Özellikle
özel sektör çalışanları tarafından sempati ile karşılanan “sendikasız
çalıştırılmak yasaklansın” kampanyası, olumlu tepkiler almaya devam ediyor. Kamuda
örgütlü sendikaların bu talebi güçlü bir şekilde sahiplenmesi ve başta kamu
emekçileri olmak üzere tüm halk kesimlerinin çıkarına olduğunu anlatması
durumunda ise kampanyayanın başarıya ulaşmaması için hiçbir sebep yok.
Mevcut
durumda, kampanya seçim atmosferine rağmen emekçilerin gündemindeki yerini
korurken; meşru bir talep karşısında sıkışan egemenler, ellerinden geldiğince
talepleri görmezden, duymazdan gelmeye çalışıyorlar. Ancak tahmin edileceği
gibi, seçim atmosferinin dağılması ile kampanyanın da sesi daha gür çıkmaya
başlayacak. Gene de kampanyaya yönelik tek tük bazı itirazlar dillendirilmiyor
değil. Bu itirazların başında da özelde sendika kurmanın zaten yasak olmadığı
yönündeki argüman geliyor.
Evet
özelde sendika üyesi olmak yasak değildir, yasaldır. Üstelik sendika kurduğu veya
üye olduğu için birisinin işine son vermek de yasadışıdır. Ancak bunun böyle
olması, Bağımsızlık Yolu tarafından gündeme getirilen kampanyaya geçerli bir
itiraz oluşturmuyor.
Herhangi
özel bir yasa tarafından verilmiş veya “toplu sözleşme” ile kazanılmış daha
ileri haklara sahip olmayan tüm çalışanlar 22/92
sayılı İş Yasası’nın sağladığı minimum hak ve özgürlüklerden yararlanırlar.
Özel sektör çalışanlarının da bu yasa kapsamında çalıştıklarını ve asgari bir
koruma altında olduklarını göz önünde tutarak İş Yasası’nın “Fesih Nedeni Sayılamayacak Haller”i
düzenleyen 16. Maddesini inceleyelim. Maddenin tamamı şu şekildedir:
“Aşağıdaki haller fesih nedeni
değildir:
1) İşçinin sendikaya üye olması;
2) Çalıştığı işyerinde yasal bir
eyleme katılması;
3) İşçi temsilcisi olmak, işçi
temsilcisi olarak hareket etmek veya işçi temsilcisi olarak hareket etmiş
olmak;
4) Bir işveren hakkında, Yasa ve
mevzuatı ihlali nedeniyle dava dilekçesi dosyalamak veya dosyalanması işlerine
katılmak veya yetkili yönetsel makamlara başvurmak;
5) Belgelenmesi koşulu ile analık,
hastalık veya yaralanma nedeniyle geçici olarak işe gelmemek; ve
6) İşçinin dili, dini, ırkı, cinsiyeti
ve siyasi düşüncesi.”
Bu madde
okunduğu zaman, özellikle ilk üç fıkranın işçilerin örgütlenme hakkını
kullanması nedeniyle işten durdurulmalarını engellemeye yönelik hazırlandığı
net olarak görülebilir. Ancak uygulamada özel sektör çalışanları halen
sendikasızdırlar. Üstelik bu yasa 1992 yılından beridir yürürlüktedir. Peki
neden böyle olmaktadır?
Çünkü “bir
işçiyi sendikaya üye olduğu için işten durduramazsınız” dediğinizde aslında
örgütlenme hakkını güvence altına almış olmazsınız. Örgütlenme hakkını güvence
altına almanın yolu, bu hakkı savunacak örgütlü gücün yaratıılmasından
geçmektedir. Gerçek hayattan kopuk, soyut bir yasa okuması; ilk bakışta
ülkemizde birçok özgürlüğün varoluduğuna dair yanlış bir izlenim oluşmasına
sebep olabilir. Oysa uygulamada her şey “yasaya uygun” bir şekilde “işçinin
aleyhine” gelişmektedir.
İşyerinde
örgütlenmeye çalışan veya yasal bir eyleme katılan veya işçi temsilcisi
niteliğinde tavırlar sergileyen işçiler, korkutulup sinidirilemedikleri zaman;
patronlar tarafından rahatlıkla işten
durdurulmaktadırlar. Ve bunu yasayı sözde uygulayan hükümet de çok iyi
bilmektedir.
İşçiyi
işten atan patronun yapması gereken tek şey; “işten durdurma sebebi” olarak
yukarıdaki maddede yasaklanmışnoktalardan birini yazmamaktır.
Bugün
kendini “iyi niyetli” olarak tanımlayan birçok patron, işten durdurma sebebi
olarak “iş azlığı” veya “performans yetersizliği” gerekçesini gösteriyor.
Böylece işçilerin geçici işsizlik ödeneğinden yararlanabilmesini sağladıklarını
söyleyerek böbürleniyorlar. “Kötü niyetli” kabul edilen patronlar ise durdurma
gerekçelerinde “kendi isteği ile” veya “işe mazeretsiz gelmemek” gibi nedenleri
kullanıyor...
Yasada ne
yazarsa yazsın ve gerçek durdurma sebebi ne olursa olsun, işçisini işten
durduran bir patronun beyanı esas kabul ediliyor. İlgili daireler bu beyana
göre işlem yapıyor ve işçilere “itirazları varsa avukat tutmaları ve mahkemeye
başvurmaları” salık veriliyor.
Yani
sendika kurmak isteyen, sendikaya üye olmak isteyen veya en basitinden geciken
maaşının ne zaman ödeneceğini soran bir işçi; patron tarafından “performans
yetersizliği” denilerek rahatlıkla işten durdurulabiliyor. Bunun için yapılması
gereken tek şey iki sayfalık bir formun doldurulması ve patron tarafından
imzalanmasıdır. İşçiler de patronlar da bunu çok iyi biliyor.
Ancak
birçok kişinin bilmediği, patron tarafından keyfi bir şekilde belirlenen “işten
durdurma gerekçesinin” gene patron tarafından rahatlıkla değiştirilmekte
olduğudur. Yaşanan birçok olayda, patronu tarafından işten durdurulduktan sonra
ödenmeyen maaşını veya yıllık izin hakkını talep ederek yasal yollara başvuran
işçilerin duruş gerekçelerinin patronlar tarafından değiştirilebilmektedir.
Hiç de az
rastlanmayan bir model olay aktarırsak, gerçeklik şöyle yaşanmaktadır: Uzun
yıllardır bir patronun yanında çalışmakta olan bir işçi, herhangi bir nedenle (genellikle
daha ucuza çalışacak daha genç bir işçi almak için) işten durdurulur. Patron
“iyi niyetli” olduğu için durdurma gerekçesini “performans yetersizliği” veya
“iş azlığı” olarak gösterir. Böylece işçi yeni bir iş bulana kadar kendi
yatırımları ile hak kazandığı geçici işsizlik ödeneğinden yararlanabilecektir.
Ancak işten durdurulan işçi hak kazanıp da kullanmadığı “yıllık ücretli
izinlerini” parasal olarak ödenmek için ilgili dairelere başvurur. Bu işçinin
yasal hakkıdır. Kendisini şikayet ettiğini duyduğu zaman “iyi” patron,
haksızlığa uğradığına karar verir ve bu “nankör”e hadddini bildirmek üzere,
“duruş gerekçesini” değiştirir. Yani önceden kendisi tarafından bildirilmiş
olan “iş azlığı” gerekçesinin “yanlışlıkla” verildiğini doğrusunun “işçinin kendi
isteği ile işi bıraktığı” şeklinde olduğunu yazılı olarak Sosyal Sigortalar
dairesine bildirir. Ve Daire bu beyanı hemen kabul eder. Böylece işçi geçici
işsizlik ödeneğinden mahrum kalır. Çünkü bu ödenek sadece “iş azlığı” veya
“performans yetersizliği” durumlarında ödenmektedir...
Hali
hazırda “iş azlığı” olarak verilmiş olan bir beyanı, öfke ve sinir ile “kendi
isteği ile” şeklinde değiştirmekte sıkıntyı yaşamayan patronların nasıl geniş
bir özgürlüğe sahip olduklarını görebiliyor musunuz?
Gerçek yaşam
bu şekilde devam edip giderken ve sendikaya üye olmak isteyen bir özel sektör
çalışanına patronunun duruş gerekçesi olarak “sendikaya üye olmak istedi ben de
durdurdum” diye beyan vermeyeceği açıkken, üstelik de işçinin “duruş nedenini
mahkemede ispatlaması” beklenmekteyken; yukarıda aktardığımız İş Yasası’nın 16.
Maddesi’ni uygulamanın mümkün olduğunu hala savunuyor musunuz?
Özel
sektörde çalışanların geleceğinin patronların iki dudağı arasından kurtulması
için, sendikasız işçi çalıştırmak, yasaklanmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder