Bir rivayete göre, yollara fotoğraf
makineleri yerleştirilecek ve trafik kazaları azalacaktı. Tesadüf eseri bu bir
süreliğine mümkünmüş gibi de göründü. Ancak ardı ardına gelen ölümlü trafik
kazaları ile hükümetin tek “başarılı” icraatı da fos çıkmış oldu. Yanımıza
“kar” kalan ise yollardaki kameralar oldu.
“Eski solculardan iyi reklamcı olur”
diye bir iddia vardır.
Hükümetin medyadaki etkinliğine ve yalan beyanların
ülkemizdeki dolaşım hızına bakıldığında bu görüşe hak vermemek elde değil.
Egemen Blok’un yerli işbirlikçi kanadını temsil eden hükümet, her yaptığını
allayıp pullayıp karşımıza dikmeye ancak gerçek hayatta işler her geçen gün
daha da kötüye gitmeye devam ediyor. Sermaye medyasının siyasal erk ile olan
yakın bağları değerlendirildiğinde, alternatif medyanın güçlendirilmesinin ne
kadar yaşamsal bir ihtiyaç olduğu da böylece ortaya çıkıyor.
Neo-liberal saldırı gazetelerden ve
televizyonlardan cicili bicili laflarla, ninni gibi anlatılırken; Sosyal
Güvenlik sistemi sermayeye peşkeş çekilmektedir. Emekçilerin sağlık, emeklilik,
işsizlik, kaza sigortası gibi tarihsel kazanımları birer birer rant alanı
haline getirilmektedir. Üstelik bu hayasız saldırı sözde “tek tip sosyal
güvenlik” gibi koskoca bir yalanın gölgesinde gerçekleşiyor.
Yap-işlet-devret usulü özelleştirme ile
kiralanan GSM (cep telefonu) şimdi açık açık satışa çıkarılmış durumda.
Pazarlıklar milyon dolarlar üzerinden dönüyor. Telefon parça parça satılıyor,
sıra Telefon Dairesi çalışanlarına hızla yaklaşıyor. Başbakan büyük bir
pişkinlikle “hem devletin geliri artacak, hem de telefon görüşmeleri
ucuzlayacak” derken, bir “araştırmacı gazeteci” bile “bu nasıl olacak?” diye
sormuyor.
Hemşirelik Yüksek Okulu’nu bünyesine
katan (mideye indiren diye de okuyabilirsiniz) YDÜ, şimdi de 4 yıllık Hemşirelik
Bölümü açarak okulun 2 yılını özelleştiriverdi. Sağlık Bakanı, mühim bir iş
yapmışçasına ve halkın gözünün içine baka baka satış sözleşmesini imzalarken
bizlere neden mutlu olmamız gerektiğini anlattı.
Devletin öğretmen yetiştirdiği dek
kurum Atatürk Öğretmen Akademisi, Öğretmenler Sınav Tüzüğü ile piyasaya
açılırken, Başbakan kamuya girişte sınav sisteminin güzelliklerini anlata
anlata bitiremiyor.
Ve kültür sanat derneklerinin
kullanabildiği tek sahne olan Arabahmet Kültürevi sahnesi, geceliği 350 YTL’den
serbest piyasa sistemine dahil oluyor. Gönlüllü faaliyetlerini, parasız olarak
sergilemek isteyen kültür derneklerine, açık açık “ne haliniz varsa görün”
diyen sermaye iktidarı, “para” diyor, “para” diyor, “para” diyor...
YDÜ patronu, hükümetin beslemesi Suat
Günsel 891. sıradan dünya zenginler listesine girerken, “güzide” üniversitesi
Kahraman Maraş Sütçü İmam Üniversitesi’nin yarısı kadar bile bilimsel makale
üretemiyor. Para bir avuç zenginin elinde hızla birikirken, ülkemizin geniş
kitleleri bankalara kredi, borç ve mali bağımlılık içinde kıvranıyor. Biz borcu
borçla ödemeye çalışaduralım, Özal’ın öğrencisi “eski komünistler”, “herkesin
son model arabası var, bana yoksulluk edebiyatı yapmayın” diyebiliyor.
Asgari ücret üzerinden yatırım yapılmaması
için özel sektörde sendikalaşma gerektiğini, sendikaların hükümeti
eleştireceklerine özel sektörde sendikalaşması gerektiğini söyleyen bir
hükümet, Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi’ndeki sendikalaşma çabasına niye
sırtını döner? Demagog olduğundan, semayenin hükümeti olduğundan, aslında
sendikalaşma istemediği halde sendikalara her fırsatta saldırmayı iş
edindiğinden ve yalanını ortaya döken olguların sermeye medyası tarafından
yüzüne vurulup sarf ettiği sözlerin kendisine hatırlatılmayacağına emin olduğundan
belki de... Ama özel sektörde başlayan örgütlenme girişimleri, geçmiş
hatalardan çıkan dersler ışığında yenilenmeli, yinelenmeli, kararlı ve
mücadeleci bir tarzla daha da yükseltilmeli. Sermaye kendini en rahat, en
korunaklı hissettiği yerde, kendi evinde, üniversitesinde, fabrikasında,
atölyesinde, hastanesinde, marketinde yenilmeli. Ki başlayan mücadelelerin
arkasının geleceğini, UKÜ deneyiminin yalnızca bir ön haberci, işaret fişeği
olduğunu düşünmemiz için her türlü koşul mevcut.
Çizdiğimiz bu karanlık tabloyu daha
kolay hazmetmemiz için, gençlerimiz kültürel üretimde bulunacağına televizyon
seyretsinler diye, medya cephesinde de saldırılar yoğunlaşıyor. Biri Sizi
Gözetliyor isimli program 1 Mayıs’ta yayına başlıyor. Gözetim toplumu yaratma,
medya aracılığıyla kültürel emperyalizmi yaygınlaştırma girişimleri BSG ile en
rafine haline bürünüyor. Röntgencilik, teşhircilik, gözetleme, gözetlenme,
yapmacık ve seviyesiz ilişkileri olumlu bir örnekmiş gibi sergileme kampanyası
BSG ile doruk noktasına varırken: Baraka tüm halkımıza sesleniyor, “Gözeklen Da
Gözetlenin!”. Birileri sizi susturmak, birileri sizi uyutmak istiyor. O
birileri ki telefonu, sağlığı, eğitimi, sosyal güvenlik sistemini, kültür
merkezlerini satılığa çıkarmıştır. O birileri ki refahtan, sosyal devletten,
adalatten bahsedip de sendikalaşmaya izin vermez. O birileri ki sendikalardan
nefret edip var olan sendikaların yönetimlerini de ele geçirmek için elinden
geleni ardına koymaz. O birileri ki, “hegomonyacı Rumlar”dan bahseder ama hegomonyacılıkta
Sovyet Bürokrasisinden geri kalmaz. Her saldırı direnişi hak eder. BSG’yi de
bundan muaf tutmayacağız. Bize layık gördükleri geleceği BSG aracılığıyla
tartıştıracağız.
Tüm bu kör dövüşü ortamında sermeyenin
iki kanadı, liberal hükümet ve muhafazakar muhalefet açık bir çatışma içine
giriverdi. Onlar tepindikçe altta emekçiler, öğrenciler, işçiler ve memurlar
ezilmekte. Ama her iki kanat da emekçi halkı yanına çekmeye çalışmakta. DP-UBP
Belediyelerinin iş güvencesiz, sendikasız emekçilerini zorla meydanlara
çıkarıp, kamu mallarını eylemlerde kullanmaları ile faşizan siyasetleri bir kez
daha gün yüzüne çıktı. Üstelik son haftalarda şiddet kullanmaya olan
meyillerini de gösteriyorlar. Demokrasiden anladığı “Türkten Türke
Kampanyası”nın açık baskı günlerine geri dönme özgürlüğü olan bu sivil
faşistler, memleketteki tek muhalefet odağı imiş gibi gösteriliyor. Hükümetin
beklentisi ise bize ölümü gösterip sıtmaya razı etmek.
Baraka ise Tiyatro Ekibi’nin 7 aylık
emeğinin ürünü olan “Dersimiz Kadın” isimli oyununu Lefkoşa’da geniş kitlelerle
buluşturdu. Mayıs ayında turneye çıkacak oyun, eğitimde piyasalaşmayı ve kadın
sorununu irdeliyor. Öte yandan DAÜ’de Kolektif Öğrenci Hareketi’nin onurlu
mücadelesi, soruşturmaları geriletip, Disiplin Tüzüğü’nü tartışmaya açan bir
zafer çığlığına dönüştü. İşte liberallerden ve muhafazakarlardan ayrı, bağımsız
bir mücadelenin gerekli ve mümkün olduğunun ispatı buralardadır.
1 Mayıs 2007’de alanlarda olacağız.
Sosyal Güvenlik Yasası, Biri Sizi Gözetliyor yarışması, özelleştirmeler ve
baskılarla umutlarımızı kuşatamayacaklarını haykıracağız. Emekçilerin,
öğrencilerin, mütevazi halk kesimlerinin bağımsız mücadelelerinin, bu ablukayı
dağıtacağını kararlılıkla yineleyeceğiz.
Umutların Kuşatılmasın, Bu Abluka Dağıtılacak!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder