1 Temmuz 2013 Pazartesi

Kıbrıs ve Savaş



“Savaş kötü barış iyi, kime sorsan söyler bu cümleyi
Bir yanda güçlü bir yanda haklı, hangisinin yanında yer almalı?”

Adamız Kıbrıs hem ticari hem de askeri anlamda önemli bir konuma sahip olduğundan, insan yerleşimi ile tanıştığı tarihten itibaren savaşların da merkezinde bulmuştur kendini. Doğrudan Kıbrıs ile ilgili olmayan meseleler dahi, bir şekilde adamıza yansımış örneğin Kudüs Krallığı’nı korumaya giden İngiltere Kralı Richard geçerken alıvermiştir onu...

Veya her iki Paylaşım Savaşı sırasında da aslında ikincil bir stratejik önemi olmasına rağmen rakip emperyalist kamp için avantaj teşkil edebileceği endişesiyle işgal tedirginliği yaşamıştır adamız... 1990’lı yıllarda birinci Körfez Savaşı sırasında Kıbrıslılar olası bir füze saldırısı korkusuyla evlerinde önlemler almış, 2003’de Kıbrıs’ta bulunan İngiliz üslerinden kalkan uçaklar Irak’ı vurmuştu... Yani bölgede tansiyon her yükseldiğinde bunun Kıbrıs’a doğrudan veya dolaylı sonuçları oldu, oluyor...
Oysa tarih boyunca Kıbrıs adasında yaşayan insanlar tarım, hayvancılık, ticaret gibi barışçıl işlerle meşgul olmuş, kendi dışlarındaki dünya meseleleriyle ilgilenmemişlerdir pek... Her kim bölgeye hakim olmuşsa, Kıbrıs’a da hakim olmuş, işgalcilerin birisi gidip birisi gelirken halk da günlük hayatına devam etmiştir. Kısacası savaş denen olgu Kıbrıslılar için sadece dıştan gelen bir gücün kendi adasının hakimiyetini daha önceden dıştan gelmiş başka bir gücün elinden alması olarak vuku bulmuştur uzun bir zaman... Elbette bu hakimiyet kavgalarına Kıbrıslılar da dahil olmuştur hemen her defasında. Ama bu dahil oluş kendi nam ve hesaplarına değil, yine dış güçlerin hesabına gerçekleşmiştir. Kimi zaman paralı asker, kimi zaman çıkar beklentisi içindeki bir işbirlikçi kılığında rol oynamıştır Kıbrıslılar bu hakimiyet kavgalarında...
Kıbrıs içinde, Kıbrıslılar arasında ve Kıbrıs’ta gerçekleşen en önemli çatışma 1950’li yıllardan itibaren ortaya çıkan Taksim-Enosis rekabetidir. O bile emperyalist devletlerin çıkarları nedeniyle ortaya çıkmış, Türkiye ve Yunanistan gibi taşeronlara bağlanma amacı güden işbirlikçiler eli ile yürütülmüştür... Şimdi bulmak için kitapları karıştırmadan aklımda kaldığı kadarıyla aktarırsam Arif Hasan Tahsin’in bir cümlesini; “Tarih boyunca kendileri için kavga edemeyenler, hep başkaları için siperlere yatanlar kendileri için barışmasını da beceremeyecektir tabii...”
Kısacası “savaş” Kıbrıs için hem kaçınılamayacak kadar yakın hem de anlaşılamayacak kadar uzak bir kavram oldu tarih boyunca: Hem inkar edilemeyecek kadar gerçek, hem kabul edilemeyecak kadar sahte... Ama nasıl olursa olsun, ne gibi hisler uyandırırsa uyandırsın, savaşların biçimlendirdiği bir geçmişten kaçamadı Kıbrıs halkları ve hala da o savaşların biçimlendirdiği bir bugünü solumakta adamızın çocukları... Bir umudumuz varsa, o da geleceğimizin savaşlarla veya savaş tehtidi ile kirlenmemesine dairdir ancak... Peki bu nasıl olacak?
Bugün Kıbrıs halklarının yaşam tarzına ve kültürüne bakıldığı zaman, genel olarak şiddet ve savaş gibi olgulara mesafeli yaklaşan bir eğilim göze çarpıyor hala... Kıbrıs’ta yaşayan insanların barışçıl olduğunu söyleyebiliriz rahatça... Ama ne yazık ki, bu durum geleceğimizi barış içinde şekillendirebileceğimiz anlamına gelmiyor...
Adamız bölünmüş, çocuklarımız birbirlerine karşı kışkırtılarak büyümekte, bizim dışımızda neredeyse bütün bölge güçlerinin Kıbrıs üzerinde hesapları, çıkarları, bağlantıları ve planları var... Üstelik biz bu planlara kendi çıkarlarımız doğrultusunda değil, başkalarının yedek gücü, destek nesnesi olarak müdahil olduk, oluyoruz... Bu yüzden de hem Kıbrıs içinde Kıbrıs halkları arasındaki bir savaş hem de Kıbrıs dışındaki bir savaşta adamızın kullanılması hala yüksek bir olasılık olarak duruyor önümüzde.
Bunun içindir ki, barış mücadelesi hala en temel mücadele dinamiklerinden birisidir Kıbrıs’ta. Ve tarihimizin de açıkça gösterdiği gibi Kıbrıs’ın barış içinde kalmasının yolu, barışın bölgemizde tesis edilmesidir. Bunun için de sadece ada sınırları ile kısıtlanmış bir barış mücadelesi Kıbrıs’a da barış getirmeyecektir, getiremez. Kıbrıs’ın ilericilerinin, devrimcilerinin, barışseverlerinin anlaması gereken şey; Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’da emperyalist yayılmacılık, rekabet ve hegemonya kavgası sürdüğü sürece Kıbrıs’ın da her zaman savaş tehtidi altında kalacağıdır.
Bu yüzden de salt barış çağrıları ile sınırlı kalmayan aktif bir barış mücadelesine ihtiyaç vardır... Bölgemizde savaşların, işgallerin, çatışmaların, gerilimlerin nedeni nedir? Bu gerilimlere neden olan güçler kimlerdir, bu çatışmalardan ne gibi çıkarlar elde etmektedirler ve bunlara nasıl bir son verilebilir... Sormamız, yanıtlamamız ve değiştirmek için mücadele etmemiz gerekenler bunlardır...
Yoksa Baraka Tiyatro Ekibi’nin 2012 yılında sahnelediği “Savaş Baba” isimli oyunda söylendiği gibi; “savaşın kötü barışın ise iyi olduğunu” tekrar etmek, malumun ilanından başka bir şey değildir. Biz istesek de istemesek de savaşlar vardır, bizi etkilemekte geleceğimize ipotek koymaktadır savaşlar. O halde yapmamız gereken şey ülkemizde ve çevremizde olup biteni kavrayarak, yaşananlara aktif birer özne olarak müdahil olabilmektir. Çünkü savaş kötüdür evet, ama bir yanda haksız ama güçlüler bir yanda ise haklı ama güçsüzlerin olduğu bu eşitsiz mücadelede, tarafsız kalmak güçlüden yana olmak demektir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder