1 Ocak 2025 Çarşamba

Rosa Luxemburg Bir Kartaldı

 5 Mart 1871’de doğan Rosa Luxemburg, Paris Komünü ile yaşıttır. 15 Ocak 1919’da Alman Devrimi ile beraber, dipçik darbeleri altında öldürülmüştür. Doğumu da, ölümü de, yaşamı da devrimin damgasını taşıyan Rosa, her şeyden önce önce Marksisttir. Muhteşem bir hatip, kalemi keskin bir yazar, kararlı bir enternasyonalist, tavizsiz bir devrimcidir.

Rosa’nın yaşadığı dönem; bir yandan işçi sınıfının kendiliğinden mücadelelerinin doruğunda siyasal parti bayrağının dalgalanmaya başladığı, diğer yandan kapitalizmin emperyalist aşamasına ulaşması ile birlikte milliyetçi ve revizyonist akımların yükselişe geçtiği bir dönemdir. İşte Rosa bu akımlar karşısındaki duruşuyla devleşmiş, tarihe adını “Kızıl Rosa” olarak yazdırmayı başarmış bir devrimcidir.

 

Tarihsel Arka Plan

İşçi sınıfının kendiliğinden mücadeleleri 1752 yılında İngiltere’de ilk sendikaların ortaya çıkması ile örgütsel form kazanır. 1824’de örgütlenme karşıtı yasaların kalkmasıyla çığ gibi büyüyen sendikal hareket tüm Avrupa’ya yayılacaktır. Eş zamanlı olarak tüketim kooperatifleri, dayanışma sandıkları, grev fonları gibi modellerle gelişen sınıf mücadelesi, 1848’de “Komünist Manifesto” ile siyasal bir programa kavuşur: Artık hareketin bayrağında “üretim araçlarının özel mülkiyetine son verilmesi” yazmaktadır.

Marx ve Engels 1848 Avrupa Devrimleri’nin yenilgileri ışığında bu programın bir siyasal parti aracılığı ile yürütülmesi gerektiği sonucuna varırlar. 1850’de yayınlanan “Merkez Komitesi’nin Çağrısı” şöyle demektedir: “İşçiler her yerde, işçi partisinin bağımsız bir örgütünü kurmalıdırlar.”

Buna verilen ilk yanıt 1869’da kurulan Alman Sosyal Demokrat İşçi Partisi’dir. 1911’e gelindiğinde Çin ve Japonya dahil hemen her ülkede, diğer muhalefet partilerinden bağımsız bir işçi partisi mevcuttur. Bu sürecin doruk noktası 1889’da kurulan ve ilkinden farklı olarak Marksist partilerden oluşan İkinci Enternasyonal’dir.

Hareket ulusal ölçekte güçlenip uluslararası ölçekte örgütlenirken; reformizm de hareketin içinde yayılmaya başlamıştır. Alman partisi içerisinde reformist fikirlerin ilk sözcüsü Eduard Bernstein’dir. Bernstein 1879 yılında görüşlerini yazılı hale getirdiğinde Marx ve Engels’in sert tepkisi ile karşılaşmış ve sahte bir sessizliğe bürünmüştür. Engels’in 1895’de ölümünden hemen sonra, “Sosyalizmin Sorunları” başlıklı bir yazı dizisi ile yeniden gün yüzüne çıkan Bernstein revizyonizmi, karşısında bu kez Rosa’yı bulacaktır.

Bernstein kapitalizmin bir uyum yeteneği geliştirdiğini, çelişkilerinin şiddetlenmediğini ve sendikaların mücadelesi ile işçilerin yaşam koşullarının iyileştiğini söyleyerek; kapitalizmi devrimci bir tarzda yıkmak yerine onu reformlar yoluyla ehlileştirmeyi önermektedir. Sendikalar içerisinde kökleşmekte olan bürokrasi, emperyalist kârlarla semiren işçi aristokrasisi ve kariyer hedefi ile hareket eden parti içi sağ kanat bu görüşleri sahiplenir. Reformcular kısa süre sonra, işçi partilerinin burjuva koalisyonlara katılımını savunmaya başlayacaklar, Dünya Savaşı ile birlikte de Enternasyonal kararlarının aksine savaş bütçelerini onaylayan milliyetçi bir tutum geliştireceklerdir.

 

Marksizmin Kalesi Rosa Luxemburg

Rosa Luxemburg, 1899’da “Toplumsal Reform mu, Devrim mi?” başlığı ile kitap haline getirilen yazıları ile parti içi sol kanadın en etkili önderi olarak öne çıkar. Yirmi sekiz yaşında Polonya doğumlu bu Yahudi kadın, Bernstein’in tüm tezlerini teker teker çürüterek, uluslararası tanınırlığı olan bir figüre dönüşecektir.

Luxemburg sendikal mücadelenin sınırlarını, kapitalizmin uyum yeteneğini geliştirmesi gibi görünen olguların aslında sosyalist inşanın koşullarını hazırladığını, reformlar ile devrimin birbirinden ayrılamayacak bir bütünün parçaları olduklarını bilimsel temelde ortaya koyar. Ayrıntılı bir şekilde çürütülen revizyonizm, örgütsel kaynakları kurutulamadığı için giderek parti yönetimini ele geçirirken, Rosa da parti içi muhalefetin sözcüsü pozisyonuna yerleşir.

İşçi partilerinin reformları ilerletmek için burjuva koalisyonlara katılması gerektiğinin savunulması üzerine; Enternasyonal’in 1900 yılındaki Paris Kongresi’ne bir karar önergesi sunan Rosa, bugün Bağımsızlık Yolu’nun fikirleriyle bire bir örtüşen bir metin hazırlar. Metinde şöyle denmektedir: “Kongre… sosyalistlerin burjuva hükümetlere katılmasını reddeder. Burjuva toplumda sosyalizm, karakteri gereği bir muhalefet partisi olmalıdır; sadece burjuva devletin yıkıntıları üzerinde, devrimden sonra bir hükümet partisi olabilir.” Ancak öneri reddedilecek ve revizyonizm sosyal demokrat partiler içerisinde yayılmaya devam edecektir.

Bu sürecin doruğu; sosyal demokrat partilerin Birinci Dünya Savaşı’nda emperyalist burjuvazi ile milliyetçi temelde buluşmaları ve savaş bütçelerinin onaylanması olacaktır. Rosa “Alman Sosyal Demokrasisi, 4 Ağustos 1914 itibariyle kokuşmuş bir cesettir” cümlesini bunun üzerine yazar.

Tavizsiz bir enternasyonalist olarak, Lenin ile birlikte, Enternasyonal’in “emperyalist savaşı iç savaşa çevirin” kararına bağlı kalan Rosa, savaşı hapiste geçirecektir. Ölümü de, hapisten çıkar çıkmaz katıldığı Alman Devrimi’ni boğan sosyal demokratların, bu karşı devrimci faaliyetleri için işbirliği yaptıkları Freikorps çetesinin dipçik darberleri altında olmuştur. Rosa reformizmle mücadele içerisinde devleşmiş, ölümü de reformislerin elinden olmuştur. Sosyal demokrasi ve komünistler arasına Rosa’nın kanı girmiştir...

 

Rosa Luxemburg’un Yanılgıları

Rosa Luxemburg ve Lenin revizyonizme karşı ve enternasyonalizm temelinde yürüttükleri ortak mücadele yanında birçok konuda da fikir ayrılıklarına düşmüşlerdir. Rosa’nın hapisteyken kaleme aldığı, ancak sonradan görüşlerini büyük ölçüde değiştirdiği için yayınlamadığı “Rus Devrimi” broşürü, ölümünden sonra yayınlanarak Bolşeviklere karşı, tavuğa benzettiği sosyal demokratlar tarafından, kullanılmak istendiğinde Lenin şu satırları yazar:

“Kartalın uçuşu, onu tavukların uçabildiği seviyenin altında seyrettirebilir, ama tavuklar hiç bir zaman kartalın yüksekliğine erişemezler. Rosa Luxemburg Polonya’nın bağımsızlığı sorununda yanıldı; 1903’de Menşevizmi değerlendirmesinde yanıldı; Sermaye birikimi kuramında yanıldı; 1914 Temmuz’unda Bolşeviklerin Menşeviklerle birleşmelerini savunduğunda yanıldı; 1918 hapishane yazılarında yanıldı (ki 1918 sonunda hapisten çıktıktan sonra ve 1919 başında yanılgılarını büyük ölçüde düzeltti). Tüm bu hatalarına rağmen, O bir kartaldı ve bir kartal kalacak; ve O’nun hatırası, sadece tüm dünyanın komünistleri için büyük bir değer olarak kalmaya devam etmeyecek, aynı zamanda biyografisi ve tüm eserlerinin yayımlanması dünya çapında komünistlerin bir çok kuşağının yetiştirilmesinde son derece faydalı olacaktır.”

Tam da Rosa’nın isteyebileceği açıklıkla ortaya konan bu yanılgıların hepsinde Lenin haklı çıkmıştır. Gene Lenin tarafından belirtildiği gibi, Rosa bu yanılgılarını 1919 başında büyük ölçüde düzeltmiştir. Özellikle parti ile ilgili konularda geç kalmış olmak, Rosa’nın hayatına mal olmuştur.

Rosa ile Lenin “Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı” konusunda yaşam boyu uzlaşamadılar. Rosa kadın özgürleşmesi ve tarım reformu gibi diğer demokratik haklarda takındığı mesafeli tutumu, Polanya’nın bağımsızlığı konusunda da sürdürmüştür. Uzlaşmaz anti-emperyalizminde ve tavizsiz enternasyonalizminde ne kadar haklıysa, emperyalizmin dünya ölçeğine yayılınca çöküşe gireceğine dair sermaye birikimi teorisinde de o kadar haksız çıkmıştır.

Parti meselesinde Lenin disiplinli, devrimci programa bağlı, demokratik merkeziyetçi bir modeli savunurken Rosa bugün “kendiliğindencilik” diyebileceğimiz bir tutumu savunur. 1903’de ortaya çıkan bu ayrılık, 1914’de Enternasyonal’in Rusya sorumlusu olan Rosa’nın Bolşeviklerle Menşeviklere birleşme talimatı veren karara ortak olmasıyla devam etti. Bununla tutarlı olarak Spartakistler 1918’e kadar sosyal demokratlardan kopamadılar ve Alman Devrimi’ni program temelinde birleşmiş bir parti olmadan karşıladılar. Dahası olağanüstü koşullarda ‘parti önderliğinin yeraltına çekilerek korunması’ gibi Leninist illegalite unsurlarını tamamen reddeden Rosa, savaşı hapiste geçirerek örgütlenme için çok değerli bir zamanı yitirmiş oldu. Rosa bu görüşlerini değiştirip sosyal demokratlardan kopsa ve 31 Aralık 1918’de Alman Komünist Partisi’nin kuruluşuna katılsa da hem kendi yaşamı için hem de devrim için bu çok geç kalınmış bir hamleydi.

Lenin’in sözünü ettiği “1918 hapisane yazıları”, Rosa’nın yayınlamaktan vazgeçtiği ancak bugün hâlâ sosyal demokratlar ve her meşrepten reformist tarafından istismar edilmekte olan “Rus Devrimi” broşürüdür. Rosa bu broşürde köylülere toprak ve halklara ayrılma hakkı verilmesini eleştirirken, Bolşevikleri “sınıfın diktatörlüğü yerine partinin diktatörlüğünü” kurmakla da itham eder. Rosa’yı istismar etmeye çalışanlar, onun hiçbir zaman değiştirmediği toprak reformu ve kendi kaderini tayine ilişkin ilk iki görüşünü değil, Sovyet (Şura) modeline ilişkin son görüşünü ön plana çıkarmayı tercih etmektedirler.

Rosa’nın eleştirisi Bolşevikler tarafından Kurucu Meclis’in feshedilmesi ve Sovyet sistemine dayalı bir rejim inşa edilmesine yöneliktir. Kurucu Meclis’in feshini antidemokratik bir tutum olarak eleştiren Rosa bunun Bolşevik Parti’nin diktatörlüğü anlamına geldiğini söylemektedir.

Rosa hapisten çıkar çıkmaz başlayan Alman Devrimi, ona bu konudaki hatasını düzeltmek için rehber olacaktır. 29 Kasım 1918’de “Rote Fahne (Kızıl Bayrak)” gazetesinde Rosa’nın bu konudaki görüşleri şu şekildedir: Başka meselelerde olduğu gibi, bu meselede de yalnızca iki konum mümkündür. İnsan ya proletaryayı sınıf enerjisini felce uğratarak ve nihai sosyalist hedeflerini bulutumsu bir ışıkta eriterek hileyle iktidarından yoksun bırakmak için Ulusal Meclis’i ister. Ya da bütün iktidarı proletaryanın eline vermek, zaten sosyalizm hedefiyle güçlü bir sınıf mücadelesi halinde gelişmekte olan devrimi geliştirmek ve bu amaçla emekçi halkın büyük kitlelerinin siyasi hâkimiyetini, yani işçi ve asker şûralarının diktatörlüğünü tesis etmek ister. Sosyalizme ya taraftarsınızdır ya karşı, Ulusal Meclis’e ya karşısınızdır ya taraftar, üçüncü bir seçenek yoktur.” 31 Aralık 1918’de Alman Komünist Partisi kurultayında yaptığı konuşmada bu konuya yeniden dönecektir: “İşçi ve asker şuraları, Rus devrimine proleter, sosyalist devrim damgasını basan anahtar kelimeler bunlardır.”

Lenin’in dediği gibi en kritik meselelerde Rosa fikirlerini düzeltmiştir. Ölmeden hemen önce artık programa dayalı, demokratik merkeziyetçilik ilkelerinde buluşmuş partiyi ve burjuva demokrasisine karşı proleter demokrasisinin organları olarak Sovyetleri savunmaktadır.

 

O Bir Kartaldı

Rosa “Rus Devrimi” broşüründe, henüz görüşlerini değiştirmeden önce bile şöyle demektedir: Lenin, Troçki ve arkadaşları dünyadaki proletaryaya örnek olan ilklerdir; şimdiye kadar Hutten gibi bağırabilecek olan sadece onlardır: ‘Ben göze aldım!’… Ve bu anlamda gelecek her yerde Bolşevizmindir.”

O bir kartaldı! Bunun nedeni sadece sosyal demokrat parti içerisinde ortaya çıkan reformist ve revizyonist sapmayı en başından çürütmesi veya emperyalizme karşı kararlı enternasyonalizmi veya siyasal polemiklerinde dahi muhataplarının hakkını teslim eden bilimsel etiği değil; hatalarından ders çıkarmayı bilen, kendi yanlışlarını gördüğü anda düzelten ve bunu kişisel hiçbir komplekse kapılmadan yapan devrimci tutarlılığıdır.

O bir kartaldı çünkü sadece hataları ve hatalarıyla yüzleşmekte gösterdiği açık yüreklilikle bile bugünün devrimcileri için eşsiz bir öğretmendir.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder