1 Temmuz 2008 Salı

“Grev” Var, Grev Var!



Kıbrıs Türk Orta Eğitim Öğretmenler Sendikası’nın (KTOEÖS) mayıs ayı içerisinde gerçekleştirdiği grevler, Kıbrıs Türk halkını birçok bakımdan etkilemiş ve sendikacılık, eğitim, siyaset, grev gibi onlarca konuda çeşitli tartışmalara vesile olmuştur. Biz bu yazıda, söz konusu grevleri ve yarattığı tartışmaları değerlendirirken konuya toplumsal muhalefet ve Kıbrıs Türk halkının bütünsel çıkarları perspektifinden bakacağız.

Grev kararının alındığı günlere gelinirken Kıbrıs Türk toplumsal muhalefeti ciddi bir ivme yakalamış durumdaydı. Kıbrıs Barış Platformu içerisinde birlikte hareket eden KTÖS (Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası) ve KTOEÖS’ün kararlı tavrı sonucunda geçtiğimiz yıl “CTP aleyhine slogan attırmam” diyen ‘partili sendikacılar’la yollar ayrılmış, hükümetin organize ettiği kutlamaların iki katı ve çok daha coşkulu bir kitle ile 1 Mayıs alanına girilmişti. 1 Mayıs sonrasında oluşan zafer havası ile birlikte emek güçleri, neo-liberal CTP hükümetinin karşısında yıllardan sonra ilk kez savunma değil saldırı pozisyonuna geçebilecek bir moral donanım içerisindeydiler. Üstelik hamle avantajı gerçekten de emek güçlerinin elinde gibi görünüyordu. Çünkü, birkaç aydan beridir Lefke Avrupa Üniversitesi’nde örgütlenme çabalarını sürdüren KTOEÖS, Lefke bölgesinde CTP milletvekillerini bile kapsayan yaygın bir onay alarak toplumsal meşruiyetini pekiştirmiş, şimdi tüm diğer sendikal yapıları etrafında toplayan bir çekim merkezi haline gelmekte idi. Bu mücadelede, başta KTÖS olmak üzere neredeyse tüm sendika, sol-parti ve demokratik kitle örgütleri LAÜ’deki sendikalaşmayı destekliyor, burada elde edilecek bir kazanımın tüm üniversitelerde sendikalaşmanın yolunu açacak bir kar makinesi işlevi göreceğini, üstelik CTP’nin “ben bilirim”ci tavrına ciddi bir tokat olacağını hissediyordu. KTÖS, hiç çekinmeden LAÜ sürecinde KTOEÖS’e destek vererek Lefke bölgesindeki okullarda bir günlük dayanışma grevi ilan etmişti. 1990’lı yıllardan bu yana defalarca ispatlandığı gibi; bu iki ilerici sendika ne zaman yanyana gelip birlikte hareket etmeye başlasa, egemenlerin uykularını kaçıracak bir potansiyel açığa çıkmaktaydı. CTP’nin neo-liberal uygulamaları karşısında LAÜ’yü bir kale haline getirmek ve tek yumruk olup hükümetin suratında patlamak, yapılması gereken net ve açık iş idi... Ancak ne yazık ki böyle olmadı.
11 Mayıs 2008 tarihinde basına bir açıklama yapan KTOEÖS Yönetimi “örgütlü olduğu tüm ana okul, ilkokul, ortaokul, lise, meslek lisesi, Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı, İngilizce Dil Eğitim Merkezi, Atatürk Öğretmen Akademisi ve Lefke Avrupa Üniversitesi’nde grev uygulayacağını” duyurdu. Grevin gerekçesi ise “hükümetin LAÜ’de toplu sözleşmeye imza koymaması ve Öğretmenler Yasası’ndaki kıdemli öğretmen tefsirini içeren 25’inci maddenin kaldırılmış olması” olarak açıklandı. Bu karar açıkça LAÜ bombasının fitilini ateşlemek amacıyla alınmıştı. Ancak birçok yönden sorunlu bir stratejiye ve yanlış uygulamaya dayanan karar, sonuçta olduğu gibi geri tepti.
Öncelikle, sadece KTOEÖS için değil Kıbrıs Türk halkının tüm devrimci-ilerici-demokrat çevreleri için can alıcı önemdeki LAÜ sürecine dair geliştirilecek böylesi bir manevra ile ilgili olarak, KTOEÖS üyesi öğretmenler dahil hiçkimse bilgilendirilmemişti. Üstelik ister kabul etsinler ister kabul etmesinler stratejik müttefik konumundaki KTÖS ve KTOEÖS arasındaki kanayan yara; ilkokul öğretmenlerinin hangi sendikanın örgütlenme alanına girdiği tartışması, tamamen gereksiz, yersiz, zamansız ve özensizce gündeme getiriliyordu. Tarihsel olarak KTÖS ilkokul öğretmenlerinin, KTOEÖS ise orta ve lise öğretmenlerinin sendikasıdır. KTÖS kendi sendikal örgütlenme anlayışı gereği ilkokul öğretmenleri dışında üye yazmazken, KTOEÖS ise iş kolu sendikacılığını savunduğu iddiasıyla ilkokul öğretmenlerini de üye yazmaktadır. KTOEÖS’de örgütlü 50-60 kadar sağ görüşlü ilkokul öğretmeni dışındaki tüm ilkokul öğretmenleri ise KTÖS’de örgütlüdür. İşkolu sendikacılığı ve işyeri sendikacılığı tartışması bambaşka bir bağlamın konusuyken, hiçbir ilgisi olmayan bir zeminde bu konuyu gündeme getiren KTOEÖS, anında KTÖS tarafından kınanmıştır. KTÖS, ilkokul öğretmenlerinin greve çıkmayacağını ve ilkokullarda örgütlü sendikanın kendileri olduğunu duyurduğunda, hem bir dayanışma grevinin gerçekleşmeyeceği netleşiyor, hem de hükümetin gazetesi “Yenidüzen” zevkten dörtköşe bir şekilde bu açıklamayı manşete taşıyordu. Bunun sonucunda KTOEÖS, tamamen kendi yöneticilerinin öngörüsüzlüğü ve stratejik müttefikinin hassasiyetlerine kıymet vermeyen yaklaşımı sonucunda, büyük bir destekten mahrum kalıyordu. Bir iki küçük sendikanın destek açıklaması ise “grev gerekçesinin ne olduğu”na ilişkin tartışma içerisinde boğulup gitti.
Grev gerekçesi ne idi? KTOEÖS’ün ilk yaptığı açıklama iki ayak üzerine oturuyordu: LAÜ ve Kıdemli Öğretmen Tefsiri. Kıdemli Öğretmen Tefsiri denen olgu öylesine karmaşık, öylesine hukuksal yorum labirentlerinde dolaşan bir konuydu ki, bununla ilgili hükümetin getirdiği suçlamalar ve kamuoyunun anlama çabalarına yanıt vermekle boğuşan KTOEÖS Yönetimi süreç içinde LAÜ konusunu kendisi bile unutuverdi.
2005 yılında imzalanmış olan protokol gereği bareminin tavanına gelmiş olan öğretmenlere Kıdemli Öğretmen tahsisatı olarak kademe ilerlemesi verilmekteydi. Ancak gene aynı protokolde bu tahsisatın emekliliğe yansımaması da öngörülüyordu. 2006 yılında sendikanın talebi üzerine bu uygulamanın değiştirilmesi ve yerine 20 yıllık öğretmene “B Öğretmen”, 25 yıllık öğretmene “A Öğretmen” statüsü kazandırılarak kademe ilerlemesi verilmeye devam edilmesi karara bağlanmıştı. Üstelik bu yeni uygulama ile sadece Kıdemli Öğretmen statüsü kaldırılarak yerine A ve B Öğretmen statüleri getirilmiyor; söz konusu kademe ilerlemeleri artık emeklilik maaşına da yansıyacak şekilde düzenleniyordu. Her anlamda öğretmenin haklarını ileriye götüren bu uygulamanın yasaya yazılış şekli net ve anlaşılır olmadığından on bir tane öğretmenin maaşının hesaplanması sırasında bazı hatalar olmuş, sendika da bu hataları, “yasadan kıdemli öğretmen tefsirinin kaldırılmış olmasına” bağlamıştı. İşte grev gerekçesi buydu...
Grev kararının alınması üzerine; hükümet söz konusu öğretmenlerin eksik ödenen maaşlarını anında ödeyerek bir yanlışlık yapıldığını duyurdu. Aynı açıklamada hükümet, Kıdemli Öğretmen tefsirinin kaldırılarak yerine A ve B Öğretmen tanımlarının getirildiğini, bu uygulama ile eskiden emekli maaşlarına yansımayan artışların artık emekli maaşlarına da yansıyacağını ve bazı öğretmenlerin maaşlarının eksik yatmasının bir yanlışlık olduğunu söylüyordu. Ancak sendika, yanlış uygulama düzeltildiği halde, ısrarla yasal düzenlemenin netleştirilmesini talep ederek, bir hak ilerlemesi değil hak gerilemesi olduğu iddiasını savunmaya başlayınca, artık LAÜ’de sendikalaşma konusu hiçbir şekilde gündeme gelmez oldu. Hatta hükümet yetkilileri ortada bir hak gerilemesi olmadığını gösteren her açıklamalarından sonra, “sendika bunu mazeret yapıyor esas konu LAÜ’dür” diyerek, savunmadan saldırıya geçmeye bile başladı. Böylece konu LAÜ ekseninden hızla uzaklaşmış oldu. Kamuoyu artık; “Kıdemli Öğretmen nedir?”, “A Öğretmen nedir?” “Yasa nasıl yazıldı?” “Hangi yorum doğrudur?” gibi konuları tartışmaya başlamıştı...
KTÖS’ün desteğini daha baştan kaybeden, LAÜ konusunu artık gündeme bile getirmeyen ve Kıdemli Öğretmen tefsiri ile ilgili konuyu üyelerine bile anlatamayan KTOEÖS yönetimi, toplumun tüm kesimlerinden yükselmeye başlayan homurtulara kulaklarını tıkayarak greve devam kararını her gün yinelemeye başladı. Mayıs ayının ortaları geçildiğinden eğitim döneminin sonuna da yaklaşılmıştı. CTP kodamanları her zamanki gibi belden aşağı çalışarak, önce savunma pozisyonuna ittiği sendikayı, iki cephede daha sıkıştırmaya başladı: Eğitimin diğer özneleri (veliler ve öğrenciler) ve 19 Mayıs!
Sendikanın anlamsız bir şekilde ve sürekli olarak görmezden gelme alışkanlığına sahip olduğu lise öğrencileri, tek tek okullarda eylemler düzenlemeye başladı. Hükümet, öğrencileri eğitimde grev yapılmasına karşı “eğitim hakkımız engelleniyor” temelinde toparlamaya çalıştı ancak açıkça başarısız oldu. CTP’li veliler genel olarak ikiye ayrılır, CTP yöneticileri ve CTP üyeleri! CTP yöneticilerinin çocukları çoğunlukla paralı özel okullarda okuduklarından bu sürece müdahil olamadılar. CTP üyelerinin çocuklarının büyük çoğunluğu ise işçi ve memur çocuklarıdırlar. Bu gençler doğru bir refleks göstererek “eğitimde grev olmaz” söylemini bayraklaştırma teklifini reddettiler. Yer yer bu sloganların duyulduğu doğrudur. Ancak liselilerin eylemlerine damgasını vuran talep sendikayı değil Eğitim Bakanlığı’nı hedef alan “madem ki bakanlık sendika ile uzlaşamıyor sınavları iptal etsin” talebi oldu. Bu talep öylesine ciddi bir kitlesellikte yankı buldu ki, sonuçta Bakanlık sınavları iptal etmek zorunda kaldı. Diğer yandan veliler de örgütlenmeye ve arabuluculuk yapmaya çalıştılar. Daha çok hükümete yakın açıklamalar yapan velilerin söylemleri grev hakkını tartışmaya daha hevesli olduklarını gösteriyordu. Ancak sonuçta eğitimin tek öznesinin öğretmenler ve onlar adına sendika olmadığı; veliler ve çok daha fazla öğrencilerin de dikkate alınması gerektiği açıkça ortaya çıktı. KTOEÖS, daha önce de öğrencileri özne kabul etmeyen, eylemlerini öğrenciler ile eşit ilişki üzerinden kurgulamayan, otoriter tarzı nedeniyle tarafımızdan eleştirilmişti. Ancak ne yazık ki geçmiş deneyimlerden ders çıkarılmadığı bir kez daha görülmüş oldu...
19 Mayıs cephesinde ise olaylar tam bir trajediye dönüştü. Grevler nedeniyle 19 Mayıs provaları da yapılamamaktaydı. Bunun üzerine sözde milliyetçilik karşıtı CTP, yaygarayı bastı: “KTOEÖS’ün amacı 19 Mayıs’ı yaptırmamaktır!” Sonuçta 19 Mayıs kutlamaları, Bakanlığın inisiyatifi ile öğretmenler by-pass edilerek yapıldı. Ancak bir kez geri çekilmeye başlayınca bunun nerelere varacağının ibretlik bir göstergesi olarak KTOEÖS, 19 Mayıs günü “Atatürk’e Saygı Yürüyüşü” düzenledi. Üstelik 19 Mayıs kutlamalarına katılmayan beden eğitimi öğretmenlerini ortada bırakan sendika başkanı, “sendikamız bugün grevde değildir, beden eğitimi öğretmenleri asker kendilerini fırçalamasın diye kutlamalara kendi inisiyatifleri ile katılmamıştırlar” diyerek kendi üyesi olan beden eğitimi öğretmenlerini resmen hedef gösterdi. Hiçbir örgüt bilinci, hukuğu veya etiğine yakışmayan bu açıklama sendikacılık tarihimize kara bir leke olarak geçti.
Mayıs ayının ilk haftasındaki muhalif enerji ve dinamizm, aynı ayın son haftasında sendikalar arası bölünme, hükümetin stratejik üstünlüğü, LAÜ konusunun gündemden düşmesi, öğrenciler ve veliler tarafından dışlanmış ve kendi üyesine bile derdini anlatamayan bir sendika yönetimi manzarasına dönüşüvermişti. Hükümet, sendikayı yeterince yıpratmış olduğuna, muhalif dinamizmi yeterince örselediğine ve karşıtı unsurların hertürlü inisiyatifi kaybettiğine kanaat getirerek artık sürece son noktayı koyabilirdi: “Yaramaz ve mızıkçı” sendika yönetimine “büyüklük” gösteren CTP, zaten var olan uygulamayı ve zaten var olan ancak yanlış yoruma açık düzenlemeyi daha açık bir şekilde yasaya yazmaya söz verdi. Grev fonlarını tüketen, toplumsal meşruluğunu tamemen yitiren ve meteliğe kurşun atar hale gelen sendika da grevi kaldırdı! En başta grev gerekçesi olarak sunulan “LAÜ’deki toplu sözleşme konusunun çözümlenmediği” gerçeğini ise kimse gündeme getirmedi. Grev biterken, 1 Mayıs meydanını dolduran kitlelerin daha 4 hafta önceki hükümet karşıtı coşkusu, sanki yıllar önce gerçekleşmiş bir zaferin anısı kadar uzakta kalmıştı.
Bu sürecin sonunda; Kıbrıs Türk halkı içerisinde bulunan en kitlesel, en güçlü ve en meşru odaklardan biri olan KTOEÖS’nın yönetimi, ne yazık ki sadece kendine ve öğretmenin statüsüne değil, Kıbrıs Türk halkının mücadele azmine de ciddi bir darbe indirmiştir. Ancak KTOEÖS üyelerinin sendikalarını yalnız bırakmayan ve örgütlü bilince sonuna kadar güvenen disiplinli tavrı, her türlü övgünün ötesindedir. KTOEÖS üyeleri, sendikalarının grev kararına sonuna kadar uymuş, greve çok yüksek bir katılımla iştirak etmişlerdir. Sendikal örgütlülüğün öğretmenin en önemli gücü olduğunun ve bu örgütlülüğü kaybederlerse başka hiçbirşey kazanma şansları olmadığının bilinciyle, sendikalarının etrafında sıkı sıkıya kenetlenen öğretmenler, hem kendi yöneticilerine hem de geriye kalan tüm halk kitlelerine ciddi bir ders vermişlerdir. Bu grevden geriye kalan en önemli ders budur. Böylesi bir inanç ve irade ile donanmış bir kitleye yöneticilik yapan insanların ise, hissetmesi gereken sorumluluk çok çok daha fazladır.
Açık ve net bir şekilde görülmüştür ki, öğretmeni bilgilendirmeyi, öğrenciyi ve veliyi ise eğitimdeki eşit özneler olarak görmeyi savsaklanamayacak bir görev telakki etmek gerekir. Açık ve net bir şekilde görülmüştür ki stratejik ittifakları görmezden gelerek yola çıkmak sadece KTOEÖS veya KTÖS’e değil, tüm emek güçlerine zararı olacak bir yaklaşımdır. Açık ve net bir şekilde görülmüştür ki, emek güçleri mücadelelerini dolayımlar üzerinden değil tartışmasız hedefler üzerinden yürütmelidirler. LAÜ mücadelesine destek olacak diye her türlü kazanımı berhava etmek hiçkimsenin hakkı değildir.
Şimdi yapılması gereken bu dersleri tartışmak, bilgi dağarcığımıza eklemek ve LAÜ’de hala devam eden sendikalaşma mücadelesinde KTOEÖS’ün yanında saf tutmaktır. KTOEÖS orta eğitimde örgütlü öğretmenlerin kollektif beynidir, Kıbrıs Türk halkının ise gözbebeğidir. Mücadelemiz, zafere ulaşmadan önce, doğruların bulunması için elbette bazı yanlışlardan geçecektir. Önemli olan hatalarımızın üstünü örtmemek ve onlardan öğrenmektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder