Belki sendikacısınız; her gün toplantılarda,
grevlerde, eylemlerde...
Belki partilisiniz; dayanışmada, direnişte,
yürüyüşte...
Gazeteci de olabilirsiniz; haberde, sayfada,
dizgide...
Belki hiçbiri değil ama benim gibi, diğerleri
gibi herhangi birisiniz...
Varoluşta, isyanda, infialde...
Peki, tüm bunları yaparken tiyatro da izliyor
musunuz? Kitap da okuyor musunuz? Müzik de dinliyor musunuz?
***
Pazartesi akşamı Kıbrıs Türk Orta Eğitim
Öğretmenler Sendikası salonundaydım...
Türkiye’de AKP karşısında onuruyla direnen;
sol muhalefetin sesi Grup Yorum’la Kıbrıs’ta dayanışmak için buluştuk yüzü aşkın
insan...
Pirsultan Abdal Kültür Derneği’nden canlar,
farklı sol/devrimci siyasetlerden yoldaşlar, her yaştan insan toplaştık KTOEÖS
salonunda...
Bizi biraraya getiren Grup Yorum ismi kadar;
Grup Baria, Sol Anahtarı, Arda Gündüz, Kıbrıs Şafağa Özlem ve Yaşar Ersoy
isimleriydi de...
Bizim sanatçılarımız... Bizim kavgamız...
Bizim dayanışmamız...
Orada, o gece, sanatımızdan neden
korktuklarını bir kez daha anladım...
“Türkülerimizden
korkmaya devam edin” diye haykırdı bir sanatçı...
“İnatla,
aşkla, bilinçle söylemeliyiz türkülerimizi” dedi bir başkası...
Ve Yaşar Ersoy sordu tüm salona; “Türküsü
olmayan bir kavga, sevdası, şiiri, sanatı olmayan bir halk düşünülebilir mi?”
Peki siz,
sendikacılar, partililer, gazeteciler...
Peki biz Kıbrıslı
Türkler...
Kitap okuyor muyuz?
Tiyatro izliyor muyuz? Müzik dinliyor muyuz?
***
Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nun içinden
geçtiğimiz döneme “dev aynası tutan” oyunu Kabare Kıbrıs’ı izlediniz mi peki?
Osman Alkaş, Yaşar Ersoy ve Erol
Refikoğlu’nu; tiyatromuzun üç ustasını aynı sahnede görmek istiyorsanız
izlemelisiniz mutlaka...
Şarkılar, şiirler, masallar, danslar ve
dinamik bir oyunculuk aracılığla kendi gerçeğimizle yüzleşmek istiyorsanız
eğer, uğramalısınız Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’na...
Kabare Kıbrıs...
Sevgili Rıza Şen’in mükemmel Girne Kapısı
dekoru önünde hayat bulan bir gerçek sanat yapıtı...
Bizim sanatımız, Lefkoşa Belediye
Tiyatrosu’nun sanatı...
Öylesine absürdlükler içinde boğuşur, saçma
sapan yöneticilerin akla zarar demeç ve uygulamaları ile yüzleşiriz ki bazen;
“hayat mizahı geçti” deriz...
İşte Kabare Kıbrıs, sanatın hayatı yakaladığı
bir örnek size...
Sadece hayatı yakalamakla kalmıyor LBT...
“Gelin” diye haykırıyor bize, “haydi gelin de
şunu doğrultalım beraberce...”
***
Kitap okuyor musunuz? Tiyatro izliyor
musunuz? Müzik dinliyor musunuz?
Sendikacıysanız, partiliyseniz,
gazeteciyseniz veya benim gibi herhangi biriyseniz bu kavgada...
Kabare Kıbrıs’ı izlemelisiniz mutlaka...
Çünkü AKP’ye karşı neden direnmemiz
gerektiğini değil yalnızca...
Çünkü partilerimizin nelerle oyalanarak mücadeleyi
ıskaladıklarına...
Çünkü bizim nasıl tav olduğumuzu ganimete,
vurguna, soyguna...
Çünkü nasıl ihtiyacımız olduğunu onura,
direnişe ve ruha...
Anlayacaksınız neden borçlu olduğumuzu gerçek
sanata...
Kabare Kıbrıs’ta sözlerin değil, gözlerin
gücü etkisine aldı beni en çok...
Oturarak tekrarlanan dinsel bir ritüelden,
kıvrılarak bağırılan bir disko havasına geçiyor sahne...
Ve siz, rahat koltuğunuzda kalıyorsunuz nefes
nefese...
Cesaret değil büyüleyen, cesaret de var gerçi...
Ama cesaret değil, inanç, kararlılık ve ruh
alıyor sizi etkisine...
***
Cumartesi Kabare Kıbrıs, tiyatroyla...
Pazartesi Grup Yorum dayanışması,
notalarla...
İkna oldum bir kez daha...
Türküsü olmayan bir kavga değil bu kavga,
Sanatı olmayan bir halk yaşamıyor
Kıbrıs’ta...
* Bu yazı 26 Aralık 2012 tarihli Afrika Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
AKINTIYA KARŞI
Münür Rahvancıoğlu
Baraka Aktvisti
munur.rahvancioglu@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder