16 Ekim 2013 Çarşamba

METE HATAY VE ARAF



Yakın geçmişe kadar arada kalmışlık duygusundan hiç hoşlanmadığımı hatırlıyorum…
İslamcı bir gazetenin “Taraf olmayan bertaraf olur” sloganını da gizliden gizliye beğenmişliğim olduğunu itiraf etmeliyim…
Yani kararsız tavırlar, muallak fikirler ve ikilemler hiçbir zaman cezbetmedi beni…

Mücadele edenler vardı bir, bir de izleyenler…
Bir iyiler vardı bir de kötüler…
Şimdi kendime haksızlık etmeyeyim; öyle dedimse iyinin içindeki kötüyü, kötünün içindeki iyiyi inkar etttiğim anlamında değildi bu…
“Bizimkilerin” de zaman zaman hata, yanlış, art niyet yoluna sapabildiği ortada…
Veya “onlar”dan da çok tatlı insanlarla tanışmadım değil hani…
Ama gel gör ki “bizim” tarafımızla “onların” tarafı netti…
Bu yüzden de “araf” en büyük cehennemdi…
***
Oysa “taraf”lar sizin seçiminizle oluşmayabiliyor ve “araf”ta olmanın kendisi bir taraf olabiliyormuş bazen…
Bunu yeni yeni farketmeye başladım son bir kaç yıldır…
Kendinizi içinde bulduğunuz koşullar bir arafta kalma haline neden olabiliyormuş meğer…
Ve mesele var olan taraflardan birini seçmeye indirgenemeyecek kadar karmaşıkmış aslında…
***
“Ne Türk’e rehin, ne Rum’a yama” sloganını benimseyen bir halkız…
Türkiye’nin AB projesinde bir giriş kozu sayılmak, entegrasyon politikalarının mağduru olmak veya uluslararası pazarlıklarda kullanılmak istemiyoruz…
Ama mevcut hali ile Kıbrıs Cumhuriyeti’ne tabi olmak ve yok sayılarak hesaba katılmamak da istemiyoruz…
TC ile KC arasındayız, araftayız…
Kendimize göre bir inanç sistemimiz var.
Sorarlarsa “müslümanız” ama başka cami istemiyoruz…
Fanatik Kilise siyasetinden de bize Sunni İslamı dayatan AKP’den de alerji oluyoruz…
Hristiyanlık ile siyasal İslam arasında araftayız…
Ülkemizi çok seviyor, Beşparmaklar ile Trodos arasında bulunmadığımız sürece huzursuz oluyoruz…
Denize, güneşe ve kebaba bayılıyoruz, ama bu koşullarda da yaşayamıyoruz…
Ya biz yada ailemizin yarısı Kıbrıs dışında…
Gitmekle kalmak arasında araftayız…
Kimseye düşman değiliz, insanları seviyoruz…
Yabancılara karşı özel bir husumetimiz yok ancak çevremizde daha çok “Kıbrıslı” görmek istiyoruz…
Irkçılık ile hümanizm arasında araftayız…
***
Bizim bu hallerimizi yansıtan bir müzik albümünü dinliyorum yaklaşık iki aydır…
Sırf meraktan aldığım ve baştan sona muhtemelen sadece bir kez dinleyeceğimi tahmin ettiğim albümü hala çıkaramıyorum CD çalarımdan…
Mete Hatay’ın “Araf’ta”isimli albümü, arafta olmanın hassaslığına uygun bir üslupla anlatıyor bu durumumuzu…
İkilemlerimizi, kararsızlıklarımızı, gidememe, kalamama, dönememelerimizi…
Bir başka biz olma isteğimizi, biz olarak kalma ısrarımızı…
Karamsarlıklarımızı, hüzünlerimizi ve neşemizi…
Bitmeyen ama hiçbir yere de gitmeyen bir yolu yürümelerimizi…
Aşka benzemeyen aşklarımızı, kara sevdalarımızı…
***
Khora’da oturduğum bir gün, yanımda arabası ile durdu Mete Hatay. Ve “atla” dedi, “sana kayıttan yeni çıkan bir parçamı dinleteceğim.”
Geri döndüğümüzde hem parçayı ne kadar beğendiğimi anlattım hem de neden beni seçtiğini sordum merakla…
“Bir süredir aşık gibisin sen, bütün algıların açık” dedi bana…
“Aşk algıların tek kişiye açık olduğu bir kapalı olma halidir” diyenlere nispet; “herkesin aşkı da kendi meşrebince olurmuş” diye düşündüm…
Tıpkı her toplumun “araf”ının da kendi meşrebince olacağı gibi…
***
Evet araftayız…
Ve bu ne yaşanası bir cennet ne de kaçılası bir cehennem…
Dinleyin Mete Hatay’ın albümünü…
Ben dinleyince anladım ki, o hem bir kaçılası cennet hem de yaşanası bir cehennem…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder