Baraka Kültür Merkezi olarak 1 Mayıs ve 1 Eylül tarihlerinin bizim için
özel bir anlama sahip olduğunu her zaman vurguladık. 1 Mayıs, emekçi/ezilen
sınıfların uluslararası birlik mücadele ve dayanışma günüdür. Ezilenler ve
onların safında mücadele edenlerin duyarsız kalamayacağı evrensel bir gündür 1
Mayıs. Oysa 1 Eylül tarihi ülkemizin özel koşulları gereği dünyanın pek çok
coğrafyasından farklı bir anlamlar bütününü barındırır bizim için.
Kuru bir
barışseverlik değildir 1 Eylül’de alanlarda olmanın anlamı. Günü kurtarmak veya
“rakiplere” çamur atmak için kullanılacak bir zemin olarak 1 Eylül, fazla uzun
yaşamaz. Eğer 1 Eylül yıllardır bu adanın en kitlesel eylemlerinin yapıldığı
bir tarihse, bunun nedeni; 1 Eylül’de barışgüçlerinin tüm yıl boyunca barışa
dönük ürün ve eylemlerini taçlandırdıkları bir festival mantığında alanlara
çıkmalarıdır.
Yıllardır 1 Eylül’de kendi pankartı ve sloganları ile tüm barış güçleri
hepbirlikte oldular. Yıl boyunca ortak veya ayrı mücadele yürüten tüm yapılar,
1 Eylül’de kendi renkleri ile alanlarda oldular. Ancak son 2 yıldır bu sürecin sekteye
uğradığını gözlemliyoruz. CTP’nin hükümetin büyük ortağı olması ile barış
güçleri içerden fethedilmiş oldu. Birçok örgüt, anlamsız bir bekleyiş içerisine
girerek halklar adına “birilerinin”, “biryerlerde” barışmasını ummaya başladı.
Hayaller, umutlar, dilekler iyidir, kişinin yaşama bağlı kalmasını sağlar.
Ancak, barış dilekler dileyerek, mektuplar yazarak, mumlar yakarak, adaklar
adayarak gerçekleşemez.
Baraka Kültür Merkezi olarak 2005 yılında, her yıl olduğu gibi bir
yürüyüş yapılmayacağını öğrenir öğrenmez, bizce çok anlamlı olan yürüyüş
geleneğinin devamını sağlamak üzere çalışmaya başladık. 3-4 gün gibi kısa bir
sürede kortejimizi oluşturarak alana çıktık. Barış bizim en değer verdiğimiz
değerlerimizden birisidir. Biz Kıbrıs’ta bir ilk olan Biradada Birarada film
projesini örgütlerken ülkemizde barışa yönelik söylem, dilek ve temenniden öte
somut bir iş ortaya koyduk. Kıbrıslı Elen ve Kıbrıslı Türk örgütlerin bağımsız
inisiyatifi ile oluşan Savaşa Hayır Koalisyonu çatısı altında gerçekleşen
milliyetçilik/şövenizm ve ayrılıkçılık karşıtı faaliyetlerimizle barış yönünde
samimi, somut adım atmak isteyen her kişi ve örgüte bir alternatif sunduk.
Mesele 1 Eylül’de yürümekten ibaret değildir elbette. Bir yıl boyunca bildiri
ve söylemin ötesinde hiçbirşey yapmayıp yalnızca 1 Eylül’de alanda olmak da ne
mümkün ne de anlamlıdır zaten. Bu çerçevede 2005 yılındaki yürüyüş bizim için
somut pratiğimizi alanda sergilemek, bir sonraki yıla güven ve moralle girmek
yönünde anlamlıydı. Yürüdük diye adaya barış gelmesini beklemiyorduk tabii. Ama
biz barışa doğru yürümek kararlılığımızı pekiştirmek, barışsever halk kitleleri
ile alanda buluşmak yönünde adımlar attık ve 1 Eylül’ü hep bu anlamda
algıladık.
2006 yılına gelindiğinde CTP ve bağlı örgütleri “doğanın boşluk kabul
etmeyeceğini” yaşayarak öğrenmiş bulunuyorlardı. Yıllarca “barış” söylemi
etrafında kitleleri mobilize edenler, kendileri koltuklarda oturuyor diye
kimsenin alanlara çıkmamasını bekleyemezlerdi. 2005 yılında bu böyle olmamıştı,
sembolik de olsa biz alandaydık ve üstelik barışı ondan bundan
beklemeyeceğimizi “barış bizlerin ellerindedir” diyerek haykırıyorduk. Bu
bağımsız tavır ve yalnız da olsa bağımsız hareket edebilme cesareti geriye
kalan barış güçleri için ciddi bir basınç yarattı, bunun meyvelerini de bu yıl
toplamaya başladık.
Evet uzun tartışmalar ve yorucu toplantılardan sonra adamızda ve
dünyada barış isteyen birçok örgütü alana çıkarmayı başaramadık. Ancak on
yıllardır bu adada barış için yürünen yolların, barış için atılan sloganların
samimi bir devamcısı olduğumuzu, geleneksel barış yürüyüşünü bir kez daha tekrarlayarak
göstermiş olduk.
Baraka ve Yeni Kıbrıs Partisi’nden oluşan kortej çağrıcısı örgütler
saat 17:00’dan itibaren Kuğulu Park’ta buluşmaya başladılar. Alanda Baraka
korosu tarafından şarkılar seslendirildi, Baraka aktivistlerince şiirler
okundu. YKP, Baraka ve eyleme destek veren Savaşa Hayır Koalisyonu’nun
pankartları açıldı. Bir saat kadar devam eden bu performansın ardından, Kuğulu Park’tan Saray Önü’ne kadar yüründü.
Yürüyüş boyunca “ayıya dayı demeyeceğiz”, “üslere el konsun İngiltere
defolsun”, “barış bizlerin ellerindedir”, “hayalden gerçeğe sınıf mücadelesi”, “Kıbrıs’ta
barış, Filistin’de hemen, Lübnan’da şimdi, barış hemen şimdi”, “son son son
işgallere son”, “Katil ABD işbirlikçi CTP”, “one solution revolution” ve
“bağımsız Kıbrıs bütün halklar kardeştir” şeklinde sloganlar atıldı. YKP
“Askersiz Lefkoşa” pankartını taşırken, Baraka “Barış Bizlerin Ellerindedir”
pankartı ile yürüdü. Kıbrıslı Elenler’in de Savaşa Hayır Koalisyonu pankartı
ardında yürüdükleri dikkat çekti. Saray Önü’nde Baraka ve YKP temsilcileri bildirilerini
okudular, Savaşa Hayır Koalisyonu’nun destek mesajı iletildi ve
Cumhurbaşkanlığı Sarayı güzergahından Kuğulu Park’a geri dönülerek eylem
sonlandırıldı. YKP ve Baraka’nın tarihi bir inisiyatif alarak gerçekleştirdiği
ve tarihsel mücadelenin sahiplenilerek devam ettirilmesi demek olan bu eylem
dışında 1 Eylül’de ülkemizde başka bir yürüyüş yapılmadı.
1 Eylül’ü başta söylediğimiz “örgütlerin tüm yıl boyunca barışa dönük
ürün ve eylemlerini taçlandırdıkları bir festival” mantığı ile anladığımız zaman,
çeşitli örgütlerin 1 Eylül’deki tavrı onların yıl boyunca yaptıkları ve bundan
sonra yapmayı planladıkları çerçevesinde anlaşılabilir.
Bu Memleket Bizim Platformu, Papadopulos, Talat ve BM’ye mektup vererek
barışı kimlerden umduklarını ve kendi kendilerine biçtikleri rolü gösterirken,
mumlar yakıp bir adak adamadığı kalan gençlerimiz “barış”tan ve “mücadele”den
abilerinden farklı bişey anlamadıklarını gösteriyorlardı. Gençliğin meşru,
bağımsız, fiili eyleminden barış tanrısına mum yakan inanmışlar kategorisine bu
hızlı dönüşüm şaşırtıcı da olsa, ortak toplantılarda “Katil ABD İşbirlikçi CTP”
sloganı atılırsa olacak olanlara dair verilen gözdağları acı gerçeğin ifadesiydi.
Baraka Kültür Merkezi olarak alana çıkılmamasını, yürüyüş yapılmamasını
“barış istememenin göstergesi” olarak anlamadık ve öyle anlamıyoruz. Bizce
pratikte ortaya çıkan farklılıklar, yönteme dair farklılıkların yansımasıdır.
Barış’ı birilerinden uman, ümit eden ve kendi fiili eylemini küçümseyen (mum,
mektup) bir anlayış tabii ki eylem yapamazdı. Kime karşı ve kim olarak eylem
yapacaktı ki? Bunun yerine Brüksel koridorlarında oluşacak yeni bir insiyatif
talep edilmesi (mektup) veya umulması (mum) tabii ki bu anlayışa uygundur. Öte
yandan ne kadar eleştirilse de kitlenin ve kitlenin şimdilik takip etmekte
olduğu örgütün (CTP) çizdiği sınırların dışına çıkıp alana inmek de bazılarına
gerçekçi gelmeyecek ve kuru bir bildiri veya bir iki gazete manşeti ile durumu
idare etmek bir eylem anlayışı olarak gelenekselleşecektir. Barışa giden yolu halkın
mücadelesinin değil oylarının tayin edeceğine inanmış bu bürokratik anlayış
barış için bildiri yazmanın ötesine geçip bu toplumun dinamiklerine ulaşma
çabasını küçümseyecektir elbette. Yoksa “ortak pankart olsun”, “falanca slogan
atılmasın” veya “bizim yazdığımız antiemperyalist program tartışılsın” gibi
gerekçeler, gerekçenin ötesinde bir anlama sahip olamaz.
1 Eylül Günü bildiri yayınlamak, mum yakmak ve mektup vermek dışında
sadece YKP, Baraka ve Savaşa Hayır Koalisyonu yürüyüş gerçekleştirmiştir. Bu
yürüyüş birçok anlamda olumluluklar barındırmaktadır. Bir kere tüm örgütlerin
“keşke birlikte hareket edebilseydik” yollu söylemlerinin yerine bu üç yapı
gerçekten de birlikte hareket edebilmişlerdir. Farklı renklerine, farklı
duruşlarına rağmen birbirlerini oldukları gibi kabul ederek ortak iş
yapabilmişlerdir. Birlikte hareket için şart koşmak yerine kendi pankartı ve sloganı
ile alana inebilenlerin birlikte de hareket edebileceği görülmüştür. Öte yandan
bu yürüyüş yıllardan beridir ülkemizde gerçekleşen 1 Eylül kortejlerinin
devamlılığını sağlayarak geçmiş mücadelenin takipçisinin, devamcısının kim
olduğunun da göstergesi olmuştur. Barıştan söz edenler mumlarını, mektuplarını,
bildirirlerini iki halkın temsilcileri ile hayata geçiremiyorken; Kıbrıslı Türklerin
ve Kıbrıslı Elenlerin birlikte olduğu tek etkinlik de bu yürüyüş oluyordu. Öte
yandan 2005 yılına göre çok daha fazla örgütün çok daha aktif olması, yürümek
kararlılığı gösterenlerin barış yönünde oluşturduğu basıncın etkisiydi ve bu da
geçtiğimiz yıla göre bir olumluluktu. Özellikle BMBP’nin yürüyüş yapamasa da en
azından sokağa çıkarılması başarı olarak görülebilir.
Son olarak gerek YKP gerekse Baraka olarak biz, çok daha fazla insanı
mobilize edebileceğimiz bu eylemi sembolik bir katılımla ve 50-60 kişiyle
sınırlandırarak bir olumsuzluğa neden olduk. Bir sonraki yıla ne olursa olsun
yürümek kararlılığımız ve tüm yılın çalışmalarını taçlandıracak bir festival
mantığı ile yüklenirsek, hem katılımı hem de başka örgütlerin kararlılığını
arttıracak sonuçlar elde edebiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder