Bülent Arınç şöyle buyurmuş: “İffet çok önemli. Sadece bir isim değil, kadın için de bir süstür
iffet. Erkek için de bir süstür. İffetli olacak. Erkek de olacak. Zampara
olmayacak. Eşine bağlı olacak. Kadın ise o da iffetli olacak. Mahrem- namahrem
bilecek. Herkesin içerisinde kahkaha atmayacak. Bütün hareketlerinde cazibedar
olmayacak, iffetini koruyacaksın."
Bir
kahkahalarına karışmamışlardı kadınların, ona da karıştılar tamam oldu...
Kaç çocuk
yapılacağından, ne giyileceğine...
Gebe kadının sokakta
dolaşmasından, kürtaja kadar her tabakta maydanozdular...
Şimdi üstüne tüy
de dikmiş oldular...
***
Dario Fo, “Ben
Ulrike Bağırıyorum” isimli eserinde Ulrike Meinhof’un ağzından Arınç’ın şahsında
tüm zalimlere şöyle cevap veriyor: “YASAK! Düşünmek yasak, tahmin etmek,
konuşmak, yazmak yasak, hepsi yasak! Evet hepsi yasak! Ama kendi aptallığınıza,
her katile özgü bu klasik aptallığınıza, gülmemizi asla yasaklayamazsınız. Cesedim bir dağ gibi ağır olacak… Yüz bin ve yüz bin… Yüz
binlerce kadın kolu, bu kocaman dağı kaldırıp omuzlarına alırken; sizin
oturduğunuz o sahte tahtı sarsacak müthiş bir kahkaha atacaklar!”
***
Mutlu
insanlardan rahatsız oluyorlar; mutlu kadınlardan daha fazla...
Özgüveni yüksek
kişiler görmek istemiyorlar; özgüveni yüksek kadınları hiç...
Umut, çok feci
canlarını sıkıyor; umutlu kadınlarsa uyuz ediyor...
Karanlık,
umutsuz, mutsuz, çaresiz ve ezik bir toplum istiyorlar...
Bu sebeple
olacak, en çok kadınlarla uğraşıyorlar...
Ekmek almaya
giden çocukları vururken duraksamayanlar...
Oyun yaşındaki
çocukların madenlerden ölü bedenleri çıkarken umursamayanlar...
Ülkesinin
servetini ayakkabı kutularında çalmaktan utanmayanlar...
Kadınların
kahkahalarına karışıyorlar...
***
Onların
“iffet”ini isteyip istemediğimizi, öyle çok da mattah bir şey olup olmadığını
bu “iffet” denilen nanenin bir yana bırakalım...
Mesaj açık;
“herkesin içinde kahkaha atmayın” diyor Arınç efendi...
Ve bunu kendince
“kutsal” bir kavram ile bağlıyor: “iffetinizi koruyamazsınız sonra...”
Tarih boyunca
“neşe”, “gülmek” ve “umut” egemenleri hep rahatsız etmiştir...
Ezilenlerin
mizahı, fıkraları, karikatürleri, umutlu şarkıları tarihteki tüm zorbaların
kabusudur...
Çünkü neşe, umut
ve kahkaha; cesaret, bilinç ve örgütlülükle buluşursa çok “tehlikeli” olur...
Tek başına neşe,
tek başına umut ve tek başına kahkaha yetmez elbet...
Ama zaten
yeterli midir tek başına örgütlülük, bilinç ve cesaret...
Örgütlü,
bilinçli ve cesur da olsa; nefretle nasıl başa çıkacaklarını çok iyi bilir
onlar...
Ama “örgütlü
neşe” karşısında afallayıp kalırlar...
***
Bazı “solcular”;
‘asık surat’ı kararlılık, ‘nefret’i bilinç sanmaya devam etsinler; egemenler en
çok güleç yüzlerden korkarlar...
Bazı “solcular”;
‘alay’ı mizah, ‘sinizm’i umut sanmaya devam etsinler; egemenler en çok
şeffaflıktan korkarlar...
Bu yüzden
zorbaların kulaklarına en çok, herkesin içinde atılan bir kahkaha batar...
Bu yüzden bize
gerekli; açık, dolaysız, korkusuz, şeffaf, neşeli, umutlu kahkahalar...
***
Bunca haksızlığın,
bunca zorbalığın, bunca kötülüğün, bunca yüzsüzlüğün ortasında; gülmek zor ama
insan kalabilmenin en temel gereğidir...
Kızılderililerin
dediği gibi, “ne kadar uzun yaşadığınız kaç yıl yaşadığınız ile değil,
yaşamınız boyunca kaç kez kahkalarla güldüğünüz ile belirlenir...”
Evet, gülmek
devrimci bir eylemdir...
Devrimcilerin
görevi bugün; dünyadanın bütün umudunu, dünyanın bütün neşesini, dünyanın bütün
kahkahalarını örgütlemektir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder