Asgari Ücret tartışmaları yeniden başladı. Bu konuya kesin ve kalıcı bir çözüm bulmaktan itinayla kaçınan rejim partileri, hepimizin bildiği şeyleri yeniden ısıtıp ısıtıp önümüze koymaya başladılar.
Muhalefette olanları, sanki
geçmişte kendileri hiç hükümet olmamışlar gibi Asgari ücretli insanların
yaşadıkları sıkıntılardan dem vuruyorlar. Oysa bu konunun bir nihayete
ermesinin birbirine bağlı iki formülü olduğunu herkes biliyor: “Asgari
Ücretin En Düşük Kamu Maaşına Eşitlenmesi” ve “10 Kişiden Fazla Çalışanı
Olan Patronların Sendikasız İşçi Çalıştırmasının Yasaklanması.”
Bağımsızlık Yolu tarafından yasaları hazırlanmış olan her iki düzenleme de Meclis’te yirmi altı elin havaya kalkması ile hayata geçirilebilir. Ama rejim partileri bunun yerine at pazarlığı yapıp, geçici sayısal artışlar üzerine geviş getirmeyi tercih ediyorlar.
Tıpkı her gün Bakanlar Kurulu
kararıyla yeni vatandaş yapılması konusunda olduğu gibi... Tıpkı eğitim ve
sağlıktaki sorunlarda yaptıkları gibi… Çünkü bu sorunları emekçilerden yana
çözerlerse patronları kızdırırlar. Ve asla unutmamamız gereken şey, özel sektör
patronları rejim partilerinin de patronlarıdırlar. Paralarını patronlar verir,
iplerini patronlar tutar…
***
Asgari ücretlilerin kendi
sorunlarının konuşulduğu Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda temsil
edilmediklerini defalarca yazdık, söyledik. Asgari ücretliler o masada yoktur
çünkü özel sektörde sendika yoktur. İşte tam da bu yüzden, Asgari ücretliler
kendi maaşları hakkında fikir beyan edebilsinler diye, patronların sendikasız
işçi çalıştırması yasaklanmalıdır.
Bu öneriden dehşete kapılanlar
iki kuyruklu yalana sarılıyorlar. Birincisi “yasaklama”nın mümkün olmadığı,
ikincisi böyle bir uygulamanın birçok işvereni olumsuz etkileyeceği…
İkincisinden başlayalım:
İstatistik Kurumu’nu 2022
rakamlarına göre kktc’de 23 bin 245 girişimde toplam 155 bin 72 işçi çalışıyor.
Bu girişimlerin sadece yüzde 8,2’si yani bin 916 tanesi on kişiden fazla işçi
çalıştırıyor. Geriye kalan yüzde 91,8’i on kişi ve altında işçi çalıştıran
küçük işletmeler.
Bağımsızlık Yolu’nun önerdiği
yasa işverenlerin yüzde 91,8’ini etkilemeyecek. Öte yandan on kişiden fazla
işçi çalıştıran girişimlerde toplam 117 bin 250 işçi çalışıyor. Yani tüm
işçilerin yüzde 75,6’sını çalıştıranlar, tüm işverenlerin yüzde 8,2’sidir. İşte
biz bu kişilere patron diyoruz…
Gördüğünüz gibi “10 Kişiden
Fazla Çalışanı Olan Patronların Sendikasız İşçi Çalıştırmasının Yasaklanması”
işverenlerin ufacık bir azınlığını etkiler ama işçilerin ezici bir
çoğunluğuna yarar sağlar. Böylece işçilerin Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda
bir sandalyesi olur, patronlar ile karşı karşıya oturup ücretleri hakkında
konuşma şansları olur!
***
Gelelim “yasaklamanın mümkün
olmadığı” yalanına…
Öncelikle varsa bir yanlış
anlamayı düzeltelim. Önerdiğimiz şey “sendikalaşma zorunluluğu” değil,
“sendikasız işçi çalıştırma yasağı”dır. Yani işçilerin sendika seçme özgürlüğü,
sendikaların kendi aralarında rekabet etme serbestisi veya prensip olarak
sendikasız çalışmak isteyen bir işçinin on kişiden az çalışanı olan bir yerde
çalışarak bunu hayata geçirme iradesi bu yasadan etkilenmeyecektir. Ama 10
kişiden fazla çalışanı olan bir patron, sendikasız işçi çalıştıramayacaktır!
Kısacası, bu işçileri için bir zorunluluk değil, patronlar için bir yasaktır!
Bugün çocuk işçi çalıştırmak
yasaktır. Sigortasız işçi çalıştırmak yasaktır. İş güvenliği önlemi almadan
işçi çalıştırmak yasaktır. Sekiz saatten fazla işçi çalıştırmak yasaktır.
Angarya işçi çalıştırmak yasaktır. Bütün bu yasaklar geçmişte işçi sınıfının
mücadeleleri ile kazanılmış, bugün bir çoğu patronlar tarafından aşındırılmakta
olan haklardır. Sendikasız işçi çalıştırmanın yasaklanması neden mümkün
olamasın?
Liberal demokrasi yalanıyla
gözümüzü boyamaya çalışanlar bilmemizi istemeseler de, her yasa mücadelesi bir
sınıf mücadelesidir. Hangi sınıf ne kadar güçlüyse, topluma şekil veren
yasalara damgasını o oranda vurur. Sınıf mücadelesinde imkansız diye bir şey
yoktur. Örgütsüz olan, güçsüz olan, programsız, dağınık olan sınıflar ve
olmayan sınıflar vardır!
***
Bize liberal demokrasinin beşiği
olarak sunulan İngiltere’de ilk sendikalar 1752 yılında kurulduğunda,
parlamentoda yasa ile “sendika kurmak yasaktır” diyen bir yasa geçirilmişti.
Örgütlenme karşıtı yasalar ancak 1824 yılında ve dişe diş bir mücadele ile
kaldırılabildi.
Liberal demokratlarımıza kalırsa,
sendika kurmak yasaklanabilir ama sendikasız işçi çalıştırmak yasaklanamaz!
Çünkü özgürlüklere aykırıdır! Oysa biz Marksistler, “özgürlük” sözcüğünü her
duyduğumuzda, şu soruyu sorarız: “Hangi sınıfın özgürlüğü?”
Dahası kendini “Keskin solcu”
sayan bazıları da, bu gibi hakların yasa değişiklikleri ile elde edilmesi
çabasını küçümsemektedirler. Bu tutumları ile sınıf mücadeleleri tarihine
ilişkin cehaletleri dışında hiçbir şey göstermiş olmuyorlar oysa ki…
1864’de 8 saatlik iş günü
mücadelesi daha başlamamışken ve işçiler günde 12 saat çalıştırılıyorken, büyük
mücadelelerle geçirilen 10 saat yasası konusunda bakın Marx ne demiştir: “10
saat yasası zaferini selamlıyoruz. Bu yasa sadece büyük bir başarı değil; bir
ilkenin zaferi, sermayenin ekonomi politiğinin, işçi sınıfının ekonomi
politiğine tüm dünyanın gözü önünde ilk kez boyun eğmesidir.”
“Bir ilkenin zaferi” yani patronların
işçilerini serbestçe ve istedikleri gibi sömürebilme özgürlüklerinin YASALAR ve
YASAKLAR yoluyla engellenebileceğinin kabul edilmesi. Sermayenin sınırsız
özgürlükler alanının, işçiler tarafından sınırlandırılması…
***
Konumuza dönersek, bugün
Kıbrıs’ın kuzeyinde tüm yasaların üstünde olan ve görünmez mürekkeple yazılmış
bir sendikalı çalışma yasağı vardır. Özel sektör işçileri bırakın
sendikalaşmayı, asgari ücret konusunda fikirlerini resmi görüşme masasında
beyan etme özgürlüğüne bile sahip değildirler.
Bağımsızlık Yolu’nun önerdiği
“Asgari Ücret’in En Düşük Kamu Maaşına Eşitlenmesi” mücadelesi, sadece makul ve
gerçekçi bir öneri olduğu için değil; “Sendikasız İşçi Çalıştırmanın
Yasaklanması” talebi ile el ele yürüdüğü için de beklenmedik kesimlerin
desteğini almaktadır.
Egemenler at pazarlığını iyi
bilir… Yeterince güçlendiğimizde, sendikayı vermemek için ilk verecekleri asgari
ücret olacaktır. Bu yüzden sendikayı almak için sosyal devleti; sosyal devleti
almak için sosyalizmi; sosyalizmi almak için devrimi isteyeceğiz, istiyoruz,
istemeliyiz…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder