Sermayenin
emekçilere yönelik neo-liberal saldırısı sadece gündelik sömürüde karşılığını
bulmuyor. Bu saldırı en önemli desteğini ideolojik boyuttan alıyor. Günlük
gazetelerin köşelerine yerleşmiş emekçi düşmanı, sermaye dostu kalemler; cicili
bicili, bilimsel görünümlü cümleleri ile ideolojik bir saldırı yürütüyorlar.
Halkın, emekçilerin ve emeğin yanında saf tutan tüm insanların zihnini
bulandırmak, neo-liberal ideolojiyi beyinlerimizin içine sokmak için mesai
yapıyorlar.
26
Mayıs 2008 tarihli Kıbrıs Gazetesi’nde Necdet Ergün “Özelde Sendikalaşma
KKTC’nin İflasıdır” başlıklı bir yazı yazmış. Kıbrıs Gazetesi’nin patronunu
herkes tanıyor: Asil Nadir! 2 Haziran 2008 tarihli Yenidüzen Gazetesi’nde ise
Tahir Yeşilada “Merkez Bankası Çalışanları Grev Yapabilir Mi?” başlığı
altında muhterem görüşlerini paylaşmış bizlerle. Yenidüzen’in patronunu
bilmeyenler için açıklayalım: Cumhuriyetçi Türk Partisi!
Bu iki
yazı, iki farklı kalemden çıkmış. Ancak aynı kafa yapısını yansıtıyorlar. İki
yazı da IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kapitalist
merkezlerde oluşturulan, neo-liberal felsefenin argümanları çerçevesinde
sendikalaşma ve grev haklarına saldırıyor.
Bizlerin
arkasında para babası kalantor sermayedarlar olmadığından ne günlük bir
gazetede anında cevap verebiliyoruz kendilerine ne de elinizde tuttuğunuz
derginin sayfaları verilecek cevabın uzunluğu için yeterli. Bu yüzden kusura
bakmasınlar, ayrıntıya giremeyeceğiz.
Necdet
Ergün “Mevcut şartlar altında KKTC’ye yapabileceğiniz en büyük kötülük, özel
sektörde sendikalaşma çabasıdır. Sakın bunu yapmayın! Bu ideolojik bir
hayaldir, KKTC’nin realiteleri ile uyuşmaz... Kimse KKTC’ye bundan daha büyük
bir kötülük yapamaz” buyurmuş! Yüreği KKTC sevgisi, beyni neo-liberal
ideoloji ile tıka basa dolu bu muhterem yazarımız, biraz daha ağlayacak...
Yalvar yakar olmuş KKTC’ye birşey olmasın diye. Öyle ki sendikal çalışma yapmak
isteyenleri, KKTC’nin yüksek çıkarları gereği vatan haini ilan edecek neredeyse.
Ne de olsa arkasında ekonomi gibi “yanılmaz” bir de “bilim” var. Neymiş
efendim, özel sektörde sendikalaşma olursa verimlilik düşermiş, sendikal
hegomonya sonucu terör olurmuş, istihdamlar dururmuş, kayıt dışı yayılırmış,
maliyet, kalite vb. herşey olumsuz etkilenirmiş vb. vb. Emekçinin ezilmemesi
için birleşmesi, hakkını savunması, vahşi sömürü ortamında patronun dizginsiz
gücü karşısında biraraya gelerek güçleri dengelemesi bütün bunlara neden
olurmuş. Olur mu olur! Mevcut koşullarda insanları köle gibi çalıştıran,
hiçbir yasal hakkını vermemek bir yana, çocuk işçi, yabancı işçi vb. her türlü
ahlaksızlık ile sömüren, bunun da ötesinde zaten az olan vergileri de vermemek
için binbir dolap çeviren özel sektör, tabii ki sendika istemeyecektir. Çünkü
sendika maaşları düzene sokacak, yatırımların gerçek maaşlar üzerinden
yapılmasını sağlayacak, çalışma saatlerini mantığa uygun hale getirecek, fazla
mesailerin ödenmesini talep edecek, çocuk işçi ile kayıt dışı yabancı işçi
çalıştırılmasını önleyecek, her türlü gelir giderin kayda girmesini sağlayarak
daha çok vergi verilmesine neden olacak ve en önemlisi de patronun işyerindeki
kadınından erkeğine tüm çalışanlar üzerindeki keyfi uygulamalarının karşısında
bir duvar olacaktır. Fuhuşa, yolsuzluğa, tacize, yalana ve dolana dayalı
KKTC’nin de sonu böylece gelebilir tabii. Olur mu olur!
Peki
logo altında “emek en yüce değerdir” yazan Yenidüzen’in yazarı Tahir Yeşilada
ne diyor? “Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası çalışanları grev yapamazlar”
diyor. Yargıçlar, savcılar, silahlı kuvvetler, polisler gibi bizde de merkez
bankası çalışanları grev hakkından mahrum bırakılmalıdır diyor. Merkez
Bankası’nda grev yapıldığı zaman toplum ve ülke menfaatleri zarar görür
diyor... Biz de diyoruz ki bu mantıkla öğretmenler, sağlık çalışanları, ulaşım
hizmetleri çalışanları, gıda ve ilaç sektöründe çalışanlar da grev yapamaz.
Hatta birazcık zorlarsak gazeteciler bile grev yapamaz. Çünkü dünyada ve ülkede
olup bitenlerden haberdar olmak toplumun menfaatinedir... Zaten bu kesimlerden
bazıları için (örneğin öğretmenler) gerek başbakan gerekse eğitim bakanı,
“eğitimde grev olmaz” türünden fetvalar vermişlerdi daha önceden... Kısacası
neo-liberal yazarımız şimdilerde açık açık söylemekten çekinse de GREV HAKKININ
KENDİSİNE karşı çıkıyor. Emekçiler belirli maddi ve manevi menfaatler
karşılığında belirli bir işi yapmak üzere işverenleri ile anlaşan ve emek
güçlerini kiralayan insanlardır. Eğer işveren verdiği sözü tutmaz haksız,
yasadışı veya sömürücü bir uygulamaya başvurursa, emekçiler de kiralamaya söz
verdikleri emek güçlerini kiralamaz yani GREV yaparlar. Bundan daha doğal bir
hak da yoktur.
İstediği
kadar yasak olsun; yargıçların, savcıların, askerlerin ve polislerin yaptığı
grevlerle doludur insanlık tarihi. Sendikayı, grevi yasaklamakla elimizden
kurtulacaklarını zannetmesinler neo-liberal yazarlarımız. Hem bizim
bildiğimiz neo-liberaller devletin ekonomiye müdahalesinden hoşlanmazlardı,
nedir bu her sendika ve emekçi mücadelesinde devletin eteklerinin altına
kaçmalar, devletten yardım istemeler? Devletin sosyal yönüne kızıp devlet
copuna tapınmalar?
Son
olarak kategori dışı bir yazar olarak Cenk Mutluyakalı “Küba, Sol ve
Performansa Göre Maaş” üzerine cımbızlama bir yazı yazmış yine... “Sol bakış
nedense ekonomist üretemiyor çok fazla...” diyen bu zat-ı muhtereme bazı
hatırlatmalarda bulunalım:
Küba
Merkez Bankası’nın başına getirilen Che, “siz ekonomist misiniz” diye soran bir
gazeteciye, “ben komünistim” diye cevap vermişti... Al sana cevap sayın Mutluyakalı!
Diğer
yanda Küba, haziran ayının ilk haftasında cinsiyet değiştirme ameliyatlarını
devlet hastanelerinde ve ücretsiz yapacağını açıkladı. Küba’daki performansa
göre ücret sisteminin sizin o çok bayıldığınız neo-liberal CTP
hükümetininkinden dağlar kadar farklı olması bir yana (ki bunu araştırmaya hiç
gerek duymadınız adının benzemesi yetti demagoji yapmak için), bizde değil
cinsiyet değiştirme ameliyatı, bademcik için bile devlet hastanesine tonlarca para
ödeniyor. Eğer Küba’yı takip edeceksek, her halde performanstan başlamayacağız buna...
Kaldı ki onlar bile 50 yıllık bir sosyalist deneyimden sonra girişmişler bu
işe...
Küba’da
yaşananlar bambaşka bir değerlendirmenin konusu, biz Cenk Bey gibi cahil
cesaretine sahip olmadığımızdan üç-dört demagojik cümleyle bitiremeyeceğimiz
işe hiç girmeyip, başka sayılarımıza bırakıyoruz bu tartışmayı. Ancak Cenk Bey’e
bir eklemede bulunmak şart: “Sol bakış nedense gazeteci de üretemiyor çok
fazla, bir sürü kalem hep ayni kafa...”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder