İki aydır boğuştuğumuz başörtüsü tüzüğü halkın ana gündemi olmaya devam ediyor. Bu esnada başka gelişmeler de yaşanmıyor değil. Bunlar arasında bir tanesi var ki hem üzerine düşünmeye değer hem de gündemle bağlantısı da var!
Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümet
Sözcüsü Konstantinos Letimbiotis, hafta başında RIK’e yaptığı açıklamada bir
süreden beridir dedikodu olarak dolaşan söylentiyi doğruladı. Buna göre Kıbrıs
Cumhuriyeti, Türkiye’nin limanlarını kendi gemilerine açması karşılığında Türk “işadamlarına”
AB vizesi verilmesi önerisi yaptığını açıkladı.
AB bu öneriyi kabul eder mi, Türkiye bu doğrultuda hareket eder mi, onu zaman gösterecek. Bugüne kadarki pratiklerine baktığımızda söz konusu öneri AB için de Türkiye için de kabul edilebilirlik sınırlarında görünüyor. Yani hayata geçmesi mümkün.
***
Kıbrıs Cumhuriyeti makamlarının
resmi söylemine göre, KC’nin Kıbrıslı Türklerle bir sorunu yoktur. Kıbrıslı
Türkler devletin kurucu ortağıdırlar ve sorun Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarını
işgal etmiş Türkiye Cumhuriyeti’nden kaynaklanmaktadır!
Ama pratikte gördüğümüz bunun tam
tersidir. Kıbrıslı Türkler bırakın ortaklıktan kaynaklanan temsil ve idare
yetkilerini kullanmayı; devlet dairelerinde Türkçe yönerge bulmakta, mahkeme
kararlarını Türkçe olarak okumakta dahi zorlanmaktadırlar!
Kıbrıs Cumhuriyeti, adı
“Kıbrıslılık” olarak konmuş tek toplumlu ve tek dilli bir Kıbrıslı Elen
devletidir. Gerçekte olan budur. Üstelik bu durum 1974’ün çok daha öncesinden
beri bu şekildedir.
Dahası Kıbrıs Cumhuriyeti’nin
Türkiye limanları karşılığında Türk “iş adamlarına” AB vizesi teklifine
bakılırsa; KC’nin Türkiye ile de ilkesel bir sorunu yoktur!
Türkiye ile ilkesel bir sorunu
olsa, topraklarını işgal ederek “yatırım” yapan ve o yatırımlarda çalıştırmak
için “nüfus taşıyan” iş “adamlarına” AB vizesi ayarlamayı teklif eder miydi hiç
Kıbrıs Cumhuriyeti?
Kısacası Kıbrıs Cumhuriyeti’nin
AB’ye yaptığı teklif, bize onyıllardır anlatılanların hepsinin birer masal
olduğunu bir kez daha gün yüzüne çıkarmıştır!
Ne Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti
ile ilkesel bir sorunu vardır, ne de Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Türkiye ile! Her
iki devletin birbirleri ile sorunları ilkesel değil; stratejik, ticari,
konjontürel ve pazarlıkla çözülebilecek niteliktedir.
***
Sorun bizim bu durumu anlamamakta
ısrar etmemizdir! Kıbrıslı Türk halkının bir kesimi kendini Türk saymakta ve
Türkiye ile ilişkilerin ilkesel bir temele sahip olduğu yanılsamasından
kurtulamamaktadır. Bu ham bir hayalden başka bir şey değildir. Ve her gün
pratikte yanlışlanmaktadır.
Kıbrıslı Türk halkının başka bir
kesimi de kendini Kıbrıslı saymakta; ya Kıbrıs Cumhuriyeti’nde söz sahibi
olduğunu ya da Kıbrıs Cumhuriyeti ile ilişkilerin ilkesel bir temeli olduğu
yanılsamasından kurtulamamaktadır. Bu da en az diğeri kadar ham bir hayaldir ve
her gün pratikte yanlışlanmaktadır.
Nesnel çıkarlara yaslanmayan
hiçbir pratik süreç, ilkesel bir temele sahip olamaz! Ortak ilkeler de, ortak
çıkarlar üzerine kurulur! Kıbrıslı Türkleri halk yapan şey de, bu adada hem
Türkiye Cumhuriyeti’nden hem de Kıbrıs Cumhuriyeti’nden ayrı ve kendine ait
ortak çıkarları bulunmasıdır!
Kıbrıslı Türklerin ortak
çıkarının; adamızın yeniden birleştirilmesi ve iki halkın siyasal eşitliğine
dayalı bir federal devlette buluşmasından geçtiğini defalarca yazdık. Bu ortak
zeminin iki topluma da yer açan gerçek bir Kıbrıslılığa doğru ilerlemek için
şart olduğunu ve tek bir toplum tarafından gasp edilmiş şimdiki versiyonun
sadece bir karikatür olduğunu da yeri gelmişken söyleyelim.
***
Tüm bunların başörtüsü tüzüğü
gündemi ile bağlantısı nedir peki?
Esasında bir çocuk istismarı olan
tüzük; TC devleti tarafından yürütülen siyasal İslam projesi çerçevesinde
laikliğe bir saldırı olarak kurgulanmış durumdadır. Yani yeterince sağlam ve
tutarlı bir şekilde çocuk istismarına karşı çıkarsanız; laiklik ve siyasal
İslam bağlantısı üzerinden işin ucu TC devletine kendiliğinden varacaktır.
Bunun için bizim yapmamız gereken tek şey, konunun özüne sadık kalarak çocuk
istismarına itiraz etmekte ısrar etmektir!
Tayyip Erdoğan’ın bizi “haddini
bilmezlik”le suçlayıp “sıkılmamaya” karar vermesi tam da haftalardır
sarsılmayan bu istikrarlı duruşumuz nedeniyledir.
Tayyip Erdoğan’a uygun “sıkılama”
zeminini hazırlamak ve bizi odağımızdan saptırmak için de, adadaki işbirlikçisi
Ersin Bey’e görev verilmiştir. Bu nedenle Ersin Bey, çocuk istismarına karşı
çıkan halka “Kıbrıs Kıbrıslıların değildir” diye seslenmektedir.
Akıllarınca biz duymak
istedikleri şeyi söyleyip “Kıbrıs Kıbrıslılarındır” diyeceğiz. Böylece oluşmuş
geniş cephe dağılacak, konunun odağı değişecek ve siyasal İslam’ın laikliğe
saldırısı başarıya ulaşacak!
***
Oysa biz biliyoruz ki Kıbrıs, hiç
de Kıbrıslı Elen egemenlerinin tekeline aldığı “Kıbrıslı”lığın değildir. Kıbrıs
hem Türkiye Cumhuriyeti’ne hem de Kıbrıs Cumhuriyeti’ne göre sadece ve sadece “işadamlarınındır!”
Türk “işadamları” Kıbrıs’a
yaptıkları “yatırımlarla” zenginliklerine zenginlik katmakta, onların tatlı
kârları için bizim halkımız her geçen gün biraz daha yoksullaşmaktadır.
Kıbrıslı Elen “işadamları” da, Türkiye limanlarının kendilerine açılması
karşılığında Türk “işadamları”na AB vizesi teklif etmektedirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder