Seçimlerin gündeme
gelmesinden çok önce de biliyorduk düzen partilerinin ne kadar birbirine
benzediğini... Bu partilerin ilkesel, idealist, ideolojik hiçbir tutanağının
kalmadığını biliyorduk seçimlerden önce de... Parti değişme, rüşvet, koalisyon
için parti kurma, kişisel çıkar, eş-dost-tanıdık kayırmacılığı, yalan, hile...
Ne ararsanız var bu sistemde...
Kabul etmek gerekir
ki, her ne kadar düzen partisi de olsalar, bu partilerin de sağı var, solu
var... Ve gene kabul etmek gerekir ki, solda olanlar kirlenme ve yozlaşma
konularında sağdakilerle yarışamıyorlar...
UBP kurultay sürecini
düşündüğümüzde anlayabiliyoruz bunu...
Neler olmadı ki; sahte
belgeler, milletvekili transferleri, delege satışı, işe almalar, hukuk
skandalları... Ve şimdi bu iğrenç etkinliklere bir de Ejder Aslanbaba skandalı
eklenmiş bulunuyor. Hayırlı olsun!
***
UBP ve DP’nin
kirlenme, yozlaşma ve adileşme konusundaki üstün başarıları inkar edilemez. Ama
bu sürecin sadece sağ partilerden ibaret olmadığı da bir gerçek...
CTP ve TDP de kendi paylarına
kirleniyorlar...
CTP’nin son hükümet
döneminde yaptıkları unutuldu belki... Hani ÖRP’nin kurdurulması, Maliye
Bakanlığı etrafında dönen dedikodular gibi icraatlardan bahsediyorum...
Ama şimdilerde, eski
UBP’liler, ÖRP’liler yavaş yavaş CTP’ye avdet olurken yeni skandalların da
kaçınılmaz olduğu bir gerçek...
TDP ise übermegaloman
bir başkan ile onun etrafında toplanmış mini egolardan ibaret bir partiyken,
şimdi AKP’lilere kucak açmış durumda... Duymuşsunuzdur, Fatma Solmaz ve Mahmut
Kuş isimli iki AKP’li TDP listelerinden milletvekili adayı... Bu mini skandal
bile TDP’nin ilkeli siyaset konusunda nasıl bir hassasiyete sahip olduğunu
gösteriyor...
Kısacası durum
vahim... Sağımız kokuyor, solumuz kokuyor...
***
Şair Özdemir Asaf
şöyle der bir şiirinde: “Bütün rekler
aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler.”
Bir toplumda siyasal
yaşam; ekonomiden, sosyal yaşamdan, kültür-sanattan, eğitimden, medyadan ayrı
düşünülemez... Aslında bunların hiçbiri birbirinden ayrı düşünülemez.
Ama siyaset, tüm
toplumsal yaşamı olumlu hedeflere, ilkeler ve fikirler çerçevesinde
oluşturulmuş bilimsel, aydınlık ve mutlu günlere taşımaya adanmış bir
disiplin... Yani en azından tarihsel olarak öyle olma iddasında...
İşte bu yüzden
ekonomi, sosyal yaşam, kültür-sanat, eğitim, medya ve siyaset aynı hızla
kirlenirken, birincilik yine de siyasetin oluyor... Çünkü temizlemesi gerekenin
kendisi kirleniyor...
***
Bugün siyasette gün
yüzüne çıkan kirliliğin; tüm diğer alanlardaki kirlenme ile bağlantısını
görmezden gelebilir miyiz? Veya şöyle soralım, dolandırıcılık ve sahtekarlık
konusunda ekonomi, sosyal hayat, kültür-sanat, eğitim ve medya daha mı
temizdir?
Saymaya gerek var mı
bilmiyorum...
Çek yasağı listesi her
geçen gün uzar, hileli ifalaslar, kayıt dışı ve sigortasız çalıştırma, iş
cinayetleri ve karşılıksız ek mesailer doruk noktasına çıkarken, her tüccar bir
diğerini ve hepsi de vatandaşı sürekli kazıklarken bu ülkenin ekonomisi mi
temizdir?
Kişisel ilişkiler
büyük bir yozlaşma sarmalı içinde dibe vurur, kırk yıllık dostlar birbirine
güvenemez hale gelir, aynı ailenin içinde cinsel şiddetten dolandırıcılığa
kadar olmadık iş kalmazken bu ülkenin sosyal yaşamı mı temizdir?
Kültür denen şey,
yurtdışı seyehati, sanat denen şey gösteriş ve pretsij olarak algılanır, bir
çok üretim aslında sahtekarlık ve intihal ile damgalanır, kültür ve sanat
insanları sürekli kavgalarda birbiri ile parçalanırken bu ülkenin kültür-sanatı
mı temizdir?
Eğitim kurumları para
ile diploma satar, özel okullar yaygınlaşır, çocuklar da para basma makinesi
olarak görülür, müfredatın değil fiyatın tartışılması normal karşılanırken bu
ülkenin eğitimi mi temizdir?
Yalan haber, ısmarlama
haber, rekalama bağımlı medya ve gündem saptırmadan tutun da, her türlü yoz
ilişki tavana vururken bu ülkenin medyası mı temizdir?
Arif Hasan Tahsin
hocamız, “Çirkef Yatağının Ortasında
Gülistanlık Olmaz” demişti...
Şimdi bazıları, bu
sözü yaptığı çirkefliklere mazeret olarak kullanıyor olabilir... Oysa hocanın
dediği anlamak isteyene çok net bir mesaj veriyordu; çirkefin içinde
gülistanlık aramak, “onlar kaka biz temiz demek” hayalden başka bir şey
değildir...
***
“Toparlanıyoruz”cuların,
“kirli siyaset” olgusu ile “siyaset” disiplini arasında hiçbir fark gözetmeden
yürüttüğü apolitik propagandayı düşünelim. Bu arkadaşlar karma oy çağrısı
yapıyorlar...
Kirli partilerde
“temiz bireyler” bulacaklar ve bu temiz bireyler aracılığı ile dönüşüm
sağlayacaklarmış...
Kirli partilerde,
temiz bireyler... Buna kargalar bile güler...
Kirlenmenin nedenlerine
karşı mücadele etmeyen bu “hijyen arayışı”, beyhude bir çabadan öteye anlamlar
ifade ediyor aslında: Esas meselenin kirlenmeyi nasıl alt ederiz değil, bu
kirlenmeden nasıl rant sağlarız olduğunu...
Boykotçu diye bir
kimlik yaratarak konjonktürel bir taktiği, yapısal bir strateji haline getirme
başarısını gösteren arkadaşlar ise seçime girmeyerek temiz kalma iddiasındalar.
Halka çağrıları da şu; “oy vermeyin siz de temiz kalın”...
Oysa siyaset bir yaşam
tarzı değil ki, siyaset toplumsal meselelerde bütünsel stratejiler yürüme
aracıdır... “Temiz kalmak” arzusu ile yanıp tutuşanların; ekonomi, sosyal
yaşam, kültür-sanat, eğitim ve medya alanlarında aynı hassasiyete sahip olup
olmadıklarına bir baksak neler görürüz neler...
Oysa toplum karma oy
veya boykot gibi apolitik siyasetlerle değil, siyasal iktidar hedefini önüne
koymuş ilkeli, disiplinli, ideolojik angajmana sahip öznelerce seferber
edilirse bir dönüşümün yolu açılabilir...
***
Reklamda denilen
yanlıştır: Kirlenmek güzel değildir...
Ama her şey
kirlenirken temiz kalmak da, kirlenmeyi göze almadan temizlik yapmak da mümkün
değildir.
Toplumumuzun bir onur
duygusuna, bir direniş kültürüne, mücadele ruhuna, inanca ve geleceğe yönelik
umuda ihtiyacı var...
Halkın içinde, her
alanda yürütülecek mücadelelerin, ilkeli bir siyasal çizgi ile birleştirilmesi,
kısa süreli işlerden erken sonuçlar umulmasından vazgeçilmesi; uzun soluklu,
inatçı ve direngen bir adanmışılığın karakter haline getirilmesi gerekiyor...
***
Tarih öğretiyor ki; içinden
geçtiğimiz gibi bir yozlaşma ortamına yanıtı ya din verir ya da siyaset...
Ya bireysel
vicdanların rahatlatılması yolunda dinsel bir gerileme ile
muhafazakarlaşacağız, ya da toplumsal bir kurtuluş için devrimci bir ruhla öne
doğru atılacağız...
Yoktur bunun başka bir
yolu...
Çok güzel makale olmuş.
YanıtlaSilTekstil - Textile - Tekstil Türkiye