27 Aralık 2024 tarihli Özgür Gazete’de, sevgili Sude Doğan’ın imzasıyla bir yazı yayınlandı. Doğan yazısında, “Karma Evlilik Sorununa Çözüm Bulmaktan Uzaklaşıyoruz!” fikrini işlemiş.
Yazıda özet olarak; karma evliliklerden doğan çocuklarla ilgili yürütülen mücadelenin Hristodoulides tarafından açıklanan 14 maddelik paket ile bir fırsat yakaladığı ancak bunun kaçırılmak üzere olduğu, çünkü kendimizi Kıbrıs Cumhuriyeti kamuoyuna anlatmak ve uzlaşmayı denemek yerine “yanlış” argümanlar kullandığımız anlatılıyor. Yazının sonunda da 19 Aralık tarihinde Kimliksizler Derneği tarafından yapılan toplu bilgi edinme başvurusu üzerine Filelefteros Gazetesi’nde yayınlanan bir makale tam metin aktarılarak, çözüm bulmaktan uzaklaşıldığı “kanıtlanmış” oluyor! Gerçekten öyle mi, bir bakalım!
***
Konuyu takip edenler bilecektir;
ben sürecin “Kimliksizler Derneği” ayağındayım, Sude Doğan ise “Karma Evlilik
Çözüm Hareketi”nin (KEÇH) kurucularındandır. Her iki yapı da karma
evliliklerden doğan çocukların Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığı alması için çaba
harcamaktadır. İki yapının arasındaki temel ayrım noktası ise, Kimliksizler
Derneği’nin anayasal eylem hakkını kullanmak dahil her türlü mücadele yöntemine
açık olmasıyken, KEÇH’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’ne karşı eylem yapmayı kökten
reddetmesidir.
KEÇH her türlü eylemi reddettiği
ve kendi yöntemini “uzlaşma ve diplomasi” olarak tanımladığı için, Kimliksizler
Derneği’nin de “uzlaşma ve diplomasi”yi reddettiği ve sadece eylem yapmaya
odaklandığı yanılsamasına sahip. Oysa durum bunun tam tersidir.
Kimliksizler Derneği süreç
içerisinde “uzlaşma ve diplomasi” çerçevesinde onlarca girişim yaptı, hala da
yapıyor. Bunlar arasında Başkanlık ofisine yapılan iki ziyaret dahil neredeyse
tüm Kıbrıs Cumhuriyeti makamları ile yapılan görüşmeler, AB’ye üye neredeyse
tüm ülkelerin yanında İngiltere ve ABD Elçilikleri ile kurulan diyaloglar ve AB
Parlamentosu’na yapılan toplu dilekçe ve ziyaretler de vardır.
KEÇH sadece bu diyalog
girişimlerini görmezden gelmiyor, en temel demokratik hak olan “dilekçe hakkı”
ve “bilgi edinme başvurusu” gibi pratikleri de, “eylem” kategorisine koyarak
kriminalize ediyor! Sude Doğan’ın son yazısına konu olan ve “eylem” muamelesi
gören şey de budur: Önceden yapılmış başvuruların akıbetini sorgulamak için
yapılan bilgi edinme başvuruları!
***
19 Aralık 2024 tarihinde
Kimliksizler Derneği’nin çağrısıyla yüzlerce insan, önceden yapılmış
vatandaşlık başvurularının akıbetini öğrenmek için Kıbrıs Cumhuriyeti Lefkoşa
Kaymakamlığına bir bilgi edinme başvurusunda bulundu. 20 Aralık tarihinde bu
başvuru üzerine Filelefteros Gazetesi’nde bir makale yayınlandı. Sude Doğan bu
makalenin tamamına köşesinde yer verdiği için, makalede ifade edilenleri ayrı,
Sude Doğan’ın yazdıklarını ayrı değerlendireceğiz.
Filelefteros’un makalesi, karma
evliliklerden doğan çocukların gasp edilen vatandaşlık hakkı konusunda bugüne
kadar ifade edilen tüm çarpıtma, yalan ve manipülasyonları barındırıyor. Bu
amaçla en sık başvurulan yöntem, hukuki bir durum olan “Vatansızlık” ile
Kimliksizler Derneği’nin ismini bilinçli olarak birbirine karıştırmaktır!
Kimliksizler Derneği, ismini
Kıbrıs Cumhuriyeti kimliği edinme mücadelesinden alıyor. Bu ismin hukuki bir
statü olan “vatansızlık” durumu ile ilgisi yok. Dernek üyeleri arasında
“vatansız” yani hiçbir tanınmış devletin vatandaşlığına sahip olmayan insanlar
da var. Ancak Derneğin tüm üyelerinin vatansız olduğuna dair bir iddiası yok.
Dernek, karma evlilik çocuklarının Kıbrıs Cumhuriyeti kimliği almaya hakkı
olduğunu ve bu kimliklerini alamadıklarını vurguluyor. Bu nedenle de ismini
“Kimliksizler” olarak koymuş!
Filelefteros Gazetesi makalesinde
Kıbrıs’ın kuzeyindeki vatandaşlık uygulamalarının keyfiliğine uzun uzun yer
vermiş. Ancak makalede gözden kaçırılan nokta şu ki, Kimliksizler Derneği hak
mücadelesini “kktc vatandaşlığı”na değil, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Anayasası ile
Vatandaşlık Yasası’na dayandırıyor. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kendi mevzuatı şöyle
diyor “Kıbrıslı anne veya babadan doğan çocuk, Kıbrıslıdır.” Ama
Filelefteros’ta bu yasalara dair tek bir satır dahi yok!
***
Kendi Anayasası’nı bilmeyen
Filelefteros, bu konuda bilgi edinme başvurusunda bulunan insanları birçok
sıfat ile damgalamış; “yasadışı kktc sakinleri”, “yasadışı yerleşimcilerin
torunları”, “uluslararası suçun çocukları” ve bu böyle uzayıp gidiyor!
Uluslararası bir sorunun
sorumluluğunu, yeni doğmuş bebeklere yükleyen bu zorba dili bir an için
görmezden gelelim! 19 Aralık günü ben ve benim gibi onlarca Kıbrıs Cumhuriyeti
vatandaşı da Kaymakamlık binası önündeydik! Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı olmamızdan
kaynaklı olarak, çocuklarımızın Anayasal hakkı için yaptığımız başvurunun
sonucunu öğrenmek istiyorduk. Filelefteros acaba Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı
olanlar dahil tüm Kıbrıslı Türkleri “işgalin çocukları” olarak mı görüyor? Sude
Doğan bu yazıyı eleştirmeden paylaşarak, Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı
ebebeynleri görmezden geldiğinin ve bu ebeveynlerin vatandaşlıklarından
kaynaklı haklarını inkar ettiğinin farkında mı?
Filelefteros diyor ki “bu
meşru devletin onlar için yarattığı bir sorun değildir. Onların sorunu işgalden
kaynaklanıyor.” Acaba öyle mi? Kendi Anayasası’nı uygulamayan kim, “meşru
devlet” değil mi? Filelefteros meseleyi sadece Türkiye vatandaşları ile evlenen
Kıbrıslı Türklerin sorunu gibi göstermeye çalışsa da; Bulgaristan, Pakistan,
Türkmenistan, Nijerya gibi onlarca ülke vatandaşı ile ortak çocuğu olan
Kıbrıslı Türklerden bahsediyoruz. Dahası Kıbrıs’ın güneyinde yaşayıp Kıbrıslı
Elenler ile evlenen Filipinlilerin çocuklarından da bahsediyoruz! Filipinler,
Rusya, Nijerya veya Bulgaristan acaba Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ne zaman işgal
etti?
***
Filelefteros diyor ki “Avrupa
vatandaşı olma ve Avrupa’da özgürce seyahat etme hakkı için vatandaşlık
istiyorlar, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni çok sevdikleri için değil… İşgale karşı eylem
yapmadıkları halde neden Kıbrıs Cumhuriyeti’ne karşı eylem yapıyorlar? …ona
karşı Attila’nın askerleri gibi savaşacakları devletten Avrupa vatandaşlığı
talep etmeleri onur kırıcıdır.”
Bir devletin vatandaşı olmak için
o devleti “sevmek” gerektiği iddiası akıllara durgunluk verici! Böyle bir
kriter, dünya yüzünde herhangi bir devlette uygulanmış mıdır, insan merak
etmeden duramıyor! Hem kimin çocuğu olduğunuzun hangi devletleri “seveceğinizi”
doğrudan etkilediğine dair bu iddia, burca göre gelecek tahmini yapmaktan daha
bilimsel değilmiş gibi görünüyor! Bu argümanı kullananların hayatları boyunca
herhangi bir kişiyi sevip sevmedikleri de merak konusu! Çünkü sevselerdi
bilirlerdi ki, insan bugün sevmediğini yarın sevebilir, bugün sevdiğini yarın
sevmeyebilir! Vatandaşlık kriteri olarak “sevgi”yi belirleyen Filelefteros,
kendini komik duruma düşürerek sevdirebileceğini düşünmüş belli ki!
Filelefteros’a hatırlatmak
zorundayız ki, çocukların kimlik hakları için başvurular 18 yaşına gelince
yapılmıyor! Doğar doğmaz yapılan başvurularda, bebeklere bakıp da bu bebekleri
“asker” olarak görmek veya bebekleri “işgale karşı eylem yapmamakla” suçlamak
veya bir bebeğin “devleti sevmediğine” hükmedebilmek ırkçılık değilse, ben
ırkçılığın ne demek olduğunu bilmiyorum! Yetişkin yaşa gelmiş karma evlilik
çocukları içerisinde, her siyasi görüşten insanın bulunduğunu ve her türlü
eyleme katılmış olanların var olduğunu, bu zihniyete izah etmeyi esas ben onur
kırıcı buluyorum!
***
Sude Doğan, en sıradan bir
demokratik girişim olan bilgi edinme başvurusu yapılmasının yanlışlığını işte
bu yazı ile “kanıtlamıştır!” İnsan eylem yapmayı tabu haline getirmeye görsün,
ne hallere düşüyor! Eylem olmayan şeylere eylem diyebiliyor, kendisine küfür
edip aşağılayan yazıları, onaylayarak aktarabiliyor!
Evet kendisinin de dedi gibi “vatandaşlık
konularının çözümü Kıbrıs Cumhuriyeti’nin elinde”dir. Tam da bu yüzden
vatandaşlık, Kıbrıs Cumhuriyeti makamlarından talep edilmesi gereken bir
haktır! Tüm haklar gibi bu hak da vatandaşların eylem ve diyalog yolu ile elde
edilecektir! Bugüne kadarki huzurlu sessizliğini bozan Filelefteros’un,
şövenist zihniyetini yazıya dökmek zorunda kalması da, bu mücadelede çözüm
bulmaktan uzaklaşıldığını değil, çözüme yaklaşıldığını gösterir!
Yok eğer Doğan “vatandaşlık
konularının çözümü Kıbrıs Cumhuriyeti’nin elinde” diyerek, Kıbrıs
Cumhuriyeti’nin suyuna gitmemiz gerektiğini söylemek istiyorsa, çok büyük bir
hata yapıyor!
Tarihteki bütün hak mücadeleleri,
“çözümü elinde” tutan otoritelere karşı yürütülmüştür! Bir odağın çözümü elinde
tutuyor olması, onun suyuna gidilmesi gerektiğini değil, mücadelenin ona
yöneltilmesi gerektiğini gösterir. En azından söz konusu olan yaltaklanarak
elde edilecek bir lütuf değil de herkes için geçerli olması gereken onurlu bir
hak ise böyledir bu!
Kişi kendini “işgalin çocuğu”
olarak görecek denli öz saygısını yitirmişse, artık hak mücadelesi de veremez,
doğduğu için özür dilemekten, kendi ebeveyinlerinden utanmaktan başka
yapabilecek bir şeyi yoktur! İnsan kendi anne-babasını değil, bir devleti sevmeye
görsün, ne hallere düşüyor!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder