1 Temmuz 2008 Salı

Üç Kalem Bir Kafa



Sermayenin emekçilere yönelik neo-liberal saldırısı sadece gündelik sömürüde karşılığını bulmuyor. Bu saldırı en önemli desteğini ideolojik boyuttan alıyor. Günlük gazetelerin köşelerine yerleşmiş emekçi düşmanı, sermaye dostu kalemler; cicili bicili, bilimsel görünümlü cümleleri ile ideolojik bir saldırı yürütüyorlar. Halkın, emekçilerin ve emeğin yanında saf tutan tüm insanların zihnini bulandırmak, neo-liberal ideolojiyi beyinlerimizin içine sokmak için mesai yapıyorlar.

26 Mayıs 2008 tarihli Kıbrıs Gazetesi’nde Necdet Ergün “Özelde Sendikalaşma KKTC’nin İflasıdır” başlıklı bir yazı yazmış. Kıbrıs Gazetesi’nin patronunu herkes tanıyor: Asil Nadir! 2 Haziran 2008 tarihli Yenidüzen Gazetesi’nde ise Tahir Yeşilada “Merkez Bankası Çalışanları Grev Yapabilir Mi?” başlığı altında muhterem görüşlerini paylaşmış bizlerle. Yenidüzen’in patronunu bilmeyenler için açıklayalım: Cumhuriyetçi Türk Partisi!
Bu iki yazı, iki farklı kalemden çıkmış. Ancak aynı kafa yapısını yansıtıyorlar. İki yazı da IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kapitalist merkezlerde oluşturulan, neo-liberal felsefenin argümanları çerçevesinde sendikalaşma ve grev haklarına saldırıyor.
Bizlerin arkasında para babası kalantor sermayedarlar olmadığından ne günlük bir gazetede anında cevap verebiliyoruz kendilerine ne de elinizde tuttuğunuz derginin sayfaları verilecek cevabın uzunluğu için yeterli. Bu yüzden kusura bakmasınlar, ayrıntıya giremeyeceğiz.
Necdet Ergün “Mevcut şartlar altında KKTC’ye yapabileceğiniz en büyük kötülük, özel sektörde sendikalaşma çabasıdır. Sakın bunu yapmayın! Bu ideolojik bir hayaldir, KKTC’nin realiteleri ile uyuşmaz... Kimse KKTC’ye bundan daha büyük bir kötülük yapamaz” buyurmuş! Yüreği KKTC sevgisi, beyni neo-liberal ideoloji ile tıka basa dolu bu muhterem yazarımız, biraz daha ağlayacak... Yalvar yakar olmuş KKTC’ye birşey olmasın diye. Öyle ki sendikal çalışma yapmak isteyenleri, KKTC’nin yüksek çıkarları gereği vatan haini ilan edecek neredeyse. Ne de olsa arkasında ekonomi gibi “yanılmaz” bir de “bilim” var. Neymiş efendim, özel sektörde sendikalaşma olursa verimlilik düşermiş, sendikal hegomonya sonucu terör olurmuş, istihdamlar dururmuş, kayıt dışı yayılırmış, maliyet, kalite vb. herşey olumsuz etkilenirmiş vb. vb. Emekçinin ezilmemesi için birleşmesi, hakkını savunması, vahşi sömürü ortamında patronun dizginsiz gücü karşısında biraraya gelerek güçleri dengelemesi bütün bunlara neden olurmuş. Olur mu olur! Mevcut koşullarda insanları köle gibi çalıştıran, hiçbir yasal hakkını vermemek bir yana, çocuk işçi, yabancı işçi vb. her türlü ahlaksızlık ile sömüren, bunun da ötesinde zaten az olan vergileri de vermemek için binbir dolap çeviren özel sektör, tabii ki sendika istemeyecektir. Çünkü sendika maaşları düzene sokacak, yatırımların gerçek maaşlar üzerinden yapılmasını sağlayacak, çalışma saatlerini mantığa uygun hale getirecek, fazla mesailerin ödenmesini talep edecek, çocuk işçi ile kayıt dışı yabancı işçi çalıştırılmasını önleyecek, her türlü gelir giderin kayda girmesini sağlayarak daha çok vergi verilmesine neden olacak ve en önemlisi de patronun işyerindeki kadınından erkeğine tüm çalışanlar üzerindeki keyfi uygulamalarının karşısında bir duvar olacaktır. Fuhuşa, yolsuzluğa, tacize, yalana ve dolana dayalı KKTC’nin de sonu böylece gelebilir tabii. Olur mu olur!
Peki logo altında “emek en yüce değerdir” yazan Yenidüzen’in yazarı Tahir Yeşilada ne diyor? “Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası çalışanları grev yapamazlar” diyor. Yargıçlar, savcılar, silahlı kuvvetler, polisler gibi bizde de merkez bankası çalışanları grev hakkından mahrum bırakılmalıdır diyor. Merkez Bankası’nda grev yapıldığı zaman toplum ve ülke menfaatleri zarar görür diyor... Biz de diyoruz ki bu mantıkla öğretmenler, sağlık çalışanları, ulaşım hizmetleri çalışanları, gıda ve ilaç sektöründe çalışanlar da grev yapamaz. Hatta birazcık zorlarsak gazeteciler bile grev yapamaz. Çünkü dünyada ve ülkede olup bitenlerden haberdar olmak toplumun menfaatinedir... Zaten bu kesimlerden bazıları için (örneğin öğretmenler) gerek başbakan gerekse eğitim bakanı, “eğitimde grev olmaz” türünden fetvalar vermişlerdi daha önceden... Kısacası neo-liberal yazarımız şimdilerde açık açık söylemekten çekinse de GREV HAKKININ KENDİSİNE karşı çıkıyor. Emekçiler belirli maddi ve manevi menfaatler karşılığında belirli bir işi yapmak üzere işverenleri ile anlaşan ve emek güçlerini kiralayan insanlardır. Eğer işveren verdiği sözü tutmaz haksız, yasadışı veya sömürücü bir uygulamaya başvurursa, emekçiler de kiralamaya söz verdikleri emek güçlerini kiralamaz yani GREV yaparlar. Bundan daha doğal bir hak da yoktur.
İstediği kadar yasak olsun; yargıçların, savcıların, askerlerin ve polislerin yaptığı grevlerle doludur insanlık tarihi. Sendikayı, grevi yasaklamakla elimizden kurtulacaklarını zannetmesinler neo-liberal yazarlarımız. Hem bizim bildiğimiz neo-liberaller devletin ekonomiye müdahalesinden hoşlanmazlardı, nedir bu her sendika ve emekçi mücadelesinde devletin eteklerinin altına kaçmalar, devletten yardım istemeler? Devletin sosyal yönüne kızıp devlet copuna tapınmalar?
Son olarak kategori dışı bir yazar olarak Cenk Mutluyakalı “Küba, Sol ve Performansa Göre Maaş” üzerine cımbızlama bir yazı yazmış yine... “Sol bakış nedense ekonomist üretemiyor çok fazla...” diyen bu zat-ı muhtereme bazı hatırlatmalarda bulunalım:
Küba Merkez Bankası’nın başına getirilen Che, “siz ekonomist misiniz” diye soran bir gazeteciye, “ben komünistim” diye cevap vermişti... Al sana cevap sayın Mutluyakalı!
Diğer yanda Küba, haziran ayının ilk haftasında cinsiyet değiştirme ameliyatlarını devlet hastanelerinde ve ücretsiz yapacağını açıkladı. Küba’daki performansa göre ücret sisteminin sizin o çok bayıldığınız neo-liberal CTP hükümetininkinden dağlar kadar farklı olması bir yana (ki bunu araştırmaya hiç gerek duymadınız adının benzemesi yetti demagoji yapmak için), bizde değil cinsiyet değiştirme ameliyatı, bademcik için bile devlet hastanesine tonlarca para ödeniyor. Eğer Küba’yı takip edeceksek, her halde performanstan başlamayacağız buna... Kaldı ki onlar bile 50 yıllık bir sosyalist deneyimden sonra girişmişler bu işe...
Küba’da yaşananlar bambaşka bir değerlendirmenin konusu, biz Cenk Bey gibi cahil cesaretine sahip olmadığımızdan üç-dört demagojik cümleyle bitiremeyeceğimiz işe hiç girmeyip, başka sayılarımıza bırakıyoruz bu tartışmayı. Ancak Cenk Bey’e bir eklemede bulunmak şart: “Sol bakış nedense gazeteci de üretemiyor çok fazla, bir sürü kalem hep ayni kafa...”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder