1 Kasım 2020 Pazar

Seçimler, Sonuçlar, Sorumluluklar

 Siyasal tarihimizde görülmemiş oranda gergin bir seçim sürecini geride bıraktık. Bugüne kadar tüm seçimlerimize müdahaleler olmuştu. Ancak bu seçimde şimdiye kadarki olayları kat kat geride bırakan şeyler yaşadık. Yüzleştiğimiz müdahaleleri “yalan, baskı, rüşvet ve hile” başlıkları altında toplayıp sayfalarca örneklemek mümkün...

Akıncı ve onu destekleyenlerle ilgili tonlarca yalan söylendi; güvencesiz insanlarımıza işi, maaşı, evi, ailesi üzerinden baskılar uygulandı; ihtiyaçlı ve apolitik kesimlere iş, maaş, arsa vs. vaatleri ile rüşvetler dağıtıldı ve ülkede olmayan kişiler adına oy kullanılarak hileler yapıldı. Tüm bunlar seçim sonuçlarının halk iradesini yansıtmadığının ispatıdır. Açıktır ki Ersin Tatar, kendinin veya partisinin gücü ile değil; Türkiye’nin maddi ve kurumsal kaynaklarını kontrol altında tutan AKP-MHP koalisyonu sayesinde cumhurbaşkanlığı makamına oturmuştur.

Tüm bunlara rağmen seçim sonuçlarının olumsuz niteliği biz devrimcileri karamsar bir siyasal pozisyona itmemelidir. Yaşananlar bilmediğimiz, öngörmediğimiz, beklemediğimiz şeyler değildir. Tam aksine yıllardan beridir söylediğimiz ve bu seçimde de yaşanacağını bildiğimiz olaylarla yüzleştik. Elbette hiç kimse bu kadar hoyrat, bu kadar utanmazca ve göstere göstere bir müdahaleyi beklemiyordu. Ancak unutmamalıyız ki müdahalenin şiddeti, iki temel sebepten kaynaklıdır: Birincisi Akıncı’nın hiçbir baskıya taviz vermeyen duruşu, ikincisi ise halkımızın Akıncı etrafında kenetlenme derecesidir.

Bağımsızlık Yolu, “Hükümete Değil Muhalefete Talibiz” başlıklı Genel Kurul kararında; ülkemizdeki gerçek iktidar odaklarının seçimle erişilen makamlar olmadığını vurgulamıştı. Mücadelemizin odağına seçimi değil sokağı koymamız ama toplumsal yaşamın hiçbir alanını da dışarda bırakmadan hareket etmemiz bu sebeptendir. Bu koşullarda zaten bildiğimiz olgular karşısında hayal kırıklığına kapılmak, tepkisel ve karamsar bir ruh haline düşmek yerine; siyasal çizgimize daha sıkı sarılarak öfkemizi bilememiz gerekir.
Devrimcilerin bu zorlu dönemdeki sorumluluğu, egemenlerin kullandığı yalan, baskı, rüşvet ve hile yöntemlerini boşa çıkarmaktır: Yalanların doğrusunu halka anlatacak araçları oluşturmalı, var olanları geliştirmeliyiz; baskılar karşısında kırılgan halk kesimlerini güçlendirmeli, dayanışma ağları ile desteklemeliyiz; maddi imkansızlıkları nedeniyle rüşvet ilişkileri içerisine giren kesimlerin sosyal bir devlette bulunması gereken haklara dair kazanımlar elde etmesi için mücadele etmeliyiz ve hem egemenlerin hilelerini yakalamak hem de tüm bunları yapabilmek için örgütlenmeliyiz. Kısacası eğitim, sağlık, ulaşım, barınma gibi temel haklara dair siyasal çizgimize dört elle sarılmak; özel sektörde sendikasız çalıştırılmanın yasaklanması talebimizi yükseltmek ve devrimci partimizi ülkenin en çok örgütlenmeye ihtiyaç duyan kesimlerine doğru genişleterek örgütlenmek önümüzdeki temel hedeflerdir.

Biz önceden de tüm bunları biliyorduk ve mücadelemizi salt seçim üzerine inşa etmiyorduk.  Seçimler bu görevlerin ne kadar doğru tespit edildiğini, ne kadar acil olduğunu, mücadelemizi yaşamın her alanına yaymadan sonuç almanın mümkün olmadığını bir kez daha ispatladı. Kuruluş bildirgemizde de vurguladığımız gibi; “O halde demek ki tam da şimdi devrimci bir siyasetle öne çıkma zamanıdır. Çünkü devrimci siyaset, eskinin tükendiği anlarda yeniyi yaratmanın tek olası yöntemidir. Kıbrıslı Türk halkının devrimcileri bu göreve taliptir.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder