1 Ekim 2009 Perşembe

Kulis ve Mücadele

Ülkemizde emek hareketi zor bir dönemeçten geçiyor. UBP hükümeti tüm gücü ve kararlılığı ile emekçilerin haklarına, örgütlerine ve emek hareketinin bütününe saldırıyor. Bu koşullar altında, yeni dönemin ruhunu anlamayan, eskinin kalıplarına sıkışıp kalmış sendikal bürokrasi kendi yapısını zorlayan manevralar yapmak durumunda kalıyor.
Eşel Mobil saldırısı, emeklilik yasası değişikliği, asgari ücret komedisi ve Göç Yasası süreci açıkça göstermiştir ki sendikal yapımız artık güncel saldırılara yanıt veremeyecek bir duruma düşmüştür. Eskinin mücadele ve örgütlenme yöntemleri ile yeni koşullara yanıt vermek mümkün değidir.
Mec-Sen’in kararlı ve onurlu direnişine rağmen, herhangi bir genel grev ortaya koymaktan dahi aciz olduğu ortaya çıkan “büyük” sendikal yapılar; postu yere vurmayarak “gücü idareli kullanma” söylemlerini devam ettiriyorlar. Eşel Mobil 6 aya çekilip emekçinin cebine el atılırken, geçilikte çalışılan süreler bir çırpıda emeklilikten düşülürken, asgariücret artışı adı altında emekçilerle dalga geçilirken, yeni yasalarla kamuda sendikalaşma tamamen ortadan kaldırılmaya doğru ilerlerken tüm gücünü kullanamayanlar, ne gibi olayların olmasını beklemektedir acaba?
Oysa gerçek; sendikal yapının tüm gücünü kullanmakta olduğu, elinden geleni yaptığı ama mevcut anlayış ve örgütlenme modeli ile gücünün bundan fazlasına yetmediğidir. Sendikal yapıda acil bir demokratikleşmeye, bağımsızlaşmaya ve anlayış değişikliğine ihtiyaç vardır. Teker teker emekçiler yanında tüm bir sendikal hareket tehlike altındadır. Bu durum yıllar içinde kazanılmış tüm hakların teker teker geriletildiği bir evreden, topyekün bir ezilmeye doğru ilerlemektedir. Tehlike kapıyı geçmiş içeriye doğru ilerlemektedir. Sendikal platformun bu tehlikeye karşı ürettiği yanıt ise yukardan ve bürokratik karakterine uygundur. Sendikal Platform aldığı kararla “(1) Süreci kınadığını”, “(2) Kanun hükmünde kararnameleri Anayasa Mahkemesine Görüteceğini” ve “(3) Cumhurbaşkanını ziyaret ederek Anayasa’ya aykırı bu kararları veto etmesini isteyeceklerini” ilan etmiştir. bu üç kararın üçü de yukardan, yasalcı, bürokratik ve üyeden kopuktur. Üyeye hiçbir işlev, rol, görev, sorumluluk yüklememekte, aslında üyeyi ilgilendirmemektedir. Diğer yandan “(4) Adı açıklanmayan bazı işyerlerinin boykotu”, “(5) Kıbrıs Gazetesinin boykotu” gibi kararların uygulanmayacağı, üyesi ile bağları kopuk sendikaların bunu üyelerinden talep dahi edemeyeceği ve pek yakında kendilerinin dahi konuyu bir daha gündeme getirmeyeceği gün gibi açıktır. Son olarak “(6) Hükümetin dayatmacı tutumunun devam etmesi halinde genel grev ve miting yapılacağı” iddiası tam bir sünnetçi korkusudur. Sendikalar emek düşmanı tüm yasaların teker teker geçtiği koşullarda hala Genel Grev kararı alamamaktadırlar. Meclis kapısına 500’den fazla polisyığılarak geçirilen yasalardan sonra dahi hala “devam etmesi halinde” diyerek, aczini ortaya koyan bir sendikal bürokrasi ile karşı karşıyayız.
Ancak aynı bürokrasi yaklaşan genel kurullarında, yeni açılımlar geliştirmek, farklı fikirleri bünyesine dahil etmek, sendikal temsiliyeti zenginleştirmek gibi bir hedefi aklından dahi geçirmeyerek; 6 aydan fazla bir süre olan genel kurullar için yönetim kurullarına a eleman seçmeye başlamış,kulis faaliyetlerini yoğunlaştırmıştır. Bu anlayış yıkılacaktır. Şimdi değilse yakın bir gelecekte. Kamu Emekçisi’nin mücadelesi 1-2 yıllık bir mücadele değil ömürlük bir mücadeledir. böyle bilinmelidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder