29 Nisan 2022 Cuma

Hükümet Krizi ve 1 Nisan Eylemi

Seçimden sonra kurulan UBP-DP-YDP hükümeti sadece 59 gün sürdü. Şimdi bir yenisinin kurulup kurulamayacağı tartışılıyor! Hükümet krizinin sebebine dair rivayetler muhtelif! Size şaşırtıcı gelebilir ama benim iddiam şu ki; hükümet krizinin nedeni sizsiniz, biziz! Evet, bu hükümetin bozulmasının da, kurulmasına dair sıkıntıların da nedeni 1 Nisan’da gerçekleşen büyük halk eylemi ve zamlara karşı halkta hala için için yanmakta olan öfkedir!

Birinci Dünya Savaşı’nın Avusturya-Macaristan veliahdı Arşidük Franz Ferdinand’ın bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesi nedeniyle çıktığına inanıyor musunuz? Halkları yıllarca sürecek vahşi bir savaşta ölmeye gönderen egemenler, o tarihlerde savaşın sebebinin bu suikast olduğunu söylüyorlardı. Çıplak gözle bakıldığında savaş gerçekten de bu nedenle çıkmış gibi de görünüyordu. Ancak şimdi hepimiz biliyoruz ki, savaşın esas nedeni emperyalist ülkeler arasındaki sömürge ve hammadde elde etme yarışı idi.

Erken genel seçimden sonra kurulan Sucuoğlu Başbakanlığındaki UBP-DP-YDP Hükümeti, sadece 59 gün devam edebildi! Zaten daha 15. gününde bakan değişimi yapmış olan hükümetin kurulur kurulmaz önünde bulduğu sorunlar, yine kendileri tarafından seçimden sonraya ötelenmiş ekonomi ile ilgili başlıklardan oluşuyordu. Döviz karşısında eriyen TL ile birlikte emekçilerin maaşlarının hiçbir anlamı kalmamıştı, yıllardan beridir yatırım yapılmayan Kıb-Tek artık tekliyordu ve hem zam hem de üretim eksiği ciddi bir sıkıntı olarak kapıda bekliyordu. Akaryakıt ithalatçıları zam furyasını başlatmak için seçimlerin bitmesini bile beklememişlerdi; tüp, ekmek, içki, süt aklınıza gelebilecek ne varsa ışık hızıyla zamlanıyordu ki bütün bunlar halen aynı şekilde devam ediyor!

İşte tüm bu sorunların ortasında, seçim boyunca tüm bu sorunları çözüme kavuşturacağını iddia ederek seçilen vekillerin oluşturduğu hükümet istifasını verdi! O istifadan bu yana hala da bir hükümet kurulabilmiş değil. Bazı çevrelere göre hükümet hiç kurulamayacak! Bizce hükümetin kurulup kurulamayacağından daha önemli olan ise; hükümetin istifasından beridir özellikle kendine muhalif diyen çevrelerde halkın ekonomik kriz ve pahalılık nedeniyle yaşamakta olduğu sorunların gündemin ikinci planına geçmiş olması. Bu öylesine yaygın bir propagandaya dönüştü ki, geçim derdi çeken halkın büyük kısmı dahi kendi dertlerinden çok hükümet ile ilgili spekülasyonları konuşmakta…

Hükümet krizini “biz gelirsek her şey değişir” mesajı vermek için fırsat olarak görenler; UBP içi çatlaklara ve son zamanlarda DP ile YDP’den yükselen bakanlık taleplerine odaklanıyorlar. Bizi Tatar ile Sucuoğlu, Sucuoğlu ile Atun, Sucuoğlu ile UBP’li vekiller arası çelişkilerin hikayeleştirilmiş anlatımı ile oyalayan bu rejim muhalefetine kalırsa, esas sorun UBP’nin kendisinden kaynaklanıyor! Bu yaklaşımı yeterince “radikal” bulmayan ve cumhurbaşkanlığı seçiminden beridir ayyuka çıkmış müdahalelerin altını çizmek isteyenler ise hükümet krizine neden olarak Tayyip Erdoğan’ın Sucuoğlu’nu istememesini veya Sunat Atun’u “çok istemesini” gösteriyorlar!

Her iki yaklaşım da bir miktar gerçeklik barındırsa da 59 günde bozulan ve halen kurulamayan hükümet olgusunu izah etmek için yeterli görünmüyor! Parti içi rant kavgası UBP’de her zaman vardı ve kişilerin birbiri ile amansız hesaplaşmalarına çeşitli dönemlerde şahit olmuştuk. Ancak bu durum hiçbir zaman hükümet olma iradesi ile ilgili bir zafiyete dönüşmedi! Çünkü UBP yapısı gereği, kendi içinde ne kadar kavga ederse etsin, rantı paylaşabilmek için hükümet olmaya devam etmesi gerektiğini bilen öznelerden oluşur. Diğer yandan Tayyip Erdoğan’ın sevdiği veya sevmediği figürlere karşı farklı davrandığı bir gerçek olmakla birlikte, kategorik olarak kendisi ile zıtlaşma gibi bir derdi olmayan UBP’yi harcaması için ya tamamen şuursuz olması ya da elinin altında UBP’den çok daha iyi bir yedeği olması gerekiyor. Ki öyle olsa bile gerçekten acil bir durum olmadıkça yedeği sahaya sürmek hiç de mantıklı bir strateji değildir! Çünkü ne de olsa yedekten sonrası meçhuldür!

Dediğim gibi, her iki yaklaşım da içerisinde bir miktar gerçeklik barındırıyor. Tıpkı 1. Dünya Savaşı’nın gerçekten de Avusturya-Macaristan veliahdına düzenlene suikast sonrası başlamış olması gibi! Ancak hükümet krizinin “görünürdeki nedenleri” olmaktan öteye bir açıklayıcılığa sahip değiller. Üstelik her iki yaklaşım da halkı sürecin seyircisi pozisyonuna iten bir yapıya sahip! “Kim kime ne demiş”, “kim kimi sevmiyormuş”, “kim kimin arkasından ne yapmış!” Bütün bunların dedikodusunu yapmak veya tüm bunların aslını bilmek bizim esas dertlerimizin çözümüne dair ne içeriyor?

Asgari Ücret pahalılaşan hayat karşısında hiçbir anlam ifade etmiyor artık! Kira, ulaşım, banka taksiti, market alışverişi, elektrik faturası derken emekçiler ayın sonunu getiremez durumda! Zamların geri alınması, hayatın ucuzlatılması, asgari ücretin arttırılması, eğitim ve sağlığın ücretsiz olması, kamusal toplu taşımacılığa yatırım yapılması taleplerini haykıran bir mücadele yerine; Sucuoğlu, Atun, Tayyip ve Tatar’ın başrolde yer aldığı hikayelerle hipnotize olmamız gerçekten daha mı yararlı?

Açıktır ki seçimlerden hemen sonra zincirlerinden boşanırcasına üstümüze gelen zamlar halkta bir öfke patlamasına neden oldu. Bugün işimize gitmek için arabamıza benzin koyamaz, pişirmek için marketten gıda alamaz durumdayız! Halkın her kesiminden yükselen tepki, kendini en rafine haliyle 1 Nisan büyük eyleminde gösterdi. Öfke 1 Nisan’dan önce de mayalanıyordu ama 1 Nisan bu öfkenin büyüklüğünü, derinliğini ve yaygınlığını kanıtladı. Esnaf eylemleri, Mağusa ve Omorfo’da kendiliğinden halk hareketleri ile büyüme trendine girdi. Hemen ardından da ne bürokratikleşerek halktan kopmuş sendikaların ne de meseleyi UBP’ye indirgemeye çalışan rejim muhalefetinin bu öfkeyi dizginleyemeyeceği ortaya çıktı. Bu sürecin arkasından gelmekte olan belliydi; sınıfsal bir sorgulama ve öfkenin bu krizden kar elde eden ultra zenginlere yönelmesi! İşte hükümet bu noktada düştü! Çünkü herhangi bir rejim partisi, kendisine yöneltilmiş öfke ile baş edebilir, ama korumakla mükellef olduğu sermayedarları gizleyemediği anda işlevini kaybeder. Rejimin özü halk yoksullaşırken zenginlerin daha da zenginleşmesi, öfkenin de rejim partilerine yönelmesi üzerine kuruludur. İnanması zor ama evet; hükümetin dengesini bozan, onu istifaya zorlayan sizsiniz, biziz, halktır! “Eylem yaptık da ne oldu” diye soranlar, bu eylemden sonra bir daha hayır etmeyen hükümete bakıp cevabı da kendileri versinler!

Tüm bu sebeplerle bugün yapılması gereken hükümet hiç istifa etmemiş gibi günlük dertlerimizi, sorunlarımızı ve çözüm taleplerimizi yükseltmeye devam etmektedir. Zamların geri alınması istencimizi, özelde sendikalaşma ihtiyacımızı, asgari ücretin yetersiz olduğu haykırışımızı bir an için bile susturmamalı, onlara nefes alma imkanı tanımamalıyız! Canımız nereden yanıyorsa, oradan konuşmalı; bizi hükümet bozma, hükümet kurma hikayeleri ile hipnotize etmeye çalışan rejim partilerinin odağımızı kaydırmasına izin vermemeliyiz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder