Geçtiğimiz
aylarda Bakanlar Kurulu’nun aldığı bir kararla inşaatlarda ve inşaatlarla
bağlantılı sektörlerde pazar günleri çalışılması yasaklandı. Özellikle CTP
yayın organı Yenidüzen gazetesi bu kararla bayağı ilgilendi. Yenidüzen kararın
alınmasını takip eden ilk pazar, inşaatları gezerek çalışan işçileri
görüntüledi ve Bakanlar Kurulu kararının uygulanmadığını yazdı.
Kararın hayat bulması
için yaptırım uygulanacağını belirten Çalışma Dairesi, bir sonraki hafta
inşaatları gezerek patronlara cezalar yağdırdı. Elbette bu cezalar patronlar
tarafından işçilerin maaşından kesildi. Sonraki hafta senaryo tamamlanmıştı ve
Yenidüzen mutlu işçilerin fotoğraflarıyla süslenmiş haberinde, hükümetin bir
olumlu icraatını daha duyuruyordu.
Medyatik
hükümetimizin mükemmel kurgu ile hazırladığı bu senaryoyu ayrıntılandırmaya
gerek var mı? Önce Bakanlar Kurulu bir karar alır. Hiçbir meseleyi
sosyo-ekonomik köklerine inerek eleştirme alışkanlığı olmayan muhalefetimiz,
“uygulanamaz” diye yaygara yapacaktır nasılsa... Bunu bilen hükümet, kendi
muhalefetini kendi maaşlı gazetecilerine yaptırır. Böylece hem gazetesinin
toplumsal meşruluğunu pekiştirir hem de aldığı karara ilgiyi arttırarak bir
taşla iki kuş vurmuş olur. Ardından da göstermelik bir iki denetimle dayısı
olmayan bir iki ufak inşaata ceza yazılır ve senaryo “araştırmacı” gazetenin
övgüleri ile tamamlanır.
Bu
satırları okuyan işçiler de, memurlar da, hatta hükümet mensuları da pazar
günleri inşaat işçilerinin çalıştırılmaya devam ettiğini bilmektedir,
görmektedir. İnşaatlar da dahil tüm işyerlerinde sömürüyü, haksızlığı, fazla
mesaiyi önlemenin yolu sendikalaşmadır. Sendikalaşmaya karşı nefret besleyen
patronlar karşısında sendikalaşma zorunluluğu getirme hakkı olan hükümet ise,
bunu “özgürlükleri engelleyici” ve “yasakçı” bir yöntem olarak, liberalizme
aykırı bulmaktadır. Ancak ne kadar ilginçtir ki; aynı hükmet PAZARLARI ÇALIŞMA
YASAĞI’nı özgürlükleri engelleyici ve yasakçı bulmamaktadır.
Gayet
açıktır ki, sendikalaşma ve işçilerin örgütlenmesi en gerici şekli ile bile
emekçilerin çıkarınadır. Ne sermaye ne de sermayenin hükümeti göstermelik de
olsa sendikalaşmaya tahammül edememektedir. Şov gereksinmelerini ise,
uygulanmayacağını herkesin ama en iyi de kendilerinin bildiği “pazarları
çalışma yasağı” gibi senaryolar aracılığı ile karşılamaktadırlar.
İnşaatlarda
çalışan işçiler İş Yasası ile sağlanmış hiçbir hak ve manfaatten
yararlanamamaktadırlar. Maaşlar günlük yövmiye üzerinden hesaplanmakta (örneğin
günlük 50 YTL gibi) ve çalışılan gün başına ödenmektedir. Yani ayda 30 gün
çalışan bir inşaat işçisi 1500 YTL almaktadır. Ne 40 saat üzerindeki
çalışmalara fazla mesai uygulanmakta ne de yıllık ücretli izin hakkı
kullandırılmaktadır. Bu da işe gitmediğiniz her günün size eksik ödenmesi
demektir. Bu sebeple işçiler çalışabilecekleri her gün çalışarak maaşlarını
arttırmaya uğraşmaktadırlar. Herhangi bir inşaatta hükümetin Pazar yasağının
uygulandığını varsayarsak, bu işçilerin aylık gelirinden en az 200 YTL’nin
eksilmesi demektir. Bundan da en son memnun olacak olan işçilerdir. Çünkü
etkilenen doğrudan doğruya maaşları ve ailelerine gönderecekleri paradır.
Öte
yandan ne tesadüftür ki, hükümetin bu göstermelik kararı inşaat sektörünün
geçici bir daralma içine girdiği bir dönemde alınmıştır. Şimdi bile
uygulanmayan bu kararın inşaat sektörü tekrar patladığı zaman tamamen
unutulacağını tahmin etmek için ise kahin olmaya gerek yok.
İşçilerin
sosyal hak ve menfaatlerini ilerletmek isteyen bir hükümet, sendikalaşmayı
zorunlu hale getirir, işçi örgütlenmelerini teşvik eder, işçilerin buluşup
kaliteli zaman geçirebileceği sosyal ortamlar yaratır, işçilere uygun barınma,
beslenme ve yaşama koşulları sağlar. Ancak bizim hükümetimizin böyle sorunları
yoktur. Çünkü hükümetimiz sermeyenin çıkarlarını maksimize ederken, işçi dostu
görünmeye çalışan ikiyüzlü bir hükümettir.
Bu
durumda işçilerin kendi örgütlülüklerini yaratmak ve fiili bir mücadele ile
haklarını söke söke almaktan başka çıkar yolları yoktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder