Gümbür gümbür bir yaz geliyor. Geçmişteki
tek alanlı ve tek boyutlu mücadelelerin sonuçsuz kısırlığı sona eriyor.
Ekolojik sorunlardan, üniversitelere; çalışma yaşamından kimlik siyasetine
kadar her alandan yeni örgütlülük girişimlerinin çığlıkları yükseliyor. Bugün
devrimci siyaset bu topraklarda eğer bir fark yaratmak istiyorsa, bütün
alanların dinamizmini kucaklayan ve bunun da ötesinde alanların kendisine şekil
vermesine izin veren bir fikriyat ile donanmalıdır
. Bugün devrimci hareketin
sorunu bir boyutu ile tüm alanlarda mücadele edecek kadrolar yetiştirme sorunu
ise, diğer boyutu ile her alandaki öncü unsurların devrimcileştirilmesi
sorunudur da... Gümbür gümbür bir yaz geliyor. Hareketler kabına sığmıyor.
Öyleyse geçmişin kabuğu sökülüp atılmalıdır. Hareketler, kendi suretlerinde bir
mücadele yaratmalıdır.
Egemen Blok’un sivil kanadını oluşturan
CTP Yönetici Eliti; emekçileri ve sol hareketi baskı ile, tehdit ile, “ben
gidersem yerime UBP” gelir şantajı ile yönetiyor. Ama Ticaret Odası’nı ve
sermaye çevrelerini kesinlikle YÖ-NE-TE-Mİ-YOR! Market saatlerini
düzenleyeceğini iddia eden Çalışma Bakanlığı’na bu ülkede kimin borusunun
öttüğünü, burnunu sürte sürte öğrettiler. Solun, devrimcilerin en ufak bir
mırıldanmasından nem kapan bu aslan “devrimciler” ise; kendilerini kaale
almayan Ticaret Odası ve Lemar çetesinin karşısında geri adım üstüne geri adım
attılar.
Diğer yandan Karpaz’a elektrik
götürülmesinin ilk faturası Kıbrıs Eşekleri’ne çıktı. Onar onar öldürülen
eşeklerin ölüleri bulunurken, CTP Yöneticileri timsah gözyaşlarını tutamıyor.
Demokratik kitle örgütlerinin, dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen bir
olgunlukla yürüttüğü elektrik karşıtı kampanyayı elinin tersi ile geri çeviren
kendileri değilmiş gibi, şimdi eşeklerin arkasından ağıt yakıyorlar. Ellerine
bulaşan kanı temzilemenin hiçbir yolu yoktur. Ekoloji eksenli hareketin yeni
nesli daha militan eylemlere imza atmaya başladığında, eylemciler döktükleri
kanın hesabını onlardan soracaktır.
KTOEÖS, ülkemizin bürokratlaşmış
sendikal geleneğinden beklenmeyecek bir dinamizmle Lefke Avrupa
Üniversitesi’nde müthiş bir mücadele yürütüyor. LAÜ’yü örgütlemek yolunda
coplara, tutuklamalara, faşist saldırılara rağmen bölge halkının da desteğini
örgütlüyor, kararlı bir kavga yürütüyor. Bugün KTOEÖS’ün mücadelesi,
üniversitelerde örgütlenmenin yolunu açan bir kar makinesi işlevi görüyor.
Mevki, statü ve kariyer için satılmış bir iki çatlak ses dışında tüm toplum
soluğunu tutmuş LAÜ’yü izliyor. Örgütlenme girişimini görmezden gelen, basında
yer vermeyen, grev olunca da sendikacıların üzerine polis gönderen Egemen Blok,
hiçbir demagojiden kaçınmıyor. “Öğrencilerin eğitim hakkı ellerinden
alınıyor”muş. Sendikalaşma mücadelesinden, toplumsal hak arayışından daha
yüce bir eğitim mi varmış da biz bilmiyoruz? Bu sökmediğinde ise klasik
mazeretleri Kıbrıs sorununu öne sürmekten çekinmiyorlar. Yoksa Kıbrıs sorunu,
halkların her alanda sorunlarına sahip çıkıp, kendi öz örgütlülükleri aracılığı
ile verecekleri irade sahibi olma mücadelesinden, emperyalistlerin ve yerli işbirlikçilerinin
defedilmesi mücadelesinden ayrı bir yolla çözülebilir mi?
Hriftosyas ve Talat’ın kapalı kapılar
ardında yapacakları görüşmeler; bir tarafta AB, bir tarafta ABD
emperyalistlerini temsil eden iki kampın uzlaşacağı bir emperyalist çözüm,
halkların iradesi hilafına ne kadar yaşayabilir? Yaşayamaz! Bu yüzden halklar
her alanda örgütlenmeli, her alanda egemenlerin karşısına dikilip iradelerine
sahip çıkmalıdır. LAÜ’deki sendikalaşma mücadelesi ile Kıbrıs sorunu arasındaki
bağ, sivil toplumcu entellektüeller için görünür olmayabilir. Ancak biz
devrimciler için gün gibi açıktır.
DAÜ’de Kolektif Öğrenci Hareketi’nden
sonra, şimdi de Atatürk Öğretmen Akademisi’nde bir kıpırdanma yaşanıyor. Henüz
daha embriyo aşamasında olan bu girişim, Akademi’nin tarihinde bir ilki
gerçekleştirip Eğitim Bakanlığı’na yönelik kitlesel bir basın açıklaması
gerçekleştirdi. Akademi standartlarında bir devrim niteliği taşıyan bu hareket
de elbet kendi yolunu bulacak, kendi gündemini oluşturacaktır.
Burnu büyük solcularımızın, sırça
kulelerinden değerlendirdikleri gündem hep ÖNEMLİ!, BÜYÜK! meseleler etrafında
döner. Oysa ülkemizin sokaklarında ve okullarında, işyerlerinde ve
mahallelerinde iğne ile kuyu kazan devrimciler onlara göre hep “tali
meselelerle” uğraşmaktadırlar. Devrimciler Çağlayan’da tarih yazıp,
asimilasyona net, anlaşılır ve gür bir “HAYIR” dediklerinde, reklam fırsatını
kaçıran mankenler gibi kameraların önüne koşanlar, ardından da kuytu inlerine,
küçük tekkelerine dönerek “bu da mesele mi ki uğraşıyorlar” diyenler de
bu tatlı su solcuları idi. Ancak sivil faşistler, TMT, UHH ve KTP onlar kadar
kör, onlar kadar aymaz bir durumda olmadıklarından, “işgal, işgal” diye
bağıranlara değil, “Çağlayan’a ismini iade edin” diye mücadele edenlere
saldırdı. Çünkü hayat küçük meselelerin toplamından, zafer tek tek silahların
namlularından çıkan kurşunlardan ve devrim küçük insanların kendi günlük
hayatına sahip çıkmasından oluşur. Hayat bunu öğrenmeyip kırk senedir aynı
türküyü söylemekte ısrar edenlere öğretecektir.
Baraka bir kültür merkezidir. Kültürel
alanı asla ihmal etmez. Kavga büyük de olsa tiyatro ekibimiz perdelerini açmaya
devam ediyor. Kavga her yere yayılmış da olsa; her eylemde türkülerini,
şarkılarını, marşlarını seslendiren Sol Anahtarı, albüm çalışmalarına da devam
ediyor. Baraka, kültürün ve sanatın devrimci gücünü asla siyasete tabi
kılmıyor. Ama kültürel yabancılaşmanın doruklarında gezinen halktan kopuk
sanatçılarla da uzlaşmıyor.
Ülkemizde gelişen devrimci hareket, tüm
alanların en ileri unsurlarının, devrimci bilincin kadroları olarak
örgütlenmesi ile somutlaşacaktır. Ama daha o gün gelmemiştir. Halkın teker
teker her mevzide verdiği mücadele, devrimci öznenin bilincini yoğuracak, onu
şekillendirecek, ona öğretecektir. Devrimci özne halktan öğrenecektir ki, halka
öğretebilsin! Bunun için okurlarımızı, huzursuzluğun olduğu her yerde, önemli
önemsiz, küçük büyük, merkezi tali, kalıcı geçici diye düşünmeden örgütlenmeye
çağırıyoruz. Örgütlenin, kitlelerle buluşun, kitlelerden öğrenin ve kitlelere
öğretin! Örgütlülüğünüzde biriktirdiğiniz deneyimi, diğer örgütlülüklerin
deneyimleri ile değiş tokuş edeceğiniz kadrolaşma günü geldiğinde, faşistlerin
salyalarını akıta akıta üzerinize saldırdığını göreceksiniz. O gün, sırça
kulelerindeki entellektüeller de size katılmak isteyecekler. Ancak hayatın
güçlü akıntısı onları çoktan sizden uzaklaştırmış olacaktır.
Gümbür gümbür bir yaz geliyor.
Geçmişteki tek alanlı ve tek boyutlu mücadelelerin sonuçsuz kısırlığı sona
eriyor. Yazın habercisi bahar, 1 Mayıs’la taçlanıyor. Baraka yine alanlarda
olacak. Birlikte yürüyeceğiniz öz örgütünüz varsa örgütünüzün kortejinde, yoksa
Baraka bayrağının altında ama mutlaka 1 Mayıs alanında buluşalım. Kıbrıs’ın
bağımsız, halklarının kardeş olması gerektiğini alanlarda haykıralım. Çünkü
geçmişin kabuğu sökülüp atılmalıdır. Alanlardaki hareketler, kendi suretlerinde
bir mücadele yaratmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder