UBP ile DP’nin yaklaşan yerel seçimlere dönük olarak bir
işbirliği sürecine girmesi siyasal yelpazedeki güç dengelerini epey etkilemiş
görünüyor.
1990 DMP deneyiminden beridir hiçbir seçimde
işbirliği/güç birliği süreçlerine yaklaşmayan, hatta seçim dışı olaylarda dahi
kontrolü kendisinde olmayan hiçbir birlikteliğe sıcak bakmayan CTP, elindeki
sekiz belediye başkanlığını yitirebileceği tedirginliğine kapıldı.
Bu tedirginliğin de etkisi ile 10 Mart akşamı CTP
yetkilileri ile TDP yetkilileri “sosyal içerikli” bir akşam yemeği yediler.
Bu yemekten ne çıkar belli değil. Ancak fikrimce CTP’nin
ve belki biraz da TDP’nin kısa vadeli, dar örgütsel çıkarlarından öte hiçbir
şeye hizmet etemeyecek bir yemektir yenen...
Geçtiğimiz yıl gerçekleşen Lefkoşa Türk Belediyesi
seçimlerinde, halktan gelen muazzam baskıya rağmen hiçbir ittifaka yanaşmayan
CTP’nin, bugün böylesi bir nabız yokken böyle bir ittifaka yanaşmasını beklemek
ham bir hayalden öteye gitmez.
***
CTP neden ittifaklara sıcak bakmıyor?
Çünkü CTP ile ittifak kurabilecek tüm yapılar, en azından
söylem düzeyinde sol değerleri daha fazla dile getiren yapılar. Ve bu yapıların
hepsi de CTP’den daha az bir kitleselliğe sahip. Kısacası böylesi ittifaklar
sonucunda CTP yönetimi, ya sol değerlere daha açık bir pozisyon belirlemek yada
kendi kitlesinin başka yapılara doğru kaymasına seyirci kalmak seçenekleri ile
başbaşa kalabilir.
Diğer yandan DP veya UBP gibi partilerle kurulacak bir
ittifak, CTP tabanında halen egemen olan emek eksenli kitleyi rahatsız
edeceğinden böylesi bir seçenek söz konusu dahi olamaz.
Sonuçta, toplumsal muhalefetin genel çıkarlarını değil
kendi örgütsel dar çıkarlarını önemseyen CTP için her seçime yalnız girmek
dışında bir yol kalmıyor geriye...
CTP bütünlüklü bir eylem/güç birlikteliğine giremez ve
partiye egemen olan, uzun bir süre de egemen olacakmış gibi görünen mevcut
anlayış değişmeden böyle bir şey de yaşanmayacaktır.
Elbette bu, CTP yönetiminin ittifaklardan uzak durması
nedeniyle eleştirilmeyeceği; bu yolla CTP’nin tabanına mesaj verilmeye
çalışılmayacağı anlamına gelmiyor. CTP yönetiminin bu yönteme yanıtı da partiyi
daha fazla “merkez” siyasete taşımak, “her görüşü kapsadığı” imajını vermek ve
“siyasi kutuplaşmaların” olumsuz olduğu telkini ile tabanını hipnotize etmek
şeklinde olacaktır.
Sonuçta önemli olan, CTP’yi bir ittifak içine sokmak veya
eleştirmek değil; önemli olan ister ittifak süreci aracılığı ile isterse de CTP
yönetiminin mevcut direncinden faydalanarak devrimci bir siyaseti daha geniş
kitlelere yaymaktır. Bu da meseleye CTP ekseninden değil, topumsal muhalefetin
en genel çıkarları eksenindan bakarak mümkün olabilir.
***
Son dönemlerde iş birliği / güç birliği talebinin en
yoğun dile getirildiği moment, geçtiğimiz yıl gerçekleşen Lefkoşa Türk
Belediyesi seçimleri olmuştu. Tam bir kangrene dönüşen Belediye ve Belediye’yi
mevcut durumuna sürükleyen UBP-DP zihniyetinin yeniden seçilmesi olasılığı,
emekçi halk kesimlerinin neredeyse panik derecesinde bir ittifak talebini dile
getirmesine neden olmuştu...
Tüm siyasal özneler de bu basıncı üzerlerinde
hissetmişlerdi. Ancak hatırlanacağı gibi, gene tüm siyasal özneler kendi yoluna
gitmiş herkes seçime ayrı ayrı girmişti.
Halkta oluşan hayal kırıklığının somut ifadesi ise,
Belediye Meclisi’ne bağımsız aday çıkaran Baraka’nın seçmenlerin %6’sından
aldığı tercihlerde görülebilmişti.
Baraka seçim boyunca üç noktaya vurgu yaptı: Ankara’ya
gözdağı, Neo-liberalizme direniş ve sol statükoya tepki...
Her üç mesajı da gayet iyi anlayan Lefkoşa halkı, seçim
sistemi nedeniyle kazanma umudu olmayan bağımsız Baraka adayını tercihe boğdu.
Bağımsız Belediye Meclis üyesi adayı 1500 geçerli tercih alırken, istemeden
yanan oylarla birlikte bu tercihlerin 2000’e yaklaştığı görüldü...
Bu sürecin birkaç olumlu yansıması oldu:
Öncelikle sol içerisinde kitle bakımından küçük olan ve
seçimlerden umudunu yitirmiş, hatta güçsüzlüğü görünmesin diye seçimlere
girmeme mazeretleri üreten yapıların ittifaklar aracılığı ile bir momentum
yaratılabileceği inancı canlandı...
Ve daha da önemlisi hemen ardından gelen Genel Seçimlerde
BKP, DKB ve Baraka arasında somut bir de ittifak kuruldu...
Bugün Yerel seçimler öncesi, YKP’nin, BKP’nin ve TDP’nin
benzer bir ittifak kurulması için girişimleri olduğu ise biliniyor.
***
Örgütler arasında bir aya yakın bir zamandır üç farklı
koldan ilerleyen bu görüşmeler herhangi bir yere varacaktır. Ancak bu varılacak
yerin ne oranda gerçek bir ittifak olacağı veya bunun toplumsal muhalefetin en
genel çıkarlarına mı yoksa örgütlerin kısa vadeli dar çıkarlarına mı hizmet
edeceği henüz belli değil...
Bir kere herhangi bir ittifak için bizim baktığımız
noktadan devrimci bir siyasal öznenin kendi kadro yapısı ile sağlam bir
duruşunun varlığı şarttır...
Ancak bu, ittifakı sadece devrimci öznenin öznel
ihtiyaçlarına tabi kılmaktan ibaret bir süreç olarak algılanmamalıdır. Her
zaman önde gelen çıkarlar halkın en geniş emekçi kesimlerinin, en genel uzun
vadeli çıkarlarıdır. Örgütler (devrimci de olsalar) birer araçtan ibarettirler
ve ne halkın ne de sınıfın önüne geçemezler, geçmemelidirler, geçtikleri andan
itibaret devrimci olmaktan çıkarlar...
Diğer yandan oluşacak olan ittifağın, asgari
müştereklerde bir birliği temel alırken, söz konusu asgari müştereklerin de
örgütlerin değil halkın asgari müşterekleri olmasına özen gösterilmelidir.
Bunun yanında şeffaf, hesap vermeye hevesli, yatay ve en önemlisi eşitler arası
bir zeminde ilerlemeyen hiçbir süreç; hangi yüce amaçlar adına hareket ediyor
olursa olsun halka zarar verecektir, bugüne kadar vermiştir...
***
Baraka’da odaklanan ve siyasal bir çıkış imkanı için uzun
süreden beridir fırsat kollayan devrimciler açısından yaklaşan yerel seçimler;
sadece halkımızın uzun vadeli çıkarları için ne ifade ettiği anlamında
önemlidir. Devrimciler kendilerine her seçimde aktif bir şekilde çalışma
misyonunu biçen insanlar değillerdir. Ellerini, ayaklarını ve en önemlisi
beyinlerini böylesi “görevlerle” bağlamazlar.
Ancak yerine getirilmesi gereken bir görevden,
göğüslenmesi gereken bir süreçten de kaçmazlar...
Bizim için toplumsal süreçler sürekli kıyıyı döven
dalgalar gibidir. Bu, dalgaların en sert kayaları uzun yıllara varan sabırlı
bir kararlılıkla üfelemesi anlamında olduğu kadar; bunu yaparken doğadaki en
yumuşak yöntemi kullanması anlamlarında da böyledir. Kıyıyı döven dalgaların
üzerinde yükselmek için uygun zamanda, uygun araçla bekleyen bir sörfçüden
başka bir şey değildir devrimciler ve örgütleri de bir sörf tahtasından
ibarettir.
Dalganın üzerinde yükselip yükselemeyeceğimiz belirsizdir
elbette. Doğru an yakalanamayabilir, erken davranılabilir, geç kalınabilir, tahtamız
yetersiz olabilir veya öngöremeyeceğimiz herhangi bir olgu ile
yüzleşilebilir... Kesin olan tek şey dalganın tekrar geleceğidir...
Bu da hatalarımızı düzeltmek, tekrar ve tekrar denemek fırsatı
demektir.
Kazanana kadar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder