Kamuoyunun
ısrarlı talebine rağmen, UBP-CTP hükümeti tarafından içeriği sır gibi saklanan
su temin projesi görüşmeleri konusunda dün TC Elçiliği yazılı bir açıklama
yaptı. Açıklama özellikle son bir aydır, hükümetin büyük ortağı CTP tarafından
yürütülen algı operasyonu ve bu operasyon sırasında kamuoyunu yanıltıcı yönde
verilen bilgilerin gerçek içeriğine dair bir çok nokta içeriyordu.
Ne yazık ki,
CTP yöneticileri ve onların medyada/sosyal medyada konumlanmış kanaat önderleri
tarafından; Elçiliğin iddialarına yanıt vermek yerine duygusal ajitasyon ve
slogana sarılma yöntemi ile geçiştirilmeye çalışılan açıklama; bazı hususlarda
soru işaretleri doğuruyor.
***
Kamuoyu
önünde şeffaflık prensibine uygun yürütülmek yerine, gizli saklı kotarılmaya
çalışılan bu süreçte, ısrarla toplumsal muhalefetin koşulsuz desteğini talep
eden CTP yönetiminin, aslında sloganlarında ifade ettiği kadar “onurlu bir
duruş” içinde olmadığı iddiası ise Elçilik tarafından dile getirilmiş oldu.
Bu çerçevede,
hükümetimizin bize izah etmek lütfunda bulunmadığı noktalar TC Elçiliği
tarafından yeni iddialarla derinleştiği halde, bu iddialara yine yanıt
verilmemiş, ne yazık ki hamaset ve cesaret dolu çıkışlarla içi boş kasılmalara
başvurulmuştur.
***
TC
Elçiliği’nin açıklamasında dikkat çeken bazı noktalar ise şöyle:
1- Elçilik “su temini projesine ilişkin olarak, son günlerde çoğu
eksik veya yanlış bilgilere dayanan açıklama ve yorumların yapıldığı, bunların
Kıbrıs Türk kamuoyunda konuya ilişkin çeşitli soru işaretleri ve kavram
kargaşası yarattığı görülmektedir” diyerek, sürecin Kıbrıslı Türk
halkına “eksik veya yanlış” aktarıldığını kabul ediyor. Bunun sorumlusunun ise
kktc hükümeti olduğunu iddia ediyor. Eğer hükümetimiz, sürece ilişkin bizi
ayrıntıları ile bilgilendirmiş olsaydı, bu iddiaya seve seve karşı durmak
isterdik. Ancak CTP Genel Başkanı’nın “içerik gizlidir aktaramam”, Başbakan’ın
“hükümetler arası görüşmelerin içeriği ile ilgili bilgi veremem” şeklindeki
beyanları akla geldiğinde, gerçekten de ortada ciddi soru işaretleri ve kavram
kargaşası olduğunu kabul etmek gerekiyor. İşin kötü tarafı, TC Elçiliği,
Kıbrıslı Türk kamuoyunu kendi isteği doğrultusunda aydınlatmaya çalışıp “bana
güvenin” demiyorken, bizim hükümetimizin hiçbir resmi açıklama yapmadan “bize
inanın” demesidir.
***
2- Elçilik açıklamasında Türkiye’nin önerdiği model şöyle tanımlanıyor: “Türkiye
tarafından önerilen model, suyun yönetim ve denetimin KKTC
tarafında kamu otoritesinde olmasını; işletmesinin ise gerekli
yatırım ve tesis ihtiyaçlarının aksamaya yol açmadan karşılanması için özel
sektör tarafından yapılmasını öngörmektedir.”burada açıkça anlaşılan
“yönetim” ile “işletme” olgularının birbirinden ayrılması girişimidir. Yani
Talat, Kalyoncu ve CTP’li kanaat önderlerinin “suyu tabii ki biz yöneteceğiz”
yönündeki açıklamaları, Elçilik tarafından önerilen modele uygundur. Tartışma
“işletme” noktasında düğümlenmektedir. TC Elçiliği, işletmeyi özel
sektörün yürütmesi noktasında ısrarcıyken, bunu da “gerekli yatırım ve tesis
ihtiyaçlarının aksamaya yol açmadan karşılanması” gerekçesine dayandırmaktadır.
Buradan çıkan açık anlam, kamusal otoritenin bunu aksatmadan yürütemeyeceği,
yani Kıbrıslı Türklerin suyu işletmeyi beceremeyeceği iddiasıdır. Hükümet
(parti değil, hükümet!) bizim adımıza bu hakarete yanıt verecek midir?
***
3- Elçilik açıklamanın devamında, tek taraflı olarak hazırladıkları“Hükümetlerarası
Anlaşma (HA) taslağı”nı 7 Nisan 2015 tarihinde kktc hükümetine
ilettiklerini ve kktc tarafından yazılı yanıt beklediklerini“birçok kere,
hükümet ve parti temsilcilerine hatırlat”tıklarını iddia ediyor.. Elçiliğin
iddia ettiği bu “taslak” yani elçilikten bugüne kadar yapılmış olan tek teklif,
bizim hükümetimize iletileli dokuz ay geçmiştir. Ancak hükümetimiz bu teklif
konusunda halkı bilgilendirmemiş, TC’ye de bir cevap vermemiş, aralık ayına
kadar süreci geçiştirmiştir. Elçiliğin iddiası budur. Hükümet buna yanıt
verecek mi?
***
4- Açıklamanın en vurucu paragrafı ise şudur: “kktc tarafı nihayet,
Aralık 2015 ayında bazı yazım değişiklikleri içeren karşı bir taslak metin sunmuş
ve bunun neticesinde 24-25 Aralık 2015 tarihlerinde kktc’de yapılan iki ülke
resmi heyetleri arasındaki görüşmelerin sonucunda, kktc makamlarının önerdiği
hususlar da anlaşmada yansıtılmak suretiyle ortak bir Hükümetlerarası Anlaşma
taslağı üzerinde mutabakata varılmıştır.”
Yani, Nisan 2015’te TC’den tek taraflı bir anlaşma taslağı hükümetimize
sunuluyor. 9 ay bu konuda hiçbir şey yapmayan hükümetimiz, Aralık ayının
sonunda iki ülke temsilcilerinin resmi toplantısında “ortak bir anlaşma
taslağı üzerine mutabakata varmıştır.”
Görünen ve
anlaşılan odur ki; CTP milletvekili Birikim Özgür hükümetin bir bakanı olarak
Elçilik tarafından yapılan öneriler ile ilgili müzakere yürütmüş ve hükümetin
onayına sunulmak üzere “ortak bir anlaşma taslağı”na imza atmıştır.
Bu anlaşma taslağının, bize “CTP PM TC’nin önerilerini reddetti” diye
sunulan anlaşma taslağı olduğu ise gün gibi ortada. Elçiliğin açıklamasından
anlaşılan ise, CTP PM’nin reddettiği şeyin; TC’nin teklifi değil, Birikim
Özgür’ün TC ile mutabık kaldığı metin olduğudur.
Kendi
milletvekili ve kendi bakanı tarafından onaylanmış olan bir şeyi reddeden CTP,
Kıbrıslı Türk halkına “TC’nin önerdiği metni reddeddik” diyerek yalan mı
söylemektedir?
***
5- Bu soruya da Elçilik cevap veriyor: “26 Aralık 2015 günü yapılan
CTP Parti Meclisi toplantısında, üzerinde TC ve KKTC heyetlerince mutabık
kalınan Hükümetlerarası Anlaşma taslağının görüşüldüğü ve varılan uzlaşmaya
karşı çıkıldığı öğrenilmiştir.”
Yani evet,
CTP PM’nin reddettiği şey, TC’nin önerileri değil; Birikim Özgürün imza koyduğu
mutabakat taslağıdır. Eğer öyle değilse, bunu hükümet bize açıklamalıdır…
Ve eğer mümkünse, bu açıklamayı yaparken, aslında TC’nin teklifini değil,
hükümetin resmen imza attığı bir mutabakat taslağını reddettikleri halde, bize
neden yalan söylediklerini de açıklamalıdırlar.
***
6- TC
Elçiliği kamuoyuna yaptığı açıklamada, neredeyse doğrudan bir şekilde; CTP PM
ile ilgili gazetelerden okudukları haberleri resmi bir yanıt kabul
etmediklerini, mutabakat taslağının hükümetler arası resmi toplantıda
hazırlandığını, cevabın da hükümetler arası resmi yollardan verilmesi
gerektiğini söylemektedir.
CTP kanaat önderlerinin çarpıttığı aşağıdaki cümle tam da bunu yansıtıyor: “Sözkonusu
toplantıyı takip eden günlerde basına yansıyan, “su konusunda Türkiye ile
görüşmelerden bir sonuca varılamadığı” yönündeki açıklama ve yorumlar gerçeği
yansıtmadığı gibi, kavram kargaşası yaratıcı niteliktedir. Esasen konunun, bu
aşamada doğru adresinin parti meclisi değil, Bakanlar Kurulu olduğu kamuoyunca
takdir buyurulacaktır.” Yani hükümet ciddiyeti taşıyan herhangi bir
hükümet gibi, yanıtı hükümetinizden bekliyoruz ve hala bir yanıt vermediğiniz
için, kendimizi yanıt almış saymıyoruz diyor Elçilik…
CTP’li parti yöneticileri ve medyadaki kanaat önderleri, bu açıklamayı
“parti meclisi kararının eleştirisi” gibi lanse etmeye çalışsa da, TC’nin
söylediği mealen gayet açıktır: “O kadar cesursanız mutabakatı
reddettiğinizi bize hükümet düzeyinde bildirin. Cevabınızı bekliyoruz…”
***
TC
Elçiliği’nin açıklamasından anladığımız kadarıyla neredeyse bir yıldır devam
eden bu krizin içeriği ile ilgili, Kıbrıslı Türk halkını hala bilgilendirmeyen
CTP-UBP hükümeti, sadece bilgi gizlemekle değil, bizi yanıltmaya çalışmakla da
lekelidir.
CTP
yöneticilerinin, partinin medya ve sosyal medyadaki kanaat önderlerinin,
bağımsız görünen CTP’siz entellektüellerin; halkı böyle açıkça kandırmaya
çalışan, şeffaflıktan, yataylıktan, demokrasiden nasibini almamış bir partiyi
ve onun hükümetini “koşulsuz bir şekilde desteklememizi” nasıl bekledikleri ise
hala merak konusudur.
***
TC Devletine
hükümetimizin veremediği yanıtı ise Kıbrıslı Türk biz devrimciler gönül
rahatlığı ile verebiliriz: Kıbrıslı Türk halkı söz konusu suyu hem yönetmeye
hem de işletmeye yeteneklidir. Ve size istediğiniz yanıtı bir türlü veremeyen
basiretsiz hükümetimizin yalpalayan tavrının nedeni; halkımızın bu konudaki
sarsılmaz iradesi ve kararlılığıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder