29
Haziran günü müthiş bir gündü…
TDP-BKP-BARAKA
ittifakı başlarda “imkansız”, sonrasında “zor” görüneni başardı ve Lefkoşa Türk
Belediyesi’nde çok önemli bir zafere imza attı. Bunun yanında referendum
sonuçları ve diğer bölgelerde ortaya çıkan köklü sarsıntılarla birlikte
düşünüldüğünde; Kıbrıslı Türk siyasal yaşamının ciddi bir değişimin eşiğinde
olduğu görülebiliyor.
Bugün
yapacağımız en büyük hata; sonuçların rehavetine kapılıp bu sonuçları
değerlendirmek ile ilgili görevimizi yerine getirmemektir…
Seçim
sonuçları gerçekte ne söylüyor olursa olsun; ana akım siyasal öznelere nasıl
bir tepki ortaya konmuş olursa olsun; önemli olan bu sonuçların devrimci bir
perspektiften değerlendirilmesi, dersler çıkarılması ve bu dersler ışığında
yeni dönemin politikalarının şekillendirilmesidir.
Eğer
sonuçların devrimci temelden değerlendirilmesi başarı ile yapılamazsa, bizim
yapmadığımızı ana akım siyasal özneler yapacaktır. Sonuçları kim tarif eder ve
bu tarifini halka en etkin kim anlatırsa; gerçekliği de o şekillendirmiş
olacak…
Bu
sebeple önümüzde hala önemli bir görev duruyor: Yaşanan seçim sürecini, bu
sürecin ortaya çıkardığı sonuçları ve önümüzdeki yeni olasılıkları gerçeğe
uygun bir biçimde değerlendirmek…
***
Yaşanan
seçimler, devrimcilerin uzun bir süreden beridir ısrarla dile getirdiği bir
gerçeği tekrardan doğruladı. Yıllardan beridir ülkemizde “sol” adına
uygulanmakta olan “seçim boykotları” yanlıştır…
Boykot,
devrimci bir öznenin sokağı tamamen ele geçirdiği ve siyasal ortamın devrimci
taleplerin hegomonyası altında kaldığı koşullarda; egemenlerin ortaya
sürecekleri “seçim” kartına verilecek siyasi bir taktik yanıttır…
Boykot
taktiğini bunun dışında bir amaçla, duygusal, tepkisel niyetlerle bir strateji
mertebesine yerleştirmenin hiçbir siyasi getirisi yoktur. Israrla boykot
çağrısı yapan her öznenin eriyerek yok olacağı net bir şekilde ortadadır.
Boykotu
esas devrim stratejisinin belirli bir kırılma anında devreye girmesi gereken
önemli bir taktik olarak değil de siyaset yapma biçim ve kültürü mertebesine
yerleştirmek isteyenler elbette hala olabilir ve gelecekte de olacaktır. Ancak
devrimciler açısından yaklaşık beş yıllık bir tartışma artık tamamen
kapanmıştır.
Boykot,
devrimci siyasetin bir stratejisi değildir ve olamaz…
***
Tarihin
her döneminde ve dünyanın her coğrafyasında devrimcilerin temel yasası, halkın
vicdanıdır. Yani rotamızı yasallık değil meşruluk temelli bir hat üzerinden
çizmek zorundayız.
Seçim
sonuçları bize gösteriyor ki; Kıbrıs’ın kuzeyinde hala tüketilmemiş yasal
yollar mevcuttur. Üstelik bu yollar halkımızın gözünde meşrudur…
Eğer
halkın tepki göstermediğini aşağılar, halkın olumsuz bulduğunda ısrar edersek;
halk ile olan diyalog zeminini kaybederiz…
Bu
sebeple Kıbrıs’ta devrimcilerin siyasal iktidarı ele geçirmek amacıyla
uygulaması gereken strateji; sokak hareketleri ile seçim süreçlerinin birbiri
ile eklemlendiği yeni bir tarza sahip olmalıdır.
Bu
demek değildir ki; aptalca bir saflıkla bize sunulan yasal çerçeveyi kabul
edeceğiz! Hayır, elbette ki böyle değil…
Ama
yasal yolların tükenişini ilan edecek olanın biz olmadığımızı unutmamalıyız.
Bunu ilan etmesi gereken egemenlerdir. Biz sadece kendimizi ve halkımızı
egemenlere karşı tetikte olmak konusunda uyaracağız. Ve egemenlerin sabrı
tükenene kadar, hazırlanarak bekleyeceğiz…
***
Seçimlerin
sonucu net bir gerçeği daha ortaya koymuştur: Kıbrıslı Türk halkı, devrimci bir
siyasal örgütlenmeye kapalı değildir. Tüm partilerin tabanında, bağımsızlıkçı,
onurlu ve dik duruşu olan yeni bir siyasete onay vermeye hazır bireyler vardır.
Kıbrıslı
Türklerin devrimci siyasete alerjisi yoktur. Sekter, kibirli, kendini beğenmiş,
yukardan konuşan, her şeyi ben bilirim edalarında ve duygularını yitirmiş bir
siyaset ise zaten devrimci bir siyaset değildir.
Bugüne
kadar devrimcilik adına, solculuk adına bunlar yapılmıştır. Kıbrıslı Türklerin
reddettiği de devrimcilik değil, bu “çok bilmişlik” siyasetidir…
Bu
yüzden hala umut vardır…
Gerek
geleceğimizden gerekse de halkımızdan umudumuzu kesmemiz için çağrı yapanlara
kulaklarımızı tıkamak zorundayız…
Yeni
yollar açmak, yeni imkanlar yaratmak istiyorsak, halkımıza güvenmek ve
halkımızın ne istediğini anlamak zorundayız…
***
2014
Yerel Seçimleri, sekterliğin halk tarafından mahkum edildiği; solda eylem
birliği tezinin ise hiç olmadığı kadar onaylandığı bir süreci yaşamamıza vesile
oldu…
1990’lardan
beridir tartışılan “solda birlik” tezi; çatı partileri ve örgütsel birlik
denemelerinin iflası ile sonuçlanmıştır. Devrimcileri ortaya koyduğu ve gerek
2013 Toplumsal Varoluş Güçleri gerekse de 2014 TDP-BKP-BARAKA ittifakı ile
deneyimlenen, örgütsel birlik değil; “solda eylem birliği” tezi ise halkımızdan
onay almıştır…
Şimdi
yapılması gereken, “eylem birliği” çizgisinden sapmadan bu hattı genişletmektir.
Kıbrıslı
Türkler “kazanmak” konusunda pek becerikli olmayabilirler, ama direnmek
konusunda dünyanın en donanımlı halkıdırlar. Devrimciler, yeni direnişlerin
örülmesine vesile olmalıdır.
Egemenlerin
dengesi böyle bozulacak, halkımızın da bizim de moralimiz böyle güçlenecek,
motivasyonumuz böyle artacaktır…
***
CTP
yönetimi hem kendi tabanından hem de halkın bütününden kopmaktadır. Bu da sol
siyasal arenada ciddi bir boşluk oluşmasına neden oluyor. Bu boşluğu dolduracak
devrimci bir alternatif henüz yoktur…
İttifak
siyaseti önemli bir siyasettir ve genişleyerek devam etmelidir. Ancak bu durum,
ideolojik-politik-örgütsel netliğe sahip yeni bir siyasal alternatif
yaratılması gerektiği gerçeğini ortadan kaldırmıyor.
Önümüzdeki
en önemli görev, bu alternatifi inşa etme görevidir…
***
Seçim
sonuçları, bugüne kadar ortaya koyduğumuz tüm siyasal tahlillerin haklılığını,
doğruluğunu, gerçekliğini ve halkımızın bünyesine uygun olduğunu yeniden teyit
etmiştir.
Ancak
siyasal tahlillerimizin doğru çıkması veya seçimler sonucunda Lefkoşa’da
yaşanan başarı bizi rehavete sevk etmemelidir.
Lefkoşa’ya
sıkışıp kalmış, üstelik de kendini siyasal iktidarı hedefleyen bir örgütsel
biçime sokamamış devrimci bir siyasetin; doğru tahlillerde bulunması hiçbir işe
yaramaz…
Önümüzdeki
görev nettir:
Devrimci
siyaset artık kültürel alanın dışına çıkmak zorundadır… Bu kap dolmuştur…
Burada kalmaya devam edersek, bizi bugüne kadar beslemiş olan kültürel alana da
kendimize de zarar vereceğiz…
Devrimci
siyaset artık Lefkoşa’nın da dışına çıkmak zorundadır… Bu kap da dolmuştur…
Lefkoşa’da kalmaya devam edersek, bizi bugüne kadar beslemiş olan kentimize de
kendimize de zarar vereceğiz…
Seçim
sonuçları büyük bir zaferdir… Ama her zafer gibi fırsat ve tehtidleri
barındırmaktadır…
Başarı
uyuşturur, kendinden memnun bir ruh hali yaratır ve rehavete neden olur…
Rehavete kapılmayalım…
Durursak
düşeceğiz… Şimdi, bugüne kadar ortaya koyduğumuz doğru tahlilleri tüm alanlara
ve tüm kentlere yayma zamanıdır. Şimdi YOL’a koyulma zamanıdır…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder