1 Mayıs 2007 Salı

Argasdi Hammaliye Kurulu (Sayı 6.5)



Bir rivayete göre, yollara fotoğraf makineleri yerleştirilecek ve trafik kazaları azalacaktı. Tesadüf eseri bu bir süreliğine mümkünmüş gibi de göründü. Ancak ardı ardına gelen ölümlü trafik kazaları ile hükümetin tek “başarılı” icraatı da fos çıkmış oldu. Yanımıza “kar” kalan ise yollardaki kameralar oldu.
“Eski solculardan iyi reklamcı olur” diye bir iddia vardır.
Hükümetin medyadaki etkinliğine ve yalan beyanların ülkemizdeki dolaşım hızına bakıldığında bu görüşe hak vermemek elde değil. Egemen Blok’un yerli işbirlikçi kanadını temsil eden hükümet, her yaptığını allayıp pullayıp karşımıza dikmeye ancak gerçek hayatta işler her geçen gün daha da kötüye gitmeye devam ediyor. Sermaye medyasının siyasal erk ile olan yakın bağları değerlendirildiğinde, alternatif medyanın güçlendirilmesinin ne kadar yaşamsal bir ihtiyaç olduğu da böylece ortaya çıkıyor.
Neo-liberal saldırı gazetelerden ve televizyonlardan cicili bicili laflarla, ninni gibi anlatılırken; Sosyal Güvenlik sistemi sermayeye peşkeş çekilmektedir. Emekçilerin sağlık, emeklilik, işsizlik, kaza sigortası gibi tarihsel kazanımları birer birer rant alanı haline getirilmektedir. Üstelik bu hayasız saldırı sözde “tek tip sosyal güvenlik” gibi koskoca bir yalanın gölgesinde gerçekleşiyor.
Yap-işlet-devret usulü özelleştirme ile kiralanan GSM (cep telefonu) şimdi açık açık satışa çıkarılmış durumda. Pazarlıklar milyon dolarlar üzerinden dönüyor. Telefon parça parça satılıyor, sıra Telefon Dairesi çalışanlarına hızla yaklaşıyor. Başbakan büyük bir pişkinlikle “hem devletin geliri artacak, hem de telefon görüşmeleri ucuzlayacak” derken, bir “araştırmacı gazeteci” bile “bu nasıl olacak?” diye sormuyor.
Hemşirelik Yüksek Okulu’nu bünyesine katan (mideye indiren diye de okuyabilirsiniz) YDÜ, şimdi de 4 yıllık Hemşirelik Bölümü açarak okulun 2 yılını özelleştiriverdi. Sağlık Bakanı, mühim bir iş yapmışçasına ve halkın gözünün içine baka baka satış sözleşmesini imzalarken bizlere neden mutlu olmamız gerektiğini anlattı.
Devletin öğretmen yetiştirdiği dek kurum Atatürk Öğretmen Akademisi, Öğretmenler Sınav Tüzüğü ile piyasaya açılırken, Başbakan kamuya girişte sınav sisteminin güzelliklerini anlata anlata bitiremiyor.
Ve kültür sanat derneklerinin kullanabildiği tek sahne olan Arabahmet Kültürevi sahnesi, geceliği 350 YTL’den serbest piyasa sistemine dahil oluyor. Gönlüllü faaliyetlerini, parasız olarak sergilemek isteyen kültür derneklerine, açık açık “ne haliniz varsa görün” diyen sermaye iktidarı, “para” diyor, “para” diyor, “para” diyor...
YDÜ patronu, hükümetin beslemesi Suat Günsel 891. sıradan dünya zenginler listesine girerken, “güzide” üniversitesi Kahraman Maraş Sütçü İmam Üniversitesi’nin yarısı kadar bile bilimsel makale üretemiyor. Para bir avuç zenginin elinde hızla birikirken, ülkemizin geniş kitleleri bankalara kredi, borç ve mali bağımlılık içinde kıvranıyor. Biz borcu borçla ödemeye çalışaduralım, Özal’ın öğrencisi “eski komünistler”, “herkesin son model arabası var, bana yoksulluk edebiyatı yapmayın” diyebiliyor.
Asgari ücret üzerinden yatırım yapılmaması için özel sektörde sendikalaşma gerektiğini, sendikaların hükümeti eleştireceklerine özel sektörde sendikalaşması gerektiğini söyleyen bir hükümet, Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi’ndeki sendikalaşma çabasına niye sırtını döner? Demagog olduğundan, semayenin hükümeti olduğundan, aslında sendikalaşma istemediği halde sendikalara her fırsatta saldırmayı iş edindiğinden ve yalanını ortaya döken olguların sermeye medyası tarafından yüzüne vurulup sarf ettiği sözlerin kendisine hatırlatılmayacağına emin olduğundan belki de... Ama özel sektörde başlayan örgütlenme girişimleri, geçmiş hatalardan çıkan dersler ışığında yenilenmeli, yinelenmeli, kararlı ve mücadeleci bir tarzla daha da yükseltilmeli. Sermaye kendini en rahat, en korunaklı hissettiği yerde, kendi evinde, üniversitesinde, fabrikasında, atölyesinde, hastanesinde, marketinde yenilmeli. Ki başlayan mücadelelerin arkasının geleceğini, UKÜ deneyiminin yalnızca bir ön haberci, işaret fişeği olduğunu düşünmemiz için her türlü koşul mevcut.
Çizdiğimiz bu karanlık tabloyu daha kolay hazmetmemiz için, gençlerimiz kültürel üretimde bulunacağına televizyon seyretsinler diye, medya cephesinde de saldırılar yoğunlaşıyor. Biri Sizi Gözetliyor isimli program 1 Mayıs’ta yayına başlıyor. Gözetim toplumu yaratma, medya aracılığıyla kültürel emperyalizmi yaygınlaştırma girişimleri BSG ile en rafine haline bürünüyor. Röntgencilik, teşhircilik, gözetleme, gözetlenme, yapmacık ve seviyesiz ilişkileri olumlu bir örnekmiş gibi sergileme kampanyası BSG ile doruk noktasına varırken: Baraka tüm halkımıza sesleniyor, “Gözeklen Da Gözetlenin!”. Birileri sizi susturmak, birileri sizi uyutmak istiyor. O birileri ki telefonu, sağlığı, eğitimi, sosyal güvenlik sistemini, kültür merkezlerini satılığa çıkarmıştır. O birileri ki refahtan, sosyal devletten, adalatten bahsedip de sendikalaşmaya izin vermez. O birileri ki sendikalardan nefret edip var olan sendikaların yönetimlerini de ele geçirmek için elinden geleni ardına koymaz. O birileri ki, “hegomonyacı Rumlar”dan bahseder ama hegomonyacılıkta Sovyet Bürokrasisinden geri kalmaz. Her saldırı direnişi hak eder. BSG’yi de bundan muaf tutmayacağız. Bize layık gördükleri geleceği BSG aracılığıyla tartıştıracağız.
Tüm bu kör dövüşü ortamında sermeyenin iki kanadı, liberal hükümet ve muhafazakar muhalefet açık bir çatışma içine giriverdi. Onlar tepindikçe altta emekçiler, öğrenciler, işçiler ve memurlar ezilmekte. Ama her iki kanat da emekçi halkı yanına çekmeye çalışmakta. DP-UBP Belediyelerinin iş güvencesiz, sendikasız emekçilerini zorla meydanlara çıkarıp, kamu mallarını eylemlerde kullanmaları ile faşizan siyasetleri bir kez daha gün yüzüne çıktı. Üstelik son haftalarda şiddet kullanmaya olan meyillerini de gösteriyorlar. Demokrasiden anladığı “Türkten Türke Kampanyası”nın açık baskı günlerine geri dönme özgürlüğü olan bu sivil faşistler, memleketteki tek muhalefet odağı imiş gibi gösteriliyor. Hükümetin beklentisi ise bize ölümü gösterip sıtmaya razı etmek.
Baraka ise Tiyatro Ekibi’nin 7 aylık emeğinin ürünü olan “Dersimiz Kadın” isimli oyununu Lefkoşa’da geniş kitlelerle buluşturdu. Mayıs ayında turneye çıkacak oyun, eğitimde piyasalaşmayı ve kadın sorununu irdeliyor. Öte yandan DAÜ’de Kolektif Öğrenci Hareketi’nin onurlu mücadelesi, soruşturmaları geriletip, Disiplin Tüzüğü’nü tartışmaya açan bir zafer çığlığına dönüştü. İşte liberallerden ve muhafazakarlardan ayrı, bağımsız bir mücadelenin gerekli ve mümkün olduğunun ispatı buralardadır.
1 Mayıs 2007’de alanlarda olacağız. Sosyal Güvenlik Yasası, Biri Sizi Gözetliyor yarışması, özelleştirmeler ve baskılarla umutlarımızı kuşatamayacaklarını haykıracağız. Emekçilerin, öğrencilerin, mütevazi halk kesimlerinin bağımsız mücadelelerinin, bu ablukayı dağıtacağını kararlılıkla yineleyeceğiz.
Umutların Kuşatılmasın, Bu Abluka Dağıtılacak!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder