12 Nisan 2022 Salı

Yüce mi, Cüce mi?


CTP milletvekili Doğuş Derya'nın, Meclis oturumu sırasında görevleri başında olmayan hükümet vekillerine eleştiri olarak dile getirdiği ifadeler üzerinden fırtınalar koptu. Efendim Meclis'e hakaret edilmiş, böyle bir tutum kabul edilemezmiş! Gören de, işinin başında durmayarak, görevini yerine getirmeyerek, Meclis'in itibarını zedeleyen kendileri değil zannedecek! Neyzen Tevfik'in tam da bu duruma uygun bir dizesi var aslında "insanoğlu gariptir her bir lafı kaldırmaz, eşek dersin kızar da semer vursan aldırmaz."

Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, bir fiili yapmak değil de onu dile getirmek kabahat kabul ediliyor! Benzer bir tutumu ülkemizde muteber bir meslek kabul edilen pezevenkler ile ilgili durumda da görüyoruz. Gece Kulüplerinde kadın ticareti yapıldığı uzun bir süreden beridir herkesin malumu. Maliye bu “yasa dışı” işten vergi topluyor; polis bu “yasadışı” iş için ülkeye getirilen kadınların pasaportlarına el koyuyor; devlet hastanesi bu “yasa dışı” iş nedeniyle oluşabilecek hastalıkları haftada bir kontrol ediyor; İçişleri bakanlığı bu “yasa dışı” işe dair çalıştay düzenleyip, artık neyi paylaşıyorlarsa, “paydaş” diye pezevenkleri bu çalıştaya davet ediyor ve hattan mahkeme kararlarında dahi bu “yasa dışı” işin yapıldığının bilindiği ifade ediliyor. Kimse tüm bunlardan rahatsız olmuyor ama bu “yasa dışı” işin sözlükteki adı olan “pezevenk” lafını kullandığınız anda herkeste bir alınganlık başlıyor!

“Pezevenk Devlet İstemiyoruz” pankartı devlete hakaret ama devletin kadın ticaretinden para kazanması değil! “Cüce Meclis” demek Meclise hakaret ama Meclis İç Tüzüğü’nün emrettiği gibi görevinin başında olmamak değil! Hırsıza “hırsız” demek hakaret ama hırsızlık yapmak değil! İşte içinde yaşadığımız çağda politik doğruculuk adına geldiğimiz son durum bu…

Doğuş Derya, “UBP-DP-YDP’nin şu ana kadarki uygulamaları gerek Meclisi, gerek anayasayı, gerek devletin bütün kurumlarını cüce hale getirdi yüce değil! Yani Meclis’in şundaki haline baktığımızda sayın başkan değerli boş koltuklar diye başlamamız gerekiyor!” dediğinde haksız mı?

Elbette haklı… Bir kurumu yüce yapan, o kurumun içindeki insanların tutumlarıdır. Ve bir kurumun yücelmesi için çalışmak yerine, o kurumu itibarsızlaştıracak şekilde davrananların, “kuruma hakaret edildi” diye sızlanmaya da hakları olmamalıdır!

Ama, bu konunun bir de “ama”sı var! Bir kurumda çoğunluk durumunda olanlar nasıl davranırsa davransın, azınlıkta olanların yapacakları o kurumu yine de yüceltebilir! Halkın umutsuzluğuna, çaresizliğine, inançsızlığına çare olabilir, topluma ilham verebilir! Zaten insanlığın yarattığı en yüce kurumlar, en yüksek moral değerler ve en göz kamaştırıcı düşünceler; böylesi ortamlarda yeşermedi mi? Aydınlanmanın göz kamaştırıcı ışığı Ortaçağ karanlığından yükselmedi mi? Çürüyen Fransız aristokrasisinden Fransız Devrimi filizlenmedi mi? Zorba Çarlık Rusya’sından tarihin ilk sosyalist devleti doğmadı mı?

Yani Meclis’in durumu tam da Doğuş Derya’nın dediği gibidir de, bu durum CTP’nin şahlanması için tarihte hiç olmadığı kadar uygun imkanları da sunmaktadır! Oysa CTP ne yapmaktadır? Kürsü muhalefeti dahi yapamamaktadır! Kürsüyü kullanamayacağı için, sözde protestolarla meydanı terk etmektedir! Çünkü yaşanan krizden çıkış için hükümet partilerinden farklı bir vizyona sahip değildir, bu durumda ne söyleyebilir ki?

“Servet Vergisi” dese ultra zenginleri; “Asgari Ücret en düşük kamu maaşı olsun” dese büyük sermayeyi; kamusal toplu taşımacılık savunsa motorlu araç ve benzin ithalatçılarını, kamusal sosyal konut istese büyük inşaat şirketlerini, ücretsiz eğitim-sağlık konusunu açsa Suat Günsel’i, sendikasız çalıştırılmanın yasaklanmasını dile getirse Fikri Toros’u, “AKSA kamulaştırılsın” dese Türkiye’yi kızdıracak CTP! Bunların hiçbirini söylemeyip, hükümetinkinden hiçbir farkı olmayan borçlanma ve protokoller ile ilgili nüans farklarını anlatsa halktan tepki çekecek! Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık yani! En iyisi UBP’den öğrenilen dersi uygulamak; hükümet kendi kendini bitirene kadar sabırla beklemek, suya sabuna dokunmamak, sırasını beklemek!

UBP’den öğrenilen tek şey bu da değil! Hani Meclis oturumu sırasında hükümet vekillerinin koltukları boş bırakmasını yanlış buluyoruz ya, nisap sağlanacağında koltukları boş bırakmanın bu tutumdan ne farkı var sahi? İster hükümet vekili olsun, ister muhalefet vekili; bir vekilin görevlerinden birisi de belirlenmiş gün ve saatte Meclis oturumunda hazır bulunmak değil midir? Muhalefet nisaba gelmediğinde Meclis “yüce”dir de, hükümet dinlemeye gelmediğinde mi “cüce” olur Meclis? Yani bu Meclis cüceleşti cüceleşmesine de, bu durumun oluşmasında tek kabahatli hükümet midir?

“Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, bir fiili yapmak değil de onu dile getirmek kabahat kabul ediliyor!” dedik ya, çağın tek özelliği bu değil. İçinde yaşadığımız çağın bir diğer özelliği de aynısını sizin de yaptığınız şeylerle başkalarını rahatlıkla suçlayabileceğimiz genişlikte bir çağ olması!

UBP ve CTP’li vekiller memnun olur mu bilinmez ama, biz eski kafalı emekçi insanların bu durumdan çıkış için bazı çözüm önerilerimiz var! Özel sektör emekçileri çok iyi bilir ki, işe gidilmeyen her gün maaştan kesinti demektir! Kimi zaman mazeretiniz olduğunda, doktor raporunuza rağmen dahi böyledir bu! Hatta her gün işte olduğunuz vakitlerde tuvalette geçirdiğiniz süreleri hesaplayıp saatlik olarak maaştan kesen patronlar bile vardır bu ülkede! İnanması güç ama vardır! Belki de Meclis’i yüceltmenin bir yolu bu konuda özel sektör patronlarını örnek almak ve işe gelmeyen veya görevinin başında durmayan vekillerin maaşından kesinti yapmaktır! Başka çözümler de mevcut tabii, yapacak icraatı, söyleyecek sözü olmayanları o kapıdan çıkarmak gibi… Ne dersiniz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder