2 Eylül 2009 Çarşamba

Halkın Haklarını Savunmak En Başta Sendikaların Görevidir

Sendikalar sadece üyelerinin veya örgütlü oldukları işyerlerinde çalışan emekçilerin değil, örgütlü oldukları alanla ilgili her konuda halkın haklarını savunmakla yükümlüdürler. Bu genel doğru birçok sendikamız ve sendikacımız tarafından bilinmesine rağmen, uygulamada tam tersi bir tavır içine girilebilmektedir.
Ek mesai sisteminde UBP tarafından yaratılan oldu-bittiye karşı haklı bir direniş gösteren sendikalardan Tıp-İş’in başkanı 18 Ağustos 2009 tarihinde gazetelere yansıyan bir açıklamasında aynen şöyle demektedir: “hükümet kamu hekimi olmayan özel sağlık kuruluşlarından hizmet alsın, hastaları yurtdışına göndersin.” Bu ifadelerle amaç; ek mesai yolu ile sağlık çalışanlarına ayrılan paranın, önerilen yöntemlerden kat kat daha az olduğunu göstermek olabilir. Veya amaç halka çağrı yaparak,çözüm merciinin hükümet olduğunu hatırlatmak ve halkın sağlık sorunlarını çözmek için hükümeti sıkıştırmasını istemek de olabilir. Ancak bu açıklama her anlamda talihsiz bir açıklamadır.

Öncelikle şunu net olarak ortaya koymak gerekir ki; neo-liberal dönemde hükümetler her türlü kamusal faaliyetten çekilmenin yollarını aramaktadırlar. Yani Tıp-İş’in taktiksel zannederek önerdiği yol, maliyetli olsa da olmasa da zaten hükümetlerin istediği yoldur. Eğitimden ulaşıma, halkın konut sorununun çözümünden sağlığa kadar hemen her alanda kamusal olan geriletilmekte, özel olan teşvik edilmekte ve bu her türlü maliyet göze alınarak sermaye adına hükümetler tarafından yapılmaktadır. Bugün özel sağlık kuruluşları her köşeden mantar gibi bitmekte, devlet hastanelerine yapılan yatırımlar özele yönelik verilen teşviklerin yanında devede kulak kalmaktadır. Devletin özel eğitim kuruluşlarına yaptığı yardım ve teşviklerin eğitim bütçesinin yarısından fazlasını oluşturduğunu bilmeyen kalmamıştır. Diğer yandan adına soyal devlet denilen kurumun şifa niyetine örnek gösterilebilecek tek bir kamusal taşımacılık veya konut projesi yoktur. Bu koşullar altında Tıp-İş’in başkanı tarafından dile getirilen “tavsiye”, zaten hükümetin esas istediği şeydir.
Kamusal alanda örgütlü sendikalar, kendi alanları ile aynı niteliğe sahip işlerde çalışan özeldeki emekçileri (sağlık, eğitim vb.) örgütlemek için çalışmalıdır. Bugün özel sağlık kuruluşlarında güvencesiz koşullarda çalışan hekim, hemşire, sağlık emekçilerinin örgütlenmesi gerekirken, kamusal olanların da özele kaydırılmasından söz etmek abesle iştigaldir. Diğer yandan halkın sağlık, eğitim, ulaşım, barınma, enerji, iletişim gibi temel haklarının herkese ücretsiz, eşit ve kaliteli bir şekilde sunulması talebini en başta dile getirmesi gereken yine sendikalardır. Devlet hastanelerinde yürütülmekte olan hizmetlerin piyasalaştırılması, çeşitli kalemlerde çeşitli gerekçelerle halktan paralar alınması ve bu paraların giderek arttırılması karşısında tavır alması gereken sendikalarımızdır. Sendikalarımız gerek kendi üyelerine gerekse de halka sağlık hakkının yaşamsal ve temel bir hak olduğunu anlatmalı, mücadelesini sadece maaş, mesai vb. ekonomik taleplerle sınırlı tutmamalıdır. Ancak bu şekilde halk ile iç içe geçecek bir sendikal metod edinilebilinir. Dünyada mücadeleci sınıf sendikacılığı yürüten tüm modeller bu şekilde kurulmuştur.
Bizim ülkemizde henüz bıçak kemiğe dayanmadığından, böylesi bir mücadeleye emekçilerin (özellikle doktorların) çekilemeyeceği iddiası ise bizce geçersizdir. Öncelikle yakın bir gelecekte sağlık alanının piyasalaştırılması tamamlanacak ve bu iddianın temelsizliği ortaya dökülecektir. Zaten özel üniversitelerde Tıp Fakültelerinin açılması da seri doktor üretiminin yolunu açmıştır. Sendikanın düşünmesi gereken bugünü mü idare edeceği yoksa geleceğe mi yatırım yapacağıdır. Diğer yandan kendi alanını kamusal bir şekilde kurgulayan KTÖS de bu konuda başarılı bir örnektir ve gerek özel derslere karşı gerek müfredatla ilgili mücadelesinin yankı bulması yeterli bir örnektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder