“Savaş
kötü barış iyi, kime sorsan söyler bu cümleyi
Bir
yanda güçlü bir yanda haklı, hangisinin yanında yer almalı?”
Adamız Kıbrıs hem ticari hem de askeri
anlamda önemli bir konuma sahip olduğundan, insan yerleşimi ile tanıştığı
tarihten itibaren savaşların da merkezinde bulmuştur kendini. Doğrudan Kıbrıs
ile ilgili olmayan meseleler dahi, bir şekilde adamıza yansımış örneğin Kudüs
Krallığı’nı korumaya giden İngiltere Kralı Richard geçerken alıvermiştir onu...
Veya her iki Paylaşım Savaşı sırasında
da aslında ikincil bir stratejik önemi olmasına rağmen rakip emperyalist kamp
için avantaj teşkil edebileceği endişesiyle işgal tedirginliği yaşamıştır
adamız... 1990’lı yıllarda birinci Körfez Savaşı sırasında Kıbrıslılar olası
bir füze saldırısı korkusuyla evlerinde önlemler almış, 2003’de Kıbrıs’ta
bulunan İngiliz üslerinden kalkan uçaklar Irak’ı vurmuştu... Yani bölgede tansiyon
her yükseldiğinde bunun Kıbrıs’a doğrudan veya dolaylı sonuçları oldu,
oluyor...
Oysa tarih boyunca Kıbrıs adasında
yaşayan insanlar tarım, hayvancılık, ticaret gibi barışçıl işlerle meşgul
olmuş, kendi dışlarındaki dünya meseleleriyle ilgilenmemişlerdir pek... Her kim
bölgeye hakim olmuşsa, Kıbrıs’a da hakim olmuş, işgalcilerin birisi gidip
birisi gelirken halk da günlük hayatına devam etmiştir. Kısacası savaş denen
olgu Kıbrıslılar için sadece dıştan gelen bir gücün kendi adasının hakimiyetini
daha önceden dıştan gelmiş başka bir gücün elinden alması olarak vuku bulmuştur
uzun bir zaman... Elbette bu hakimiyet kavgalarına Kıbrıslılar da dahil
olmuştur hemen her defasında. Ama bu dahil oluş kendi nam ve hesaplarına değil,
yine dış güçlerin hesabına gerçekleşmiştir. Kimi zaman paralı asker, kimi zaman
çıkar beklentisi içindeki bir işbirlikçi kılığında rol oynamıştır Kıbrıslılar
bu hakimiyet kavgalarında...
Kıbrıs içinde, Kıbrıslılar arasında ve
Kıbrıs’ta gerçekleşen en önemli çatışma 1950’li yıllardan itibaren ortaya çıkan
Taksim-Enosis rekabetidir. O bile emperyalist devletlerin çıkarları nedeniyle
ortaya çıkmış, Türkiye ve Yunanistan gibi taşeronlara bağlanma amacı güden
işbirlikçiler eli ile yürütülmüştür... Şimdi bulmak için kitapları
karıştırmadan aklımda kaldığı kadarıyla aktarırsam Arif Hasan Tahsin’in bir
cümlesini; “Tarih boyunca kendileri için
kavga edemeyenler, hep başkaları için siperlere yatanlar kendileri için
barışmasını da beceremeyecektir tabii...”
Kısacası “savaş” Kıbrıs için hem kaçınılamayacak
kadar yakın hem de anlaşılamayacak kadar uzak bir kavram oldu tarih boyunca:
Hem inkar edilemeyecek kadar gerçek, hem kabul edilemeyecak kadar sahte... Ama
nasıl olursa olsun, ne gibi hisler uyandırırsa uyandırsın, savaşların
biçimlendirdiği bir geçmişten kaçamadı Kıbrıs halkları ve hala da o savaşların
biçimlendirdiği bir bugünü solumakta adamızın çocukları... Bir umudumuz varsa,
o da geleceğimizin savaşlarla veya savaş tehtidi ile kirlenmemesine dairdir
ancak... Peki bu nasıl olacak?
Bugün Kıbrıs halklarının yaşam tarzına
ve kültürüne bakıldığı zaman, genel olarak şiddet ve savaş gibi olgulara
mesafeli yaklaşan bir eğilim göze çarpıyor hala... Kıbrıs’ta yaşayan insanların
barışçıl olduğunu söyleyebiliriz rahatça... Ama ne yazık ki, bu durum geleceğimizi
barış içinde şekillendirebileceğimiz anlamına gelmiyor...
Adamız bölünmüş, çocuklarımız
birbirlerine karşı kışkırtılarak büyümekte, bizim dışımızda neredeyse bütün
bölge güçlerinin Kıbrıs üzerinde hesapları, çıkarları, bağlantıları ve planları
var... Üstelik biz bu planlara kendi çıkarlarımız doğrultusunda değil,
başkalarının yedek gücü, destek nesnesi olarak müdahil olduk, oluyoruz... Bu
yüzden de hem Kıbrıs içinde Kıbrıs halkları arasındaki bir savaş hem de Kıbrıs
dışındaki bir savaşta adamızın kullanılması hala yüksek bir olasılık olarak
duruyor önümüzde.
Bunun içindir ki, barış mücadelesi
hala en temel mücadele dinamiklerinden birisidir Kıbrıs’ta. Ve tarihimizin de
açıkça gösterdiği gibi Kıbrıs’ın barış içinde kalmasının yolu, barışın
bölgemizde tesis edilmesidir. Bunun için de sadece ada sınırları ile
kısıtlanmış bir barış mücadelesi Kıbrıs’a da barış getirmeyecektir, getiremez.
Kıbrıs’ın ilericilerinin, devrimcilerinin, barışseverlerinin anlaması gereken
şey; Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’da emperyalist yayılmacılık, rekabet ve hegemonya
kavgası sürdüğü sürece Kıbrıs’ın da her zaman savaş tehtidi altında
kalacağıdır.
Bu yüzden de salt barış çağrıları ile
sınırlı kalmayan aktif bir barış mücadelesine ihtiyaç vardır... Bölgemizde
savaşların, işgallerin, çatışmaların, gerilimlerin nedeni nedir? Bu gerilimlere
neden olan güçler kimlerdir, bu çatışmalardan ne gibi çıkarlar elde
etmektedirler ve bunlara nasıl bir son verilebilir... Sormamız, yanıtlamamız ve
değiştirmek için mücadele etmemiz gerekenler bunlardır...
Yoksa Baraka Tiyatro
Ekibi’nin 2012 yılında sahnelediği “Savaş Baba” isimli oyunda söylendiği gibi;
“savaşın kötü barışın ise iyi olduğunu” tekrar etmek, malumun ilanından başka
bir şey değildir. Biz istesek de istemesek de savaşlar vardır, bizi etkilemekte
geleceğimize ipotek koymaktadır savaşlar. O halde yapmamız gereken şey
ülkemizde ve çevremizde olup biteni kavrayarak, yaşananlara aktif birer özne
olarak müdahil olabilmektir. Çünkü savaş kötüdür evet, ama bir yanda haksız ama
güçlüler bir yanda ise haklı ama güçsüzlerin olduğu bu eşitsiz mücadelede,
tarafsız kalmak güçlüden yana olmak demektir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder