Kamu
Görevlileri Yasası’nın değiştirilmesi gündemde...
“Kamu
reformu” ismi verilerek şirin gösterilmeye çalışılan bu değişiklik, dünyanın
her yerinde emek aleyhine yürütülen saldırının basit bir tekrarı olmaktan öteye
gidemiyor. Aslında hepimizin bildiği bir karı arttırma, sermayeyi büyütme,
emeği sömürme pratiği bu... Ancak elbette ki, her zamanki gibi dile getirilenler
gerçek niyetler değil...
Sözde
Sosyal Güvenlik Yasası’ndan Göç Yasası’na, Mesai Saatleri tartışmasından Kamu
Görevlileri Yasası değişikliğine kadar tüm bu değişikliklerde en dikkat çekici
nokta ise; özel sektör çalışanları ile kamu çalışanlarını birbirine düşürmeyi
hedefleyen taktiklerin etkinliği...
Önce
çalışanlar birbirine düşürülüyor, ardından da tüm emekçilerin aleyhine olan bir
uygulamaya hayat veriliyor...
Kamu
Görevlileri Yasası’nda çok kapsamlı bir saldırı söz konusu. Bu sebeple tamamını
bir yazıda incelemek mümkün değil... Gelin özellikle herkesin “fikir sahibi”
olduğu bir tek konuya odaklanalım: “Ek Mesai”...
***
Ek mesai;
ister kamu ister özel sektörde çalışıyor olsun, bir çalışana hafta içinde
çalıştığı her fazladan saat için %10, haftasonuları ise %50 arttırılarak ücret
ödenmesi anlamına geliyor. Bu ödeme emekçiler arasında yanlış bir şekilde “bire birbuçuk” ve “bire iki” şeklinde biliniyor. 2009 yılına kadar da aslında bu
şekilde bir uygulama vardı. Ancak 2008 yılında CTP-ÖRP hükümeti döneminde tüm
emekçilerin ek mesai ödeneği azaltılarak %10, %50 biçimine dönüştürüldü.
Şu noktaya
dikkatinizi çekmek istiyorum: Sadece kamu
çalışanlarının değil, özel sektör çalışanlarının da ek mesai ödeneği CTP’nin en
son hükümet olduğu dönemde geriletilmiştir. Aynı CTP, şimdiki hükümet
döneminde “ek mesai” konusuna Kamu Görevlileri Yasası aracılığıyla yeniden el
atıyor. Bu kez konunun “sadece kamu çalışanlarını” ilgilendirdiği izlenimi
verilmek isteniyor. Ancak daha önceki yazılarımda da defalarca vurguladığım,
Sosyal Güvenlik Yasası ve Göç Yasası sonuçlarıyla da ispatlı olduğu gibi;
kamudaki her hak gerilemesi özelde kat kat fazlasıyla yansıdığından; bu
söylenen koskoca bir yalandır... Kamuda emeklilik yaşı artınca özelde de artar,
kamuda maaşlar düşünce özelde de düşer, kamuda mesai saatleri uzayınca özelde
daha da fazla uzar ve kamuda her ne olursa özelde bir kat fazlasıyla aynısı
olur...
Peki, CTP
hükümetinin “Kamu Görevlileri Yasası” değişikliği ile “ek mesailer konusunda” önerdiği
nedir?
Öneri ilk
bakışta basit gibi görünüyor: “Ek mesai karşılığında para değil izin
verilsin...”
“Kamu
reformu” kapsamında, kamu emekçilerinin yıllık ücretli izin hakları da
azaltılıyor. Yani yasa değiştikten sonra izin süreleri azaltılacak olan kamu
emekçilerine yapacakları ek mesailer karşılığında izin verilmesi teklif
edilecek. Böylece bir taşta iki kuş vurulmuş olacak...
***
Emekçilerin
günde 16-18 saat çalıştırıldığı tarihlerde patronların ek mesai diye bir sorunu
yoktu. Patron emekçiyi ne kadar isterse o kadar çalıştırır, ücret olarak da
hiçbir fazla ödeme yapmazdı. Ancak emekçilerin mücadelesi sonucunda çalışma
saatleri azaltılınca, bazı sektörlerde işin gereği olarak zaman zaman daha uzun
çalışılması gereken şartlarda emekçilere “ek bir ücret ödenmesi” gündeme
geldi...
Bu ücret
neredeyse evrensel olarak; hafta içi “bire birbuçuk” hafta sonu da “bire iki”
şeklinde ödenmektedir. Emek sömürüsünün kural olduğu bizimki gibi ülkelerde bu
oranlar geriletilmiştir. Şimdi ise tamamen ortadan kaldırılmaya
çalışılmaktadır...
Ancak dikkat
çekici olan, birçok kişinin kaldırılmaya çalışılan bu hakkı bir tür “ayrıcalık”
gibi görmesi, göstermesi ve böylesi bir hak gerilemesini savunuyor olmasıdır...
***
Değişikliği
savunanların hemen hepsinin paylaştığı genel söylem şu şekilde özetlenebilir: “Mesai saatlerinde yan gelip yatan memurlar,
aslında gün içinde bir saatte yapabilecekleri bir işi ek mesai saatinde yaparak
3-4 saat üzerinden para almaktadırlar.”
Buna göre,
kamu emekçileri haksız kazanç sağlayan asalaklardırlar! Hemen hemen tüm kamu
emekçileri maaşı kadar ek mesai ücreti almakta ama aslında ek mesai de yapmayıp
tamamen devleti dolandırmaktadır! Bu yüzden de “onlara ne yapılsa az biledir!” Hatta “oh olsun”dur!
***
Bu
yaklaşım toplumumuzda öylesine yaygın ki, bir çok kamu emekçisi bile bu fikri
savunmaktadır. Kendilerini “dürüst” ve “doğrucu” olarak niteleyen birçok kamu
emekçisi, doğrudan ucu kendilerine dokunmayan birçok hak gerilemesini hararetle
savunabilmektedir...
Ama kim
savunursa savunsun, böylesi gerekçelerle evrensel bir hakkın geri alınması
mantığa, akla, bilime uygun değildir...
Diyelim ki
söylenenlerin hepsi doğrudur ve diyelim ki bu durumun tek ve esas suçlusu
“memurlardır”... Böylesi bir durumda dahi, evrensel bir hakkın geri alınması
doğru olur mu?
Nüfusun büyük bir çoğunluğu suyu boşa
akıtıyor diye, belediye evlere şebeke suyu sağlamaktan vazgeçebilir mi?
Bir çok insan ekmek artıklarını çöpe
atıyor diye, ekmek üretimi sonlandırılabilir mi?
Evlerin içinde dayak, cinayet, tecavüz
vb. birçok olumsuz olay oluyor diye, konut yapımı durdurulabilir mi?
Kötü niyetli kişiler birçok yanlış
fikir ifade ederek halkı kandırmaya çalıştığı için; düşünce ve ifade özgürlüğü
rafa kaldırılabilir mi?
Eğer bunları
“saçma” buluyorsanız, bazı kamu emekçileri tarafından suistimal edildiği için
“ek mesai hakkının” ortadan kaldırılmasını nasıl savunabilirsiniz?
Oysa ek
mesai hakkı da; ekmek kadar, su kadar, barıma hakkı kadar, düşünce ve ifade
özgürlüğü kadar evrensel bir haktır...
Bu hakkın
ortadan kaldırılmasını savunanların elindeki tek argüman ise, hiçbir bilimsel
veriye dayalı olmayan “memurlar
dolandırıcıdır” ezberidir. Bu öylesine bir ezberdir ki, kendini zeki
zanneden birçok insan, bu ezberi sakız çiğner gibi tekrarlamaktadır...
Peki
gerçekten de “memurlar dolandırıcı” mıdır?
***
Dokuz
yıldır Çalışma Müfettişiyim... Göreve başladığım ilk üç yıl, üstlerim
tarafından talep edildiği zaman ek mesaiye çıktım. Gece çalışılan iş
yerlerinde; benzincilerde, fırınlarda, restaurantlarda, otellerde
gerçekleştirilen denetimlere katıldım. Ancak son altı yıldır, kesinlikle ek
mesaiye çıkmıyorum...
Bunun
temelde iki nedeni var: Birincisi
yukarıda söz ettiğim ek mesai ücretlerinin azaltılmasıdır. Gündüz çalıştığım ücretin
aynısını alarak, üstelik de gündüz çalışmasına ek olarak çalıştırılmak
istenmeyi kabul etmiyorum. Bunu emeğime yapılmış bir hakaret, bir aşağılama
kabul ediyorum. Bana “nasıl olursa olsun
para kazanmak için her şeyi kabul edecek bir açgözlü” muamelesi yapılmasını
benimsemiyorum ve bu “ücrete çalışmam” deme hakkımı kullanıyorum... İkinci sebebim ise yaşanan bir olayla
ilgilidir: Ek mesai ücretlerinin (hem özel hem de kamu için) azaltıldığı
dönemde, Yenidüzen ve Kıbrıs gazetelerinde hükümet tarafından mesai alan kamu
emekçilerinin isimlerinin ve aldıkları ücretlerin yayınlanmasını tam bir
rezillik olarak gördüm. Ek çalışmanın karşılığında ek mesai ödenmek bir suçmuş
gibi yansıtıldığı için: “madem ki bu bir
suç, o halde ben de suç işlemeyeyim” diyerek mesaiye çıkmayı reddettim.
Halen de reddediyorum.
Bence hem
o dönemki hükümet yetkililerinin hem de devlet adına bugün hükümette olan
yöneticilerin kamu emekçilerine bir özür borcu vardır. Ve bu özür dilenmedikçe
de hiçbir kamu emekçisinden ek mesaiye çıkmasını istemeye hakları, yüzleri
yoktur...
Çünkü
kendi basiretsizliklerini, iş bilmezliklerini, beceriksizliklerini, emekçilerin
suçuymuş gibi göstermektedirler...
***
Evet, bazı
“memurlar” gündüz yapabilecekleri işi “ek mesai” saatine bırakmaktadırlar...
Evet, bazı
“memurlar” ek mesaiyi 1 saatte tamamladıkları halde 4 saatlik formlar
doldurmaktadırlar...
Evet, bazı
“memurlar” hiç mesaiye kalmadıkları halde kendilerini mesaiye kalmış gibi göstermektedirler...
Evet,
bunların hepsi “bazı memurlar için” doğrudur...
Ancak bu
durum kamu emekçilerinin genelinin “dolandırıcı” olduğunu göstermez, aksine
bundan şikayet edip de hiçbir şey yapmayan hükümetlerin, sözde şikayet eder
görünerek tüm emekçilerin haklarını geriletmeye çalıştığını gösterir...
Neden mi?
Hangi işin
gündüz hangi işin gece yapılabileceğini tespit etmek daire müdürlerinin
görevidir...
Eğer bir
iş gündüz yapılabiliyorsa bu işin “geceye” bırakılmamasını sağlamak da daire
müdürlerinin yetkisindedir...
Gerçekte
mesaiye çıkılıp çıkılmadığını, kaç saat mesai yapıldığını, mesai sırasında
verimli çalışılıp çalışılmadığını kontrol etmek hiç de zor bir iş değildir...
Ve eğer bu
konularda bir eksiklik varsa, bu eksiklik çalışanların değil onlara yapacakları
işi veren üst düzey yöneticilerin eksikliğidir...
Bu “yöneticiler”;
mesaiye çıkılması talimatı vermekte, mesai yapıldığına dair formları
onaylamakta, bu mesailerde hangi işlerin yapıldığını kaydetmekte ve yapılan
işin karşılığı olarak ücret ödenmesi için maliyeye yazı yollamaktadırlar!
Eğer
ortada bir dolandırıcılık varsa, bu dolandırıcılık; üçlü kararname ile
atanmakta olan, hükümet tarafından siyasi görevli olarak dairelere
yerleştirilmiş kişilerce ve hükümet adına yapılmaktadır...
Şimdi ise
bize aynı hükümetin, bu dolandırıcılığı engelleyeceği söylenmektedir...
Bu; ciğeri
kediye emanet etmek değilse eğer, nedir?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder