraz ettiği nedir?
Bu soruya soru sorarak cevap verirsek: Bugün Kıbrıslı Türklerin maruz bırakıldığı asimilasyon, Türkleştirme ve Müslümanlaştırma siyasetlerinin tek alternatifi geriye dönmek midir? Veya soruyu daha düzgün bir şekilde sorarsak; geçmiş tarihsel, sosyal, ekonomik, siyasi koşullarda oluşmuş kültürel formları bugün veya gelecekte tekrar etmek mümkün/istenir midir? Kültürel değerlerimizi “korumak” demek, onlara müzelik birer antika muamelesi yapmak ve aslında günlük yaşamımızdan ayırarak birer sergi nesnesi haline getirmek mi demektir?
Baraka, mevcut asimilasyon saldırısına karşı direnişin geçmişe dönerek değil geleceğe doğru ilerleyerek yürütülebileceğine inanmaktadır. Kültürü dondurup idealleştiren, mistifiye edip kutsallaştıran bir anlayışı reddetmekte, tam tersine sosyal yaşamın asli bir öğesi olarak görmektedir. Bu yüzden de kültürel algısını geçmiş üzerine değil, geçmiş-bugün-gelecek üçlüsü üzerine inşa etmektedir.
Üstelik kültürel yapımız sadece Türkleştirme ve Müslümanlaştırma saldırılarının basıncı altında değil... Evet bunlar var, ama en az bunlar kadar etkili olan; rekabet ve neo-liberal talan kültüründen de etkilenmekteyiz...
Baraka, ilk bildirisinde şöyle diyordu; Bugün en genel anlamıyla insanlık, en özel anlamıyla ise kuzey kıbrıs; rekabetçi ve neo-liberal kültürel duruş tarafından gün be gün fethedilmektedir... kültürel alan işgal edilmiştir. Kendimizi anlamanın, anlatmanın, ifade etmenin ve gerçekleştirmenin araçları olan kelimeler ellerimizden alınmıştır. Kahve içişimiz, futbol maçı izleyişimiz, sevgi sözcüklerimiz, kitap okumamız, oturuşumuz, giyinişimiz ve konuşmalarımız; tüketim kültürünün rekabetçi müdahaleleri ile her geçen gün daha da yıpranmaktadır.”
Geçtiğimiz ay aramızdan ayrılan Arif Hasan Tahsin “Aynı yolu yürüyenler farklı yerlere varamazlar” diyerek; farklı bir sonuca varmak için farklı bir yolda yürümek gerektiğine işaret etmişti. O halde sadece başka bir dünya, başka bir Kıbrıs istemek yeterli değildir. Aynı zamanda başka bir kültürel seçenek de inşa etmek gerekmektedir. Çünkü insan toplumları, adına kültür denen zeminin içerisinde varolurlar... Eğer üzerinde hareket ettiğimiz, içinde varolduğumuz zemin; rekabetle, bireycilikle, hazıra konuculukla, köşe dönmecilikle, kurnazlıkla, kestimecilikle, kolaycılıkla, tüketimcilikle, nemelazımcılıkla damgalıysa; kuracağımız yeni toplum, varacağımız yer, ulaşacağımız sonuç da bunlardan pek farklı olmayacaktır. O halde farklı bir yol yürümeli, eğer böyle bir yol yoksa bu yolu biz inşa etmeliyiz...
Baraka’nın devrimciliği de buradadır. Baraka hazır yollarda yürümeyi değil, farklı yerlere varabilmek için farklı yollarda yürümeyi; bunun için gerekirse bu yolları açmayı önüne koymuş bir yapıdır. Ursula Le Guin’in “Mülksüzler” isimli romanında yazdığı gibi “Devrim yapamazsınız, devrim olabilirsiniz ancak...”
Peki bu “başka” kültür nasıl bir kültürdür? Sadece “farklı” olması yeterli midir?
Elbette hayır...
Yazının başında sloganlar için sözü edilenler, “Başka Bir Kültür Mümkün” sloganı için de geçerlidir... Varmayı hedeflediğimiz “yer”i, yürüdüğümüz “yol” ve onu “nasıl” yürüdüğümüz belirleyecektir. Tıpkı aynı romanda Le Guin’in söylediği gibi “araç amaçtır”.
İlk paragrafta sayılan eylemlilik süreçlerine ve oralarda kullanılan sloganlara bakın; “başka” bir kültür yürüyüşünün ayak izlerini göreceksiniz. Ekolojik bir toplum, bağımsız bir Kıbrıs, onurlu bir halk, barış, dayanışma ve toplumsal cinsiyet eşitliği taleplerini haykıran sloganları, o sloganların dillendirildiği eylemlilik süreçlerini inceleyin; “Başka Bir Kültür”ün mümkün olduğuna siz de hak vereceksiniz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder