Kıbrıs Türk Orta Eğitim Öğretmenler Sendikası’nın (KTOEÖS) mayıs
ayı içerisinde gerçekleştirdiği grevler, Kıbrıs Türk halkını birçok bakımdan
etkilemiş ve sendikacılık, eğitim, siyaset, grev gibi onlarca konuda çeşitli
tartışmalara vesile olmuştur. Biz bu yazıda, söz konusu grevleri ve yarattığı
tartışmaları değerlendirirken konuya toplumsal muhalefet ve Kıbrıs Türk
halkının bütünsel çıkarları perspektifinden bakacağız.
Grev kararının alındığı günlere gelinirken Kıbrıs Türk
toplumsal muhalefeti ciddi bir ivme yakalamış durumdaydı. Kıbrıs Barış
Platformu içerisinde birlikte hareket eden KTÖS (Kıbrıs Türk Öğretmenler
Sendikası) ve KTOEÖS’ün kararlı tavrı sonucunda geçtiğimiz yıl “CTP aleyhine slogan attırmam” diyen ‘partili
sendikacılar’la yollar ayrılmış, hükümetin organize ettiği kutlamaların iki
katı ve çok daha coşkulu bir kitle ile 1 Mayıs alanına girilmişti. 1 Mayıs
sonrasında oluşan zafer havası ile birlikte emek güçleri, neo-liberal CTP
hükümetinin karşısında yıllardan sonra ilk kez savunma değil saldırı
pozisyonuna geçebilecek bir moral donanım içerisindeydiler. Üstelik hamle
avantajı gerçekten de emek güçlerinin elinde gibi görünüyordu. Çünkü, birkaç
aydan beridir Lefke Avrupa Üniversitesi’nde örgütlenme çabalarını sürdüren
KTOEÖS, Lefke bölgesinde CTP milletvekillerini bile kapsayan yaygın bir onay
alarak toplumsal meşruiyetini pekiştirmiş, şimdi tüm diğer sendikal yapıları
etrafında toplayan bir çekim merkezi haline gelmekte idi. Bu mücadelede, başta
KTÖS olmak üzere neredeyse tüm sendika, sol-parti ve demokratik kitle örgütleri
LAÜ’deki sendikalaşmayı destekliyor, burada elde edilecek bir kazanımın tüm
üniversitelerde sendikalaşmanın yolunu açacak bir kar makinesi işlevi
göreceğini, üstelik CTP’nin “ben bilirim”ci tavrına ciddi bir tokat olacağını
hissediyordu. KTÖS, hiç çekinmeden LAÜ sürecinde KTOEÖS’e destek vererek Lefke bölgesindeki
okullarda bir günlük dayanışma grevi ilan etmişti. 1990’lı yıllardan bu yana
defalarca ispatlandığı gibi; bu iki ilerici sendika ne zaman yanyana gelip
birlikte hareket etmeye başlasa, egemenlerin uykularını kaçıracak bir
potansiyel açığa çıkmaktaydı. CTP’nin neo-liberal uygulamaları karşısında
LAÜ’yü bir kale haline getirmek ve tek yumruk olup hükümetin suratında patlamak,
yapılması gereken net ve açık iş idi... Ancak ne yazık ki böyle olmadı.
11 Mayıs 2008 tarihinde basına bir açıklama yapan KTOEÖS
Yönetimi “örgütlü olduğu tüm ana okul,
ilkokul, ortaokul, lise, meslek lisesi, Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı,
İngilizce Dil Eğitim Merkezi, Atatürk Öğretmen Akademisi ve Lefke Avrupa
Üniversitesi’nde grev uygulayacağını” duyurdu. Grevin gerekçesi ise “hükümetin LAÜ’de toplu sözleşmeye imza
koymaması ve Öğretmenler Yasası’ndaki kıdemli öğretmen tefsirini içeren 25’inci
maddenin kaldırılmış olması” olarak açıklandı. Bu karar açıkça LAÜ bombasının fitilini ateşlemek
amacıyla alınmıştı. Ancak birçok yönden sorunlu bir stratejiye ve yanlış
uygulamaya dayanan karar, sonuçta olduğu gibi geri tepti.
Öncelikle, sadece KTOEÖS için değil Kıbrıs Türk halkının tüm
devrimci-ilerici-demokrat çevreleri için can alıcı önemdeki LAÜ sürecine dair
geliştirilecek böylesi bir manevra ile ilgili olarak, KTOEÖS üyesi öğretmenler
dahil hiçkimse bilgilendirilmemişti. Üstelik ister kabul etsinler ister kabul
etmesinler stratejik müttefik konumundaki KTÖS ve KTOEÖS arasındaki kanayan
yara; ilkokul öğretmenlerinin hangi
sendikanın örgütlenme alanına girdiği tartışması, tamamen gereksiz, yersiz,
zamansız ve özensizce gündeme getiriliyordu. Tarihsel olarak KTÖS ilkokul
öğretmenlerinin, KTOEÖS ise orta ve lise öğretmenlerinin sendikasıdır. KTÖS
kendi sendikal örgütlenme anlayışı gereği ilkokul öğretmenleri dışında üye
yazmazken, KTOEÖS ise iş kolu sendikacılığını savunduğu iddiasıyla ilkokul
öğretmenlerini de üye yazmaktadır. KTOEÖS’de örgütlü 50-60 kadar sağ görüşlü
ilkokul öğretmeni dışındaki tüm ilkokul öğretmenleri ise KTÖS’de örgütlüdür. İşkolu sendikacılığı ve işyeri
sendikacılığı tartışması bambaşka bir bağlamın konusuyken, hiçbir ilgisi
olmayan bir zeminde bu konuyu gündeme getiren KTOEÖS, anında KTÖS tarafından
kınanmıştır. KTÖS, ilkokul öğretmenlerinin greve çıkmayacağını ve ilkokullarda
örgütlü sendikanın kendileri olduğunu duyurduğunda, hem bir dayanışma grevinin gerçekleşmeyeceği
netleşiyor, hem de hükümetin gazetesi “Yenidüzen” zevkten dörtköşe bir şekilde
bu açıklamayı manşete taşıyordu. Bunun sonucunda KTOEÖS, tamamen kendi
yöneticilerinin öngörüsüzlüğü ve stratejik müttefikinin hassasiyetlerine kıymet
vermeyen yaklaşımı sonucunda, büyük bir destekten mahrum kalıyordu. Bir iki küçük
sendikanın destek açıklaması ise “grev
gerekçesinin ne olduğu”na ilişkin tartışma içerisinde boğulup gitti.
Grev gerekçesi ne idi? KTOEÖS’ün ilk yaptığı açıklama iki
ayak üzerine oturuyordu: LAÜ ve Kıdemli
Öğretmen Tefsiri. Kıdemli Öğretmen Tefsiri denen olgu öylesine karmaşık,
öylesine hukuksal yorum labirentlerinde dolaşan bir konuydu ki, bununla ilgili
hükümetin getirdiği suçlamalar ve kamuoyunun anlama çabalarına yanıt vermekle
boğuşan KTOEÖS Yönetimi süreç içinde LAÜ konusunu kendisi bile unutuverdi.
2005 yılında imzalanmış olan protokol gereği bareminin
tavanına gelmiş olan öğretmenlere Kıdemli Öğretmen tahsisatı olarak kademe ilerlemesi
verilmekteydi. Ancak gene aynı protokolde bu tahsisatın emekliliğe yansımaması da öngörülüyordu. 2006 yılında sendikanın
talebi üzerine bu uygulamanın değiştirilmesi ve yerine 20 yıllık öğretmene “B
Öğretmen”, 25 yıllık öğretmene “A Öğretmen” statüsü kazandırılarak kademe
ilerlemesi verilmeye devam edilmesi karara bağlanmıştı. Üstelik bu yeni
uygulama ile sadece Kıdemli Öğretmen statüsü kaldırılarak yerine A ve B Öğretmen
statüleri getirilmiyor; söz konusu kademe ilerlemeleri artık emeklilik maaşına da yansıyacak şekilde
düzenleniyordu. Her anlamda öğretmenin haklarını ileriye götüren bu uygulamanın
yasaya yazılış şekli net ve anlaşılır olmadığından on bir tane öğretmenin
maaşının hesaplanması sırasında bazı hatalar olmuş, sendika da bu hataları, “yasadan
kıdemli öğretmen tefsirinin kaldırılmış olmasına” bağlamıştı. İşte grev
gerekçesi buydu...
Grev kararının alınması üzerine; hükümet söz konusu
öğretmenlerin eksik ödenen maaşlarını anında ödeyerek bir yanlışlık yapıldığını
duyurdu. Aynı açıklamada hükümet, Kıdemli Öğretmen tefsirinin kaldırılarak
yerine A ve B Öğretmen tanımlarının getirildiğini, bu uygulama ile eskiden
emekli maaşlarına yansımayan artışların artık emekli maaşlarına da
yansıyacağını ve bazı öğretmenlerin maaşlarının eksik yatmasının bir yanlışlık
olduğunu söylüyordu. Ancak sendika, yanlış uygulama düzeltildiği halde, ısrarla
yasal düzenlemenin netleştirilmesini
talep ederek, bir hak ilerlemesi değil hak gerilemesi olduğu iddiasını
savunmaya başlayınca, artık LAÜ’de sendikalaşma konusu hiçbir şekilde gündeme
gelmez oldu. Hatta hükümet yetkilileri ortada bir hak gerilemesi olmadığını
gösteren her açıklamalarından sonra, “sendika bunu mazeret yapıyor esas konu
LAÜ’dür” diyerek, savunmadan saldırıya geçmeye bile başladı. Böylece konu LAÜ ekseninden
hızla uzaklaşmış oldu. Kamuoyu artık; “Kıdemli Öğretmen nedir?”, “A Öğretmen
nedir?” “Yasa nasıl yazıldı?” “Hangi yorum doğrudur?” gibi konuları tartışmaya
başlamıştı...
KTÖS’ün desteğini daha baştan kaybeden, LAÜ konusunu artık
gündeme bile getirmeyen ve Kıdemli Öğretmen tefsiri ile ilgili konuyu üyelerine
bile anlatamayan KTOEÖS yönetimi, toplumun tüm kesimlerinden yükselmeye
başlayan homurtulara kulaklarını tıkayarak greve
devam kararını her gün yinelemeye başladı. Mayıs ayının ortaları
geçildiğinden eğitim döneminin sonuna da yaklaşılmıştı. CTP kodamanları her
zamanki gibi belden aşağı çalışarak, önce savunma pozisyonuna ittiği sendikayı,
iki cephede daha sıkıştırmaya başladı: Eğitimin diğer özneleri (veliler ve
öğrenciler) ve 19 Mayıs!
Sendikanın anlamsız bir şekilde ve sürekli olarak görmezden
gelme alışkanlığına sahip olduğu lise
öğrencileri, tek tek okullarda eylemler düzenlemeye başladı. Hükümet,
öğrencileri eğitimde grev yapılmasına karşı “eğitim hakkımız engelleniyor” temelinde toparlamaya çalıştı ancak
açıkça başarısız oldu. CTP’li veliler genel olarak ikiye ayrılır, CTP
yöneticileri ve CTP üyeleri! CTP yöneticilerinin çocukları çoğunlukla paralı
özel okullarda okuduklarından bu sürece müdahil olamadılar. CTP üyelerinin
çocuklarının büyük çoğunluğu ise işçi ve memur çocuklarıdırlar. Bu gençler
doğru bir refleks göstererek “eğitimde grev olmaz” söylemini bayraklaştırma
teklifini reddettiler. Yer yer bu sloganların duyulduğu doğrudur. Ancak
liselilerin eylemlerine damgasını vuran talep sendikayı değil Eğitim
Bakanlığı’nı hedef alan “madem ki bakanlık sendika ile uzlaşamıyor sınavları iptal etsin” talebi oldu. Bu
talep öylesine ciddi bir kitlesellikte yankı buldu ki, sonuçta Bakanlık
sınavları iptal etmek zorunda kaldı. Diğer yandan veliler de örgütlenmeye ve arabuluculuk yapmaya çalıştılar. Daha
çok hükümete yakın açıklamalar yapan velilerin söylemleri grev hakkını
tartışmaya daha hevesli olduklarını gösteriyordu. Ancak sonuçta eğitimin tek
öznesinin öğretmenler ve onlar adına sendika olmadığı; veliler ve çok daha
fazla öğrencilerin de dikkate alınması gerektiği açıkça ortaya çıktı. KTOEÖS,
daha önce de öğrencileri özne kabul etmeyen, eylemlerini öğrenciler ile eşit
ilişki üzerinden kurgulamayan, otoriter tarzı nedeniyle tarafımızdan
eleştirilmişti. Ancak ne yazık ki geçmiş deneyimlerden ders çıkarılmadığı bir
kez daha görülmüş oldu...
19 Mayıs cephesinde ise olaylar tam bir trajediye dönüştü. Grevler nedeniyle
19 Mayıs provaları da yapılamamaktaydı. Bunun üzerine sözde milliyetçilik
karşıtı CTP, yaygarayı bastı: “KTOEÖS’ün
amacı 19 Mayıs’ı yaptırmamaktır!” Sonuçta 19 Mayıs kutlamaları, Bakanlığın
inisiyatifi ile öğretmenler by-pass edilerek yapıldı. Ancak bir kez geri
çekilmeye başlayınca bunun nerelere varacağının ibretlik bir göstergesi olarak
KTOEÖS, 19 Mayıs günü “Atatürk’e Saygı
Yürüyüşü” düzenledi. Üstelik 19 Mayıs kutlamalarına katılmayan beden
eğitimi öğretmenlerini ortada bırakan sendika başkanı, “sendikamız bugün grevde değildir, beden eğitimi öğretmenleri asker
kendilerini fırçalamasın diye kutlamalara kendi inisiyatifleri ile
katılmamıştırlar” diyerek kendi üyesi olan beden eğitimi öğretmenlerini
resmen hedef gösterdi. Hiçbir örgüt bilinci, hukuğu veya etiğine yakışmayan bu
açıklama sendikacılık tarihimize kara bir leke olarak geçti.
Mayıs ayının ilk haftasındaki muhalif enerji ve dinamizm,
aynı ayın son haftasında sendikalar arası bölünme, hükümetin stratejik
üstünlüğü, LAÜ konusunun gündemden düşmesi, öğrenciler ve veliler tarafından
dışlanmış ve kendi üyesine bile derdini anlatamayan bir sendika yönetimi
manzarasına dönüşüvermişti. Hükümet, sendikayı yeterince yıpratmış olduğuna,
muhalif dinamizmi yeterince örselediğine ve karşıtı unsurların hertürlü
inisiyatifi kaybettiğine kanaat getirerek artık sürece son noktayı koyabilirdi:
“Yaramaz ve mızıkçı” sendika yönetimine “büyüklük” gösteren CTP, zaten var olan
uygulamayı ve zaten var olan ancak yanlış yoruma açık düzenlemeyi daha açık bir
şekilde yasaya yazmaya söz verdi. Grev fonlarını tüketen, toplumsal meşruluğunu
tamemen yitiren ve meteliğe kurşun atar hale gelen sendika da grevi kaldırdı!
En başta grev gerekçesi olarak sunulan “LAÜ’deki toplu sözleşme konusunun
çözümlenmediği” gerçeğini ise kimse gündeme getirmedi. Grev biterken, 1 Mayıs
meydanını dolduran kitlelerin daha 4 hafta önceki hükümet karşıtı coşkusu,
sanki yıllar önce gerçekleşmiş bir zaferin anısı kadar uzakta kalmıştı.
Bu sürecin sonunda; Kıbrıs Türk halkı içerisinde bulunan en
kitlesel, en güçlü ve en meşru odaklardan biri olan KTOEÖS’nın yönetimi, ne
yazık ki sadece kendine ve öğretmenin statüsüne değil, Kıbrıs Türk halkının
mücadele azmine de ciddi bir darbe indirmiştir. Ancak KTOEÖS üyelerinin
sendikalarını yalnız bırakmayan ve örgütlü bilince sonuna kadar güvenen
disiplinli tavrı, her türlü övgünün ötesindedir. KTOEÖS üyeleri, sendikalarının
grev kararına sonuna kadar uymuş, greve çok yüksek bir katılımla iştirak
etmişlerdir. Sendikal örgütlülüğün öğretmenin en önemli gücü olduğunun ve bu
örgütlülüğü kaybederlerse başka hiçbirşey kazanma şansları olmadığının
bilinciyle, sendikalarının etrafında sıkı sıkıya kenetlenen öğretmenler, hem
kendi yöneticilerine hem de geriye kalan tüm halk kitlelerine ciddi bir ders
vermişlerdir. Bu grevden geriye kalan en önemli ders budur. Böylesi bir inanç ve irade ile donanmış bir
kitleye yöneticilik yapan insanların ise, hissetmesi gereken sorumluluk çok çok
daha fazladır.
Açık ve net bir şekilde görülmüştür ki, öğretmeni
bilgilendirmeyi, öğrenciyi ve veliyi ise eğitimdeki eşit özneler olarak görmeyi
savsaklanamayacak bir görev telakki etmek gerekir. Açık ve net bir şekilde
görülmüştür ki stratejik ittifakları görmezden gelerek yola çıkmak sadece
KTOEÖS veya KTÖS’e değil, tüm emek güçlerine zararı olacak bir yaklaşımdır.
Açık ve net bir şekilde görülmüştür ki, emek
güçleri mücadelelerini dolayımlar üzerinden değil tartışmasız hedefler
üzerinden yürütmelidirler. LAÜ mücadelesine destek olacak diye her türlü
kazanımı berhava etmek hiçkimsenin hakkı değildir.
Şimdi yapılması gereken bu dersleri tartışmak, bilgi
dağarcığımıza eklemek ve LAÜ’de hala devam eden sendikalaşma mücadelesinde
KTOEÖS’ün yanında saf tutmaktır. KTOEÖS orta eğitimde örgütlü öğretmenlerin
kollektif beynidir, Kıbrıs Türk halkının ise gözbebeğidir. Mücadelemiz, zafere
ulaşmadan önce, doğruların bulunması için elbette bazı yanlışlardan geçecektir.
Önemli olan hatalarımızın üstünü örtmemek ve onlardan öğrenmektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder