Bu yaşanan, UBP’deki
ilk bölünme değil...
Bir çok bölünme,
ayrılma vs. yaşandı geçmişte UBP’de...
Hatta ilk ciddi
bölünme bile değil aslında...
İlk ciddi bölünme
1990’lı yılların başında dokuzlar grubunun ayrılması ve Demokrat Parti’nin
kurulması ile yaşanmıştı...
Denktaş, Eroğlu
ayrılığı denmişti o zamanlar yaşananlara...
Kişisel husumetler,
çekişmeler ve sürtüşmelere dair onlarca hikaye anlatılmıştı.
Muhtemelen doğrudur
bunların bir çoğu.
Ama hem o gün hem de
bugün yaşananları açıklayan başka bir yaklaşım daha var...
***
UBP aslında ta
başından iki ana eğilimin bileşkesinden oluşan bir partiydi...
Bir yandan anavatancı
bir yandan da Kıbrıslı Türk milliyetçisi iki ana eğilim...
Bu iki eğilimi TMT’de
de bulabilirsiniz...
İdeolojik olarak
anti-komünist, ekonomik olarak karma ekonomi, kültürel olarak ganimetçi ve
ahlaki olarak da yozlaşmış bir zemine oturuyor UBP...
Ama bu zeminin
üzerinde yükseldiği temel her zaman iki ana eğilim ile damgalı oldu: Anavatancı
ve Kıbrıslı Türk milliyetçisi...
Aslına bakılırsa her
iki eğilim de tamamen konjonktürel bir karaktere sahip ve birbirini besleyebildiği
gibi zaman zaman çatışma risklerini de barındırıyor...
UBP’nin iki eğiliminin
yanyana durabilmesinin birinci ve temel koşulu; Kıbrıslı Elen şövenizminden
gelebilecek tehtidler...
Kıbrıslı Elen
tehtidinin “yükseldiği” her dönem; anavatanın korumasına sığınmak ile Kıbrıslı
Türk toplumunda bir direnişi örgütlemek temelli eğilimler sıkı sıkıya
kenetlendi UBP’de...
Kıbrıslı Elen
tehtidinin azaldığı dönemlerde de uyumlu çalışmak mümkün oldu bir süre...
Ta ki “anavatan”ın
politikaları Kıbrıslı Türklerin varlığına zarar vermeye başlayana kadar...
***
1990’lı yılların
başından itibaren, asimilasyon ve entegrasyon politikalarının şiddetlenmesi
UBP’deki Kıbrıslı Türk milliyetçilerini rahatsız etmeye başladı...
Bu rahatsızlık,
ideolojik bir referansla dile getirilemezdi.
Çünkü Kıbrıslı Elen
“düşmanlara” karşı “anavatandan” her an yardım istemek gerekebilirdi... Bu
sebeple de kişisel husumetler şeklinde kodlandı...
Kıbrıslı Türk
milliyetçiliğinin prematüre kalmasının sebeplerinden birisi işte bu kodlama
sistemidir.
1990’lı yılların
başında TC’deki hükümetle uyumlu olan ve
Kıbrıslı Türklere yapılan dayatmaları benimseyenler UBP’den ayrılmak zorunda kaldılar... DP böyle
kuruldu...
Ancak bu durum,
UBP’deki iki eğilimin tamamen birbirinden ayrıldığı anlamına gelmedi...
Geriye kalan UBP
örgütü, hala her iki eğilimi de barındırmaya devam etti..
Anavatancılar
kolaylıkla Kıbrıslı Türk milliyetçiliğinden vazgeçebiliyorlardı.
Ama Kıbrıslı Türk
milliyetçileri için anavatancılıktan vazgeçmek kolay değildi...
Yaşamsal bir meseleydi
anavatancılık...
Üstelik ideolojik
kodlar o kadar karışıktı ki, anavatancı olan DP’nin söylemlerine bakılırsa esas
Kıbrıslı Türk milliyetçisi kendileriydi...
Kıbrıslı Türk
milliyetçiliğine dayanan Eroğlu ekibi ise Türk ulusalcısı gibi görünüyordu...
Bunun bir sebebi her
iki eğilimin de ayrılması zor bir şekilde içiçe geçmişliği ise, diğer sebebi de
her bir eğilimi temsil eden unsurların diğer eğilimi de kendine mal etme
çabasıydı...
Kavramsal düzeydeki
bütün karışıklık da bu sebepten kaynaklanıyordu...
***
Gün geldi, devran
döndü...
“Anavatan”daki
politika ciddi bir yarılma yaşadı... TC oligarşisi içerisinden ulusalcı, Kemalist
unsurların tasfiyesi ile birlikte iki ana siyasal odak doğdu: Eskinin
egemenleri olan Ulusalcılar ve dinsel bir temele dayalı AKP...
Bu durum sağ
siyasetimize üç düzeyde etkide bulundu...
CTP ile AKP
yakınlaşırken, UBP içerisinde de (tıpkı geçmişteki DP gibi) “anavatana” uyumlu
bir eğilim olgunlaştı... Bugün bu eğilimi İrsen Küçük temsil ediyor...
Geçmişte “anavatan”
ile uyumlu olan DP ise artık “anavatan”ın yeni hükümeti için istenmeyen bir
yapı haline geldi...
Derviş Eroğlu ve
çevresi açısından esasında herhangi bir değişiklik söz konusu değildi. Hala
Kıbrıslı Türk milliyetçisi eğilimi temsil ediyorlardı... Ezberleri bozan, bu
defa UBP’de kontrolü “anavatancıların” ele geçirmesi ve Eroğlucuların
dışlanması oldu...
Anavatancılık eğilimi
ağır basan Kıbrıslı Türk milliyetçilerine karşı, Kıbrıslı Türk milliyetçiliği
eğilimi ağır basan anavatancılar...
İşte budur ol
ayrılıkların hikayatı...
***
Hem tarihsel, hem
ideolojik hem de fiziksel anlamda gerçek UBP’yi bugün UBP dışında kalanlar
temsil ediyor...
İrsen Küçük ve
ekibinin yüzleşmekte zorlanacağı temel mesele; dinsel gericiliğe ayarlı bir
anavatancılık ile Kıbrıslı Türk milliyetçiliğini harmanlamak olacak. Çünkü
Kıbrıslı Türk miilliyetçiliği tarihsel olarak Kemalist bir temele oturuyor,
bünye bunu reddediyor...
Eroğlu ve Denktaş’ın
yaşayacağı zorluk ise artık kendileri ile birlikte çalışmak istemeyen bir
anavatana rağmen anavatancılık yapamayacakları gerçeği olacak... Oysa anavatan
desteklemezse Kıbrıslı Türklerin yokolacağı tezine ters bir durum bu... Yani
anavatansız bir Kıbrıslı Türk milliyetçiliği düşünülemez... Bu yüzden yalvar
yakar durumdaydı Eroğlu, son basın açıklamasında...
“Ulusal sol”a açık bir
oluşumdan dahi söz etmeye vardı meseleler, o kadar büyük bir çıkmaz içinde eski
egemenler!
***
Peki sol ne yapmalı,
devrimci sol ne yapmalı?
Bağımsızlıkçı,
halkların kardeşliğini ve Kıbrıs’ın bir barış adası olmasını savunan sol ne
yapmalı?
Geçmişinde eline
ilerici öğrencilerin kanı bulaşmış faşistlerle yan yana yürüyebilir miyiz biz AKP
karşıtlığı adına? Bavullar dolusu para karşılığı parti değiştirenlerle
selamlaşabilir miyiz bu uğurda?
“Düşmanımın düşmanı
dostumdur” mu demeliyiz acaba?
Oturup, bütün bu
süreci Erman Toroğlu edalarında seyredip, yorumlar mı yapmalıyız yoksa?
Hayır...
Egemenler kendi
aralarında dalaşa dursunlar,
Bu ülkenin
devrimcilerinin daha yapacakları, yürüyecek yolları var...
Ne geçmiş tükendi
daha, ne de yarınlar...
AKINTIYA
KARŞI
Münür
Rahvancıoğlu
Baraka
Aktivisti
munur.rahvancioglu@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder