12 Mart 2014 Çarşamba

Seçimler ve İttifaklar



UBP ile DP’nin yaklaşan yerel seçimlere dönük olarak bir işbirliği sürecine girmesi siyasal yelpazedeki güç dengelerini epey etkilemiş görünüyor.
1990 DMP deneyiminden beridir hiçbir seçimde işbirliği/güç birliği süreçlerine yaklaşmayan, hatta seçim dışı olaylarda dahi kontrolü kendisinde olmayan hiçbir birlikteliğe sıcak bakmayan CTP, elindeki sekiz belediye başkanlığını yitirebileceği tedirginliğine kapıldı.
Bu tedirginliğin de etkisi ile 10 Mart akşamı CTP yetkilileri ile TDP yetkilileri “sosyal içerikli” bir akşam yemeği yediler.

Bu yemekten ne çıkar belli değil. Ancak fikrimce CTP’nin ve belki biraz da TDP’nin kısa vadeli, dar örgütsel çıkarlarından öte hiçbir şeye hizmet etemeyecek bir yemektir yenen...
Geçtiğimiz yıl gerçekleşen Lefkoşa Türk Belediyesi seçimlerinde, halktan gelen muazzam baskıya rağmen hiçbir ittifaka yanaşmayan CTP’nin, bugün böylesi bir nabız yokken böyle bir ittifaka yanaşmasını beklemek ham bir hayalden öteye gitmez.
***
CTP neden ittifaklara sıcak bakmıyor? 
Çünkü CTP ile ittifak kurabilecek tüm yapılar, en azından söylem düzeyinde sol değerleri daha fazla dile getiren yapılar. Ve bu yapıların hepsi de CTP’den daha az bir kitleselliğe sahip. Kısacası böylesi ittifaklar sonucunda CTP yönetimi, ya sol değerlere daha açık bir pozisyon belirlemek yada kendi kitlesinin başka yapılara doğru kaymasına seyirci kalmak seçenekleri ile başbaşa kalabilir.
Diğer yandan DP veya UBP gibi partilerle kurulacak bir ittifak, CTP tabanında halen egemen olan emek eksenli kitleyi rahatsız edeceğinden böylesi bir seçenek söz konusu dahi olamaz.
Sonuçta, toplumsal muhalefetin genel çıkarlarını değil kendi örgütsel dar çıkarlarını önemseyen CTP için her seçime yalnız girmek dışında bir yol kalmıyor geriye...
CTP bütünlüklü bir eylem/güç birlikteliğine giremez ve partiye egemen olan, uzun bir süre de egemen olacakmış gibi görünen mevcut anlayış değişmeden böyle bir şey de yaşanmayacaktır.
Elbette bu, CTP yönetiminin ittifaklardan uzak durması nedeniyle eleştirilmeyeceği; bu yolla CTP’nin tabanına mesaj verilmeye çalışılmayacağı anlamına gelmiyor. CTP yönetiminin bu yönteme yanıtı da partiyi daha fazla “merkez” siyasete taşımak, “her görüşü kapsadığı” imajını vermek ve “siyasi kutuplaşmaların” olumsuz olduğu telkini ile tabanını hipnotize etmek şeklinde olacaktır.
Sonuçta önemli olan, CTP’yi bir ittifak içine sokmak veya eleştirmek değil; önemli olan ister ittifak süreci aracılığı ile isterse de CTP yönetiminin mevcut direncinden faydalanarak devrimci bir siyaseti daha geniş kitlelere yaymaktır. Bu da meseleye CTP ekseninden değil, topumsal muhalefetin en genel çıkarları eksenindan bakarak mümkün olabilir.
***
Son dönemlerde iş birliği / güç birliği talebinin en yoğun dile getirildiği moment, geçtiğimiz yıl gerçekleşen Lefkoşa Türk Belediyesi seçimleri olmuştu. Tam bir kangrene dönüşen Belediye ve Belediye’yi mevcut durumuna sürükleyen UBP-DP zihniyetinin yeniden seçilmesi olasılığı, emekçi halk kesimlerinin neredeyse panik derecesinde bir ittifak talebini dile getirmesine neden olmuştu...
Tüm siyasal özneler de bu basıncı üzerlerinde hissetmişlerdi. Ancak hatırlanacağı gibi, gene tüm siyasal özneler kendi yoluna gitmiş herkes seçime ayrı ayrı girmişti.
Halkta oluşan hayal kırıklığının somut ifadesi ise, Belediye Meclisi’ne bağımsız aday çıkaran Baraka’nın seçmenlerin %6’sından aldığı tercihlerde görülebilmişti.
Baraka seçim boyunca üç noktaya vurgu yaptı: Ankara’ya gözdağı, Neo-liberalizme direniş ve sol statükoya tepki...
Her üç mesajı da gayet iyi anlayan Lefkoşa halkı, seçim sistemi nedeniyle kazanma umudu olmayan bağımsız Baraka adayını tercihe boğdu. Bağımsız Belediye Meclis üyesi adayı 1500 geçerli tercih alırken, istemeden yanan oylarla birlikte bu tercihlerin 2000’e yaklaştığı görüldü...
Bu sürecin birkaç olumlu yansıması oldu:
Öncelikle sol içerisinde kitle bakımından küçük olan ve seçimlerden umudunu yitirmiş, hatta güçsüzlüğü görünmesin diye seçimlere girmeme mazeretleri üreten yapıların ittifaklar aracılığı ile bir momentum yaratılabileceği inancı canlandı...
Ve daha da önemlisi hemen ardından gelen Genel Seçimlerde BKP, DKB ve Baraka arasında somut bir de ittifak kuruldu...
Bugün Yerel seçimler öncesi, YKP’nin, BKP’nin ve TDP’nin benzer bir ittifak kurulması için girişimleri olduğu ise biliniyor.
***
Örgütler arasında bir aya yakın bir zamandır üç farklı koldan ilerleyen bu görüşmeler herhangi bir yere varacaktır. Ancak bu varılacak yerin ne oranda gerçek bir ittifak olacağı veya bunun toplumsal muhalefetin en genel çıkarlarına mı yoksa örgütlerin kısa vadeli dar çıkarlarına mı hizmet edeceği henüz belli değil...
Bir kere herhangi bir ittifak için bizim baktığımız noktadan devrimci bir siyasal öznenin kendi kadro yapısı ile sağlam bir duruşunun varlığı şarttır...
Ancak bu, ittifakı sadece devrimci öznenin öznel ihtiyaçlarına tabi kılmaktan ibaret bir süreç olarak algılanmamalıdır. Her zaman önde gelen çıkarlar halkın en geniş emekçi kesimlerinin, en genel uzun vadeli çıkarlarıdır. Örgütler (devrimci de olsalar) birer araçtan ibarettirler ve ne halkın ne de sınıfın önüne geçemezler, geçmemelidirler, geçtikleri andan itibaret devrimci olmaktan çıkarlar...
Diğer yandan oluşacak olan ittifağın, asgari müştereklerde bir birliği temel alırken, söz konusu asgari müştereklerin de örgütlerin değil halkın asgari müşterekleri olmasına özen gösterilmelidir. Bunun yanında şeffaf, hesap vermeye hevesli, yatay ve en önemlisi eşitler arası bir zeminde ilerlemeyen hiçbir süreç; hangi yüce amaçlar adına hareket ediyor olursa olsun halka zarar verecektir, bugüne kadar vermiştir...
***
Baraka’da odaklanan ve siyasal bir çıkış imkanı için uzun süreden beridir fırsat kollayan devrimciler açısından yaklaşan yerel seçimler; sadece halkımızın uzun vadeli çıkarları için ne ifade ettiği anlamında önemlidir. Devrimciler kendilerine her seçimde aktif bir şekilde çalışma misyonunu biçen insanlar değillerdir. Ellerini, ayaklarını ve en önemlisi beyinlerini böylesi “görevlerle” bağlamazlar.
Ancak yerine getirilmesi gereken bir görevden, göğüslenmesi gereken bir süreçten de kaçmazlar...
Bizim için toplumsal süreçler sürekli kıyıyı döven dalgalar gibidir. Bu, dalgaların en sert kayaları uzun yıllara varan sabırlı bir kararlılıkla üfelemesi anlamında olduğu kadar; bunu yaparken doğadaki en yumuşak yöntemi kullanması anlamlarında da böyledir. Kıyıyı döven dalgaların üzerinde yükselmek için uygun zamanda, uygun araçla bekleyen bir sörfçüden başka bir şey değildir devrimciler ve örgütleri de bir sörf tahtasından ibarettir.
Dalganın üzerinde yükselip yükselemeyeceğimiz belirsizdir elbette. Doğru an yakalanamayabilir, erken davranılabilir, geç kalınabilir, tahtamız yetersiz olabilir veya öngöremeyeceğimiz herhangi bir olgu ile yüzleşilebilir... Kesin olan tek şey dalganın tekrar geleceğidir...
Bu da hatalarımızı düzeltmek, tekrar ve tekrar denemek fırsatı demektir.
Kazanana kadar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder