Lefkoşa Türk Belediyesi Belediye Meclisi’nde 8 Haziran
2016 tarihinde gerçekleşen toplantıda; geçiş dönemi için, Türkiye’den gelecek
suyu yerel otoriteden 2.3 TL karşılığı alma önerisi reddedildi.
Oylamada tüm CTP temsilcileri ve tek YKP temsilcisi
“hayır” oyu kullanırken, 3 TDP temsilcisi MYK kararına uygun olarak “evet” oyu
kullandı. 2 TDP’li belediye mecllis üyesi ise YKP gerekçelerini paylaşarak
“hayır” oyu kullandı.
Bu yazı ile LTB’de su konusu ile ilgili geçiş süreci
boyunca nasıl bir tavır takınılması gerektiğine değinip ardından da oylama ile
ortaya çıkan tablo değerlendirilecek...
Oylanan Ne idi?
8 Haziran 2016 günü LTB Meclisi’nin önünde 2 seçenek
vardı: Ya geçiş dönemi boyunca Türkiye’den gelecek suyun alımına “evet” demek
yada “hayır” demek. Peki “evet” denildiğinde veya “hayır” denildiğinde;
Lefkoşalı nasıl bir durum ile yüzleşecekti?
Öncelikle
oylamanın sadece geçiş dönemi için yapıldığını; “evet”in de “hayır”ın da sadece
geçiş döneminde geçerli olduğunu ve geçiş dönemi sona erdiğinde tekrardan yeni
koşullara göre oylama yapılacağını aklımızda tutalım.
Geçiş dönemi dediğimiz durum ise; ihale şartnamesi
hazırlanıp onaylanana, ihale yapılana ve özel şirket belirlenip bu şirket suyun
işletme/yönetimini devralana kadar geçecek en az bir yıllık, belki de 2 yıllık
süreyi ifade ediyor...
Bu durumda “evet” denildiğinde Türkiye’den temin edilmiş
bulunan ve Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı’nın işletme, yönetim ve
kontrolündeki suyun, kamu tarafından belediyeye kadar getirilip teslim
edilmesine onay verilmiş olacaktı. Bu suyun fiyatı ton başına 2.3 TL olarak
belirlenmişti. Belediyeyi bağlayan hiçbir alım garantisi yoktu, su kamusal
olarak Belediye’ye ulaştırılacak ve kamudan satın alınacaktı. Kısacası gerek Su
Platformu’nda gerekse de toplumsal muhalefetin geniş kesimlerinde zaten
savunulan durum (fiyat farkı dışında) geçici bir süreliğine hayat bulacaktı. Ortada
ne bir özel şirket ne de alım garantisi olmadığından, suyun yönetimi belediye
sınırlarına kadar bakanlıkta, belediye aldıktan sonra da belediyede olacaktı.
Yani geçiş döneminden sonrası için öngördüğümüz olumsuzluklar (fiyat dışında)
mevcut değildi...
LTB yönetimi
savcılıktan görüş alarak, bu noktada geçiş dönemi için “evet” demenin daha
sonra özel şirket devreye girdiğinde herhangi bir bağlayıcılığı olmadığını da
garantiye almıştı.
Bu duruma “hayır” denildiğinde, yani mevcut durumda ise;
sanıldığı gibi hali hazırdaki durum devam edecek değil... “Hayır” denildiği
zamanki durum ise şu şekilde oluşuyor. “Hayır” diyen belediye mevcut yerel
kaynaklardan temin edilen tuzlanmış ve kalitesiz suyu almaya devam edecek.
Ancak Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı, Belediye’ye gönderdiği yazı ile “bir
fiyat ayarlaması yapılacağını” da ekliyor. Yani kalitesiz su, yeni fiyattan
belediyeye verilecek. LTB yönteticileri bu fiyat ile ilgili de bilgi edinmeye
çalışsalar da, yazılı bir bilgi alabilmiş değiller. Bakanlık’taki yetkililerin
sözlü olarak verdikleri bilgi ise fiyatın 2.1 TL civarı olacağı yönünde. Fiyatı
yükselten bir unsur da, yerel suyun belediye deposuna getirilme maliyetinin de
bundan böyle belediyeye ait olacak olması. Üstelik Bakanlık, yerel suyun
temininde hiçbir garanti vermiyor ve aksaklıklar olabileceğini çünkü yeni suyun
dağıtım sisteminin oluşturulmasına odaklanacaklarını yazılı olarak ifade
ediyor. Kısacası “hayır” denilerek oluşturulan durum; yerel kaynaklardan temin
edilen tuzlanmış, kalitesiz suyun, Bakanlık tarafından 2.1 TL’ye ve eskisine
göre daha düzensiz bir şekilde sağlanmasıdır.
Yani oylanan şey; geçiş dönemi için 2.3 TL’den kamudan
temiz ve düzenli su almak veya gene kamudan 2.1 TL’den tuzlu ve kirlenmiş suyu
düzensiz olarak almaktı...
“Evet” diyenler 2.3 TL’lik temiz suya, “hayır” diyenler
ise 2.1 TL’lik tuzlanmış suya onay verdiler...
Özelleştirme mi?
“Hayır” argümanı iki farklı parti tarafından iki farklı
gerekçe ile savunuldu. CTP “hayır”ın gerekçesi olarak fiyatın yüksekliğini
ileri sürdü. YKP ve onun tezini takip eden 2 TDP’li üye ise “özelleştirme
karşıtlığı”nı...
CTP argümanının tutarsızlığı ve samimiyetsizliği net
olarak görülebiliyor. Öncelikle aynı CTP, aynı fiyata verilen aynı suya Lefkoşa
dışındaki her yerde “evet” dedi. Sadece Lefkoşa’da fiyatın yüksek olduğunu
“farketti.”!!! Bu inanılabilir bir argüman değildir... Belli ki CTP’nin Lefkoşa
için başka planları vardı. Yoksa fiyatın yüksek olduğu doğrudur. Ancak alımla
ilgili olarak Bakanlık ile pazarlık yürüten ve fiyat da dahil koşulları
esnetmeye çalışan tek Belediye LTB iken, CTP’nin sadece LTB’de bu tavrı
takınması anlaşılabilir değildir...
Diğer argüman ise “evet” demenin özelleştirmeye de “evet”
demek olacağı, özelleştirmeye “hayır” demek için Belediye Meclisi’nde de
“hayır” dendiği iddiasıdır.
Bu iddia radikal görünümlü ama altı boş bir iddiadır. Çünkü
zaten kamu tarafından yönetilmekte ve işletilmekte olan, ortada hiçbir özel
şirketin bulunmadığı ve sadece su kalitesi ve fiyat konusunu içeren bir geçiş
sürecine “evet” denildiği zaman bunun nasıl özelleştirme demek olacağını izah
etmemektedir. Yerel, tuzlanmış su da Bakanlık tarafından işletilmekte,
yönetilmekte ve Bakanlık’tan satın alınmaktadır; Türkiye’den gelen kaliteli su
da geçiş süreci boyunca Bakanlık tarafından işletilecek, yönetilecek ve
Bakanlık’tan satın alınacaktır. Nasıl olacaktır da, Türkiye’den gelen kaliteli
suyun alınması özelleştirmeye neden olacaktır?
Bunun cevabı yoktur. Üstelik geçiş süreci için, bu alımın
yapılmasının daha sonra geçiş süreci sona erip özel şirket devreye girdiğinde
bağlayıcı olmadığı; her belediyenin yeni durumda kararını kendisinin vereceği
de hem savcılık görüşü hem de protokol ile belirlenmiştir. Kısacası “evet”
demek özelleştirmeye evet demek olmadığı gibi, “hayır” demek de özelleştirmeye karşı
durmak demek değildir...
Türkiye Karşıtlığı
mı?
Su temini projesinin başladığı günden beridir bu projeye
muhalefet eden devrimcilerin “aslında tek dertlerinin Türkiye karşıtlığı
olduğu” iddia edildi. Hep denildi ki “bu su İsrail’den gelse razı olacaklar ama
Türkiye’den geldiği için karşı çıkıyorlar.”
Bu iddianın biz devrimciler için geçerli olmadığı ama
belki de Kıbrıs Cumhuriyeti savunucusu sol liberaller için geçerli olabileceği
bu oylamaya ilişkin tutum ile ortaya çıktı...
Devrimciler ister Türkiye’den ister Küba’dan isterse de
İsrail’den olsun, doğal kaynakların doğal akışına müdahele edilmesini ekolojik
olarak sakıncalı buldukları için projeye baştan karşıydı. Diğer yandan bu
projenin oluşturuluş, yürütülüş ve uygulanış biçminin Kıbrıslı Türkleri TC
hegemonyasına ve yönetimine bağımlı kılan karakterinden ötürü ekonomik ve
siyasi itirazlarımız da vardı. Bunlar hala da geçerlidir. Ancak mevcut
kaynaklarımızın azalmakta olduğunu ve ciddi bir rehabilitasyon gerektiğini
hiçbir zaman inkar etmedik. Bunun TC’den su gelmeden de yapılabileceğini,
doğrusunun da bu olduğunu savunduk.
Su geldikten sonra ise, mevcut suyun kamusal olarak
işletilmesi, yönetilmesi, ucuz olması ve alım garantisi olmamasını savunduk. Bu
süreçte mevcut kaynaklarımızın rehabilitasyonunun hızlandırılması için gelen
suyun değerlendirilebileceğini ancak bunun yolunun kamusal mülkiyetten
geçtiğini ifade ettik. Kendi kaynaklarımızı rehabilite ettikten sonra dışardan
su alımını azaltmayı ve sıfırlamayı hedeflediğimizi de her zaman vurguladık...
8 Haziran LTB oylamasında “evet” görüşünü savunuyor
olmamız ve suyun alınmasını desteklememiz de duruşumuzun bu olduğunu bir kez
daha göstermektedir.
Oysa ortada henüz bir özelleştirme yokken “özelleştirmeye
karşıyım” diyerek “hayır” diyenlerce, baştan beridir tek derdi suyun geldiği
yer olanın kim olduğu net bir şekilde ortaya konmuştur.
Geçiş Döneminde
Suyu Almazsak Ne Olur?
Geçiş döneminde suyu almama kararı, yani “hayır”;
özelleştirme karşıtı mücadeleye olan halk desteğini özellikle Lefkoşa’da
olumsuz etkileyecektir. Çünkü Lefkoşalı kalitesiz ve tuzlu suyu aynı fiyata
alıyor olmaktan kaynaklı olarak tepki gösterecek ve bu tepkisini de LTB
yönetimine yöneltecektir. Oysa ortaya çıkan durumun sorumlusu LTB yönetimini Harmancı’dan
almak için entrika çeviren CTP ve Kıbrıs Cumhuriyeti savunuculuğuna kılıf uydurmakla
meşgul, ayrıca sol içi rekabet nedeniyle gözünü hırs bürümüş YKP’dir. “Hayır”ın
gerçek sahipleri bu iki partidir. Eğer bu kararın sonucu alkış olacaksa, alkışı
bu iki parti almalıdır. Eğer bu kararın sonucu tepki olacaksa, tepkiyi de bu
iki parti almalıdır.
Mevcut LTB yönetiminin savunduğu ise hem TDP MYK kararı,
hem devrimcilerin savunduğu, hem de Başkan Harmancı’nın net olarak ifade ettiği
gibi “geçiş dönemi boyunca bu suyun alınması” fikridir. LTB Meclisinde oluşan
CTP-YKP ittifakı ve YKP tezini savunan iki TDP’li bunun olmasına izin
vermemiştir.
Lefkoşalı daha da düzensiz olarak akacak, kalitesiz suya
yüksek ücret ödemekten memnun olmayacak, haksızlığa uğradığını düşünecek ve ne
yazık ki özelleştirme karşıtı mücadeleye destek verebilecek en radikal nüfusa
sahip bu kent, psikolojik olarak kaybedilecektir.
CTP’nin hesabı da budur. Özelleştirmeye karşı olmadığı
zaten bilinen CTP, Lefkoşa’yı kendi yönetmine geri almak istemektedir. Bütün
CTP’li belediyelerde kabul ettiği fiyatı, sadece Lefkoşa’da reddetmesinin başka
bir izahı yoktur...
Geçiş Döneminde
Suyu Alırsak Ne Olur?
Geçiş döneminde 2.3 TL’den suyun alınmasını savunurken,
bu fikri sadece zaman kazanmak için ileri sürmüyoruz. “Evet” derken henüz herhangi
bir özelleştirmenin söz konusu olmamasının rahatlığı ile salt kaliteli su almak
gibi kısa vadeli bir perspektifimiz de yok. Tam aksine; geçiş dönemini
özelleştirme karşıtı mücadele için bir avantaja çevirmeyi hedefliyoruz. Nasıl
mı?
Lefkoşa’da geçiş dönemi sona erdikten sonra ortaya
çıkacak özel şirket ve özelleştirme karşıtı mücadelenin önündeki en büyük
engel; altyapı yatırımlarının yetersizliği, kayıp kaçak oranının yüksekliği ve
Belediye’nin maddi sıkıntılarıdır. Bu geçiş dönemi bu dezavantajın avantaja
çevrilmesi için değerlendirilebilir.
Hükümetin Belediyelere önderdiği şey, geçiş döneminde 2.3
TL’ye alınan suyun 4 TL’ye halka satılmasıdır. Bu şekilde eski işletme maliyet
oranları korunabilecektir. Ancak bazı belediyeler şimdiden suyu 5 TL’ye satma
planları yapmaya ve kararlar üretmeye başlamış durumdadır. Lefkoşa’da bu suyun
4.5 TL’ye satılması ve aradaki 0,5 TL’nin sadece altyapı, kayıp kaçak noktasına
yönlendirilmesi; geçiş dönemi sonunda özel şirketin karşısına çok daha güçlü ve
yıpranmamış bir halk desteği ile çıkmamızı sağlayacaktır. Böylece hem geçiş
döneminde hem de sonrasında halktan talep edeceğimiz fedakarlık da daha makul
olacak, özelleştirme karşıtı duruşumuza alacağımız destek de daha yüksek
olacaktır. Kısacası devrimcilerin ve ittifak halinde olduğu TDP örgütünün geçiş
döneminde, kamu eli ile sağlanacak kaliteli suya “evet” demesi, geçiş dönemi
sonunda özelleştirmeye halkla birlikte ve daha güçlü bir “hayır” demenin
koşullarını yaratmak içindir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder