3 Ocak 2012 Salı

Emek ve Doğa



Kıbrıslı Türk halkı olarak toplumsal varoluş mücadelesi yürütüyoruz. Ancak aynı zamanda dünya üzerinde yaşayan biz insanlar dahil birçok tür için de bir varoluş sorunu tüm yakıcılığı ile gündemde. Bu öyle bir sorun ki, Kıbrıslı Türkler dahil tüm dünya insanlarını eşit derecede ilgilendirmesine rağmen, içinde yaşadığımız sermaye düzeni tarafından önemsiz gösterilmekte, uzmanların çözeceği ufak bir sorun gibi algılamamız istenmektedir.
Oysa, “Burjuvazi sadece insan emeğini değil doğayı da acımasız bir sömürüye tabi kılarak ekolojik sistemi; yani tüm canlıların biyolojik olarak varolması için gereken doğal koşulları ortadan kaldırmak, imha etmek üzeredir.(1)”

Bunun adına ister ekolojik kriz, ister küresel ısınma, ister çevre felaketi isterse de doğanın kirlenmesi diyelim; çok ciddi bir sorunla yüz yüze olduğumuz yadsınamaz. Argasdi’nin hemen her sayısında ekoloji konularına dikkat çekmeye, çeşitli açılardan bu sorunun nedenleri ve çıkış yollarına dair fikirler üretmeye çalıştık. Bu sorunun, içinde yaşadığımız kapitalist sistemin etkisi ile kat kat büyümekte olduğunu, üstelik de bu sistem içerisinde ve bu sistemin araçları ile çözülemeyeceğini her defasında vurguladık. Temel güdüsü kar ve para olan, yarattığı maliyetleri ve geri dönüşü olmayan hasarları umursamayan kapitalist sistem, insanlığın olduğu kadar doğanın da düşmanıdır. “Genelde insan emeğini özelde ise ucuz işgücü olarak kullandığı kadın ve çocuk emeğini, madenleri, ormanları, nehirleri, hayvanları, kısaca aklınıza gelecek her şeyi paraya dönüştürmek, kapitalist şirketlerin temel düsturudur.(2)”
Bugün toplumsal cinsiyet eşitliği veya ekoloji gibi birçok mücadele alanının temel sorunları ilk kez kapitalist sistem ile ortaya çıkmış değildir. Ve bu sorunlar salt kapitalizmin ortadan kalkması ile ortadan kalkacak da değildirler. Kapitalizm bu sorunları yaygınlaştırmış, derinleştirmiş, birçok açıdan kangrenleştirmiş ve hemen her yöntemle kara dayalı sistemi beslemek için kullanmıştır. Denilebilir ki, bu sorunları yaratmamış olan kapitalizm, bu sorunlar ile beraber gelişmiş, birçok noktada bu sorunları beslemiştir. Ancak bu sorunların aşılabilmesi için kapitalizmin aşılması ve yeni bir düzenin kurulması da şarttır.
“Bir vampir gibi emeği ve doğayı emerek var olabilen sermaye düzeni, kendi var oluşu gereği doğaya ve hayvanlara karşı şiddet uygulamaktan geri durmayacaktır. Çözüm yolu; sermayeyi, devleti, kısaca egemenleri ikna etmekten değil, insanın bir parçası olduğu doğa ile barışık ve onun yasalarına saygı duyarak kuracağı yeni bir düzenden geçmektedir.(3)”
Genel olarak sosyalist bir toplumda emek-sermaye çelişkisinin çözülme yoluna gireceği; toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanacağı ve doğa ile uyumun yakalanacağı varsayılır. Bu bakış açısı, devrimden sonra tüm sorunların çözüleceği ve “kötü kapitalistlerin” gidip “iyi sosyalistlerin” gelmesi ile hayatın çok daha güzel olacağı kolaycı yaklaşımıyla kusurludur.
Bu yüzden de, dogmtik bir yaklaşımla; ekolojik bir sosyalizmden bahsedildiğinde “sosyalizm zaten ekolojiktir”, toplumsal cinsiyet eşitiliğinden bahsedildiğinde “sosyalizm zaten eşitlikçidir”, demokratik bir sosyalizmden bahsedildiğinde “sosyalizm zaten demokratiktir”, özgürlükçü bir sosyalizmden bahsedildiğinde “sosyalizm zaten özgürlükçüdür” gibi yanıtlar üreten sosyalistlere hala rastlabilmektedir. Oysa dünya daha yakın bir geçmişte; kadınların kapitalist ülkelerden hiç de az ezilmediği, doğanın emperyalistlerle rekabet edercesine talan edildiği, LGBTT bireylerin kapitalist sistemlerden çok daha ağır baskılara maruz kaldığı ve üstelik kendisini sosyalizm olarak tanımlayan rejimler görmüştür.
Buradan varacağımız sonuç, sosyalizmin genel olarak bu konular bakımından sorunlu bir sistem olduğu değildir elbette. Emek-sermaye çelişkisinin, ekolojik krizin ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı sorunların çözülebilmesi için kapitalizmin yıkılması gerekir. Ancak bu sorunların hiçbirinin çözümü “yıkılmadan sonraya” havale edilmemelidir. Çözüm, yıkma mücadelesi içerisinde geliştireceğimiz kurucu faaliyetler ile bağlantılı anlaşılabilir. Çünkü kapitalizme karşı nasıl bir mücadele yürüttüğümüz ile, başarılı olduğumuz takdirde kuracağımız sosyalizmin niteliği arasında kopmaz bir ilişki vardır.
Tüm sorunları emek-sermaye çelişkisine tabi kılar ve geriye kalan her şeyi tali, ikincil, sonradan halledilecek meseleler olarak algılarsak; tüm değer yargılarımız, mücadele stratejimiz ve sorunları görebilme yeteneğimiz de buna göre şekillenecektir. Elbette kapitalizm bir sermaye sistemidir ve elbette sermaye sisteminin en büyük düşmanı, onun varlığı ile ortaya çıkıp, o büyüdükçe büyüyen ve onu yok etmeden özgürleşemeyecek olan temel güç emek hareketidir. Ancak ne salt bir anti-kapitalist mücadele ne de ekoloji/toplumsal cinsiyet konularını temel önemde göremeyen bir sosyalizm anlayışı, sağlıklı bir emek hareketini şekillendiremez.
Emek hareketinde, kendinden menkul bir “güzellik” gören ve “diğer” sorunları kendi ekseninde çözeceğini varsayan bir eğilim her zaman olmuştur. Bu daha Marx’ın hayatta olduğu zamanlarda dahi böyledir. 1875 yılında Alman işçi sınıfının iki partisinin birleşmesi için hazırlanan Gotha Programı’nın metnine “emek bütün zenginliğin ve bütün kültürün kaynağıdır” yazan da işte bu eğilimdir. Marx, bu eğilimi şiddetle eleştirerek “Emek, bütün zenginliğin kaynağı değildir. Doğa da emek kadar, (gerçek zenginlik olduğundan kuşku duyulmayan) kullanım değerinin kaynağıdır, ki emeğin kendisi de, doğal gücün ifadesinden başka bir şey değildir(4)” diye yazmıştır.
Böylesi toptancı, kolaycı eğilimlerin mücadelenin içinden her zaman filizlenebileceğinin farkındalığını elden bırakmadan; feminist ve ekolojist  bir sosyalizm anlayışını kararlılıkla örmeye devam etmeliyiz.
“Baraka ekososyalist bir toplum; bir başka deyişle, üretim araçlarının kapitalist mülkiyetten kamusal mülkiyete dönüşeceği ve ekosistemlerin korunmasının ve yenilenmesinin tüm insan etkinliklerinin temel bir parçası olacağı bir toplum yaratmayı amaçlar.(5)”


(1) Hasan Yıkıcı, Kapitalizm Varoldukça Eskimeyecek Bir Eser, Argasdi, Sayı 16
(2) Nazen Şansal, Ekolojik Bunalıma “Dur Demek Lazım” Ama Nasıl?, Argasdi, Sayı 21
(3) Nazen Şansal, Doğa ve Hayvanlar Üzerinde Şiddet, Argasdi, Sayı 17
(4) Marx-Engels, Gotha ve Erfurt Programlarının Eleştirisi, Sol Yayınları, 1989, Sayfa 22
(5) Kolektif, Hemen Şimdi, Argasdi Kitaplığı, 2011, Sayfa 40

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder