28 Temmuz tarihinde
gerçekleşecek olan erken genel seçimler için tarih giderek yaklaşıyor.
Biliyorsunuz bu seçimlerde Birleşik Kıbrıs Partisi listelerinden ortak
bir duruş sergileyen Toplumsal Varoluş Güçleri’nin bir parçası olarak
Baraka adayları da taraf oldu.
Toplumsal Varoluş Güçleri her
yaptığı, her söylediği, her düşündüğü aynı olan örgütlerden, kişilerden
oluşmuyor. Biz böylesi bir yekpareliği ve aynılığı değil, Kıbrıslı
Türklerin zaten barındırdığı renkliliği ve çeşitliliği ifade ediyor
olmaktan gurur duyuyoruz. Kısacası Toplumsal Varoluş Güçleri 1 değil,
birlik…
Bizim birliğimiz de her birlik
gibi belli bir temelden şekilleniyor tabii ki… Bunu çeşitli ortamlarda,
yazdık, söyledik, anlattık…
BKP Toplumsal Varoluş Güçleri,
genelde neo-liberal politikalara özelde ise özelleştirmeye; Ankara’nın
ülkemiz Kıbrıs ve onun insanları üzerinde kurguladığı politikalara karşı
ve barıştan yana net ve açık bir tutum temelinde oluştu. Kısacası her
bir örgütün farklı fikirleri, her bir adayın üslubu ve söylemleri ne
olursa olsun, Toplumsal Varoluş Güçleri’nin ortak mesajı işte bu üç ayak
üzerine oturuyor. Yani Toplumsal Varoluş Güçleri’nin tüm farklılığına
ve zenginliğine rağmen, net ve açık bir mesajı var…
Bunlar yanında uzun vadeli bir
direniş kültürü örülmesi gerektiğini vurguluyor, halkımızda kırılan
umudun yeniden canlandırılması için samimiyetle mücadele edeceğimizi de
vurguluyoruz.
İşte bu tavrımız ile, Ankara’nın
önünde ceket iliklemeyi marifet bilen, “özelleştirmeye karşı olmadığını
söylememek için” binbir kılığa giren, barış kelimesini telafuz ederken
üç kere düşünen rejim partilerinde ciddi bir rahatsızlık yaratıyoruz.
Televizyon programlarını izleyin, kaçırdıklarınız varsa bu siteden takip
edin, rejim partilerinin en “radikal” temsilcilerinin dahi
varlığımızdan nasıl rahatsız olduklarını, tedirgin olduklarını siz de
göreceksiniz.
Bu seçimde BKP TVG olmasaydı,
“barış” kelimesi neredeyse hiç telafuz edilmeyecekti. Bu seçimde BKP TVG
olmasaydı, “özelleştirmelerin olumsuzlukları”ndan bahseden olmayacaktı,
bu seçimde BKP TVG olmasaydı “Ankara’ya ve onun halkımıza layık gördüğü
onursuzluğa” hodri meydan çeken kimse bulunamayacaktı…
Tüm çeşitliliğimize rağmen ortaya koyduğumuz bu netlik, sadece rejim partilerini mi rahatsız ediyor?
Elbette ki hayır…TC Elçisi’nin, aslı isimi ile Kıbrıs Valisi’nin “Ankara ile aramızı açmaya çalışanlara kulak asmayın, farklı propagandalara prim vermeyin” diyecek kadar huylandığı bir sürecin ortasından geçerken; Ankara’nın da gelişmeleri yakından takip ettiğinden emin olabilirsiniz…
Peki rahatsız olanlar sadece bundan mı ibaret?
Ne yazık ki hayır…
Bu ülkede yıllarca “biz hiçbir
şey yapamayız AB’den, BM’den, uluslararası aktörlerden başka şansımız
yok” diyerek, dış güçlerin acente bayiliğini yürütenler ve kendi gücüne
güvenmeyip Saray’ın, Denktaşgillerin, eli kanlı faşistlerin
“hükümetinden” medet umanlar da rahatsız BKP TVG’den… Rahatsızlar, çünkü
gerçek bir alternatifin yaratılabileceği, bu halkın kendi mücadelesini
kendisinin yürütebileceği, bunun için gerekli olanın sadece düzgün bir
siyasal önderlik olduğu ortaya çıktıkça, kendi boylarını da görmekteler
siyasetin aynasında…
Oysa Kıbrıslı Türklerin büyük bir çoğunluğu BKP TVG’nin söylemlerini
onaylıyor, geleceğinden umutlanıyor. Hem barındırdığı çokseslilik, hem
asgari müştereklerde birleşebilme basireti, hem korkusuzca ortaya
çıkabilme cesareti, hem de Ankara’ya kafa tutma vaat ve iradesi
şaşkınlıkla karışık bir heyecan yaratıyor Kıbrıslı Türklerde…Ve bu heyecanı bastırmanın, “olmaz, başaramazlar” demenin tek bir yolu kalıyor geriye: Baraj…
Diyorlar ki, “boşuna heveslenmeyin barajı geçemezler”, diyorlar ki “oyunuzu yakmayın zaten milletvekili çıkaramazlar”, diyorlar ki “bunlar bir avuç marjinal”…
Oysa aslında “baraj” tamamen psikolojik bir olgu olarak duruyor önümüzde…
Bu halkın %5’ten çok daha fazlası BKP TVG’nin ortaya koyduğu görüşlere ve yürüteceğini söylediği mücadeleye onay veriyor. Seçimlerin hiçbir propaganda dönemi yaşanmadan hemen Temmuz başında yapılması durumunda BKP TVG’nin alacağı oyun %10’un üzerinde olacağı herkes tarafından biliniyor…
Çıkarları verili durumun
sürmesinden yana olan sağ ve “sol” tüm odakların çabası bu %10’luk
kitleyi “akla, mantığa, sağduyuya” çağırarak rejimin sunduğu
seçeneklere; dört partiye veya evinde oturarak vicdanını rahatlatmaya
çağırmak üzerine kurulu…
BKP TVG’nin oylarının ne düzeyde
olduğunu bilmiyoruz. Çeşitli söylentiler geliyor kulağımıza, Elçiliğin
yaptırdığı ankette %9 civarında olduğu, bazı partilerin elindeki
rakamlara göre %8’lerde seyrettiği söyleniyor. Şu ana kadar duyduğumuz
en olumsuz rakam %4 civarı ki bu bile bugüne kadar sosyalist solun
aldığı en yüksek orandan daha yüksek…
Bu rakamlar doğru da olabilir
yanlış da olabilir… Ama bildiğimiz bir şey var ki, oylarımızın %5’in
üzerinde olduğuna emin olsa BKP TVG’ye hiç düşünmeden mühür vuracak en
az %5’lik bir kitle daha var halkımızın arasında…
Boykottan söz eden bir arkadaşa
“katılımın %60’a düşmesi mi daha çok heyecanlandırır seni yoksa BKP
TVG’nin %8 oy alması mı” diye sorduğumda, gözleri parlayarak “elbette
%8’lik BKP TVG oyu” dedi bana… “Ama” diye ekledi, “mümkün değil ki
barajın geçilmesi”… Tek bir soru sordum ona, “%5’lik bir insan
kitlesinin oy vereceğine inanmıyorsun da, %30’un üzerinde bir insan
kitlesinin sandığa gitmeyeceğine nasıl inanabiliyorsun?”
Cevabı çok öğreticiydi aslında; “umut beslemekten korkuyorum, umutlarım yıkılacak gene diye…”
Bu yüzden barajı sandıkta değil
kafalarımızda aşmamız gerekiyor önce. Doğru bildiğimiz siyasete, haklı
bulduğumuz mücadeleye, bizi heyecanlandıran BKP TVG’ye destek
verebilecek gücü bulabilmeliyiz kendimizde…
O zaman göreceğiz ki, bizimle aynı fikirde olan insanların sayısı barajın çok çok üstünde…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder