Sıcak...
Çoook sıcak...
Ama öyle sıcacık bir sıcak değil... Kızgın, nemli, bunaltıcı,
kahrolası bir sıcak...
Oysa ne çok söyleyişimiz var sıcağı soğuğa yeğleyen...
Mesela kötüye giden bir ilişkiyi betimlemek için “aramıza soğukluk girdi” deriz veya
ortamı geren birisini “soğuk rüzgarlar
estirdi” diye tarif ederiz. Ve ilk izlenimimizin olumlu olduğu kişiden “bir sıcaklık oldu aramızda” diye
bahsederiz.
Sıcacık bir çorbayı, sıcak bir gülümsemeyi olumlayan
biziz...
“Sıcak kanlı
insanları” beğenir, “soğuk tavırlara”
mesafeli dururuz...
Gerçi savaş da sıcaklıkla simgelenir: “Akdeniz’in suları ısınıyor...”
Ama sonuçta “ayağını
sıcak tut, başını serin” sözü de bizim sözümüz...
Gerçi başımızı serinleteceğiz diye “kafayı üşütme” tehlikesi kadar, “başımızdan kaynar sular dökülmesi” riski de var.
Dedem dermiş ki; “kış
her zaman yazdan iyidir... Kışta kalın giyer yorgan çeker ısınırsın da, yazda
ne yapsan kurtulamazsın sıcaktan...”
Dedem hiç yoksulluk çekmemiş anlaşılan...
Yoksul kişi, elbette ne kadar sıcak olursa olsun yazı
tercih edecektir. Çünkü kalın kıyafet ve yorgan parayladır; ama ağaçların
gölgesi henüz satılmamaktadır...
Gene de sanılmasın ki; ekmek parası için güneş altında
çalışan yoksullar, mahrum bırakıldıkları o gölgenin hesabını tutmamaktadır...
Toprağın üstünde yaprak kımıldamazken, yaşlı köstebek
aşağıda hepimiz için kazmaktadır...
***
Sıcak...
Çoook sıcak...
Ama öyle sıcacık bir sıcak değil... Kızgın, nemli, bunaltıcı,
kahrolası bir sıcak...
Meteoroloji uzmanları bir türlü anlaşamıyor, son 30 yılın
mı, 50 yılın mı yoksa 60 yılın mı en sıcak yazını yaşadığımıza...
Uzun süren yağmurlardan şikayet etmiş olanlara çağrı
yapıyor bazı facebook müdavimleri “kıştan
şikayet etmiş olanları öğle sıcağında 1 dakikalık saygı duruşuna davet
ediyoruz” diye...
Ve binbir çeşit şeytanlıkla meşgul TC hükümeti, ve binbir
çeşit şeytanlıkla meşgul yerli işbirlikçileri hala protesto edilecek onlarca
başlık çıkarmaya devam ediyor karşımıza...
Ve bizler bu sıcağın altında, kah Eğitim Bakanlığı’nın,
kah Maliye Bakanlığı’nın kah Meclis’in, kah Elçiliğin önünde dim dik yapıyoruz
protestolarımızı...
Gölgemiz asfalta vurup, yerdeki karıncaları
serinletiyor...
Ve bir yoldaşım “devrimden sonra tüm işbirlikçilerin
cezasına her öğlen 2 saat güneşin altında durmak da dahil edilmeli” diyor...
Yaşlı köstebek kazıyor, inatla kazarak görünmeden
ilerliyor...
***
Sıcak...
Çoook sıcak...
Ama öyle sıcacık bir sıcak değil... Kızgın, nemli, bunaltıcı,
kahrolası bir sıcak...
Kıbrıs’ın güneyinde hükümet; sıcaklar nedeniyle alarm
verip, güneş altında çalışmayı yasaklıyor... Lefkoşa Türk Belediyesi, güneş
altında çalışan işçilerinin mesai saatlerini geçici olarak düzenleyen bir
çalışma yapıyor...
kktc İçişleri ve Çalışma Bakanlığı ise patronları insafa
çağırmakla yetiniyor...
“Hava çok sıcak
sayın patronlar. Lütfen duyarlı olun... İşyerlerinizi aşırı sıcaktan koruyun,
çalışanlarınıza içme suyu sağlayın, gölgeli dinlenme alanları yaratın, güneşten
korunsunlar diye şapka sağlayın, bir de uygun görürseniz işçilerinizi 12:00 ile
16:00 arasında güneş altında çalıştırmayın...”
Özelde sendikalaşma zorunluluğuna “özgürlük adına” karşı
çıkan, sigorta yatırımları gününde yapılsın diye nasıl “teşvik” vereceğini
şaşıran, patronlara yönelik her türlü yasakçı, zorlamacı tavra şiddetle karşı
çıkan Çalışma Bakanlığı, işçiler adına patronlardan ricada bulunuyor...
Zahmet ediyor...
Kazıyor yaşlı köstebek; kazıyor, kazıyor, kazıyor...
***
Sıcak...
Çoook sıcak...
Ama öyle sıcacık bir sıcak değil... Kızgın, nemli,
bunaltıcı, kahrolası bir sıcak...
Klima altında oturanlarla güneşin altında çalışanlar
arasındaki uçurum giderek büyürken, sıcak iklimin verdiği rehavet yerini
giderek öfkeye devredecek...
Patronlara minnet edip işçilere yukardan bakanlar elbet birgün
hesap verecek...
İşte o gün, tüm dünya hep bir ağızdan “helal olsun” diyecek “iyi kazmışsın yaşlı köstebek*...”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder