1 Ekim 2012 Pazartesi

Sol Liberalizm ve Mücadele



Bu coğrafyada bağımsız ve halkları kardeş bir Kıbrıs yaratma mücadelesi Baraka ile başlamadı. “Bağımsız Kıbrıs Bütün Halklar Kardeştir” sloganı çerçevesinde bir siyasal mücadele hattı ören yüzlerce devrimci ve birçok örgüt vardır Kıbrıs’ın tarihinde. 1970’li yıllarda Devrimci Grup ve Halk-Der; 1980’li yıllarda Özgürlük, Kıbrıs Devrimci Yüksek Öğrenim Gençliği, Kıbrıs Halk-Der ve 1990’lı yıllarda Demokratik Gençlik Hareketi, Bağımsız Gençlik Platformu gibi yapılar Kıbrıs’ın bağğımsızlık bayrağını hep yükseklerde tuttular. Ancak geçmiş dönemin siyasal sorunları, ideolojik atmosferi ve kültürel imkanları ile bugünküler bir ve aynı değildir. Aynı siyasal hattı devam ettiriyor olmamız, geçmişin ezberleri ile yola devam edebileceğimiz ve bugünün koşullarını tahlil etmeyeceğimiz anlamına gelmez.

“Değişim” diyalektiğin temel kuralıdır. Her şey değişir, dönüşür, farklılaşır... Ancak bizler, toplumsal yaşamı sadece “diyalektik” yöntem aracılığı ile değil “materyalist” bir felsefe temelinden de yorumlamalıyız. Bu yüzden ortaya çıkan değişimin maddi temelinin tahlil edilmesi bizim yöntemimizin esasını oluşturmalıdır. Buna bizden çok önceleri “somut koşulların somut tahlili” ismi verildi. Ve değişimin somut bir temelden tahlil edilmesi gerektiği vurgulandı.
“Değişim” yaşamın her alanına dair bir olgudur. Sınıflı toplumların ortaya çıktığı günden bugüne içinde yaşadığımız bir sömürü çağıdır. Ancak biz, gene de sınıflı toplumların kendi içinde geçirmekte olduğu değişimi tahlil etmekteyiz. Köleci sistemi, feodal sistemi veya kapitalizmi; “nasıl olsa hepsi de sınıflı toplum” diyerek aynı kefeye koymuyoruz. Her bir sistemin kendi içinde barındırdığı ilerici ve gerici unsurları, sistemin devamlılığını nasıl sağladığını, siyasal, kültürel, ekonomik, sosyal dinamiklerini tahlil ediyoruz ve her birine farklı isimler verme gereği duyuyoruz. Tıpkı bunun gibi kapitalist üretim ilişkilerini de değerlendirmeye tabi tutuyor, merkantil dönem, serbest rekabet dönemi, emperyalist dönem gibi olguları birbirinden ayrıyoruz. Bunu yapmaktaki amacımız; sınıfsız, ordusuz, devletsiz, parasız bir toplumsal yaşamın nasıl kurulabileceğini anlayabilmek, dönüşümün maddi temellerini çözümleyebilmek ve tarihin uygun anında olayların gidişine müdahele edebilmektir. İşte 1900’lü yılların başından beridir dünyamızın içerisinde bulunduğu emperyalist dönemin de niteliksel anlamda hiç değişmeden kaldığını söylemememizin nedeni budur. Kapitalizmin emperyalist bunalım dönemlerinin tahlil edilebilmesi bizim yöntemimizin esasını oluşturuyor.
Emperyalizmin Neo-liberal IV. Bunalım Dönemi, diğer hiçbir döneminde olmadığı gibi sadece ekonomik anlamda yansımaları olan bir dönem değildir. Son on yılda adını herkesin diline doladığı ve “öğrendiği” neo-liberalizm’in küresel ekonomininin farklı bir örgütlenme biçiminden ibaret olmadığını anlamak gerekiyor. Nasıl ki emperyalist aşamaya geçiş kapitalistlerin bireysel tercihlerine kalmış bir şey değilse ve nasıl ki emperyalist aşamaya geçişle felsefe, siyaset, kültür, ekonomi vb. yaşamın her alanına yansımalar gerçekleşirse; neo-liberal dördüncü bunalım dönemi de bu şekilde kavranmalıdır. Bugün neo-liberalizm solun büyük bir bölümü tarafından sadece ekonomiye olan yansımaları ile tartışılmaktadır. Oysa ekonomik alanda yaşanan değişimler kadar toplumsal yaşamı etkileyen kültüre, felsefi ve siyasal yansımaları ihmal edilmemelidir. Neo-liberalizmin kültürel, felsefi alanda yansıması post-modernizm, siyasal alandaki yansıması ise sol liberalizm’dir.
Sol liberalizm, temel olarak bir yenilgi ideolojisi olarak ortaya çıkmış ve geçmiş dönemin revizyonist siyasetlerinden, yıpranmış devrimci örgütlerine kadar çok geniş bir kesimi etkilemiştir. Bunun yanında sendikal, gençlik, kadın, ekoloji vb. alanlara yuvalanarak alan yabancılaşmasına dayalı, kimlik siyaseti eksenli bir kitleselleşme dinamiğine sahiptir. Bugün bizim ülkemiz Kıbrıs’ta sol siyasal yaşamın kutuplaştığı üç ana eksenden en hacimlisi, en kitleseli sol liberalizmdir.  Sol siyasal yelpazede kabaca sınıflandırıldığında sol liberal, devrimci ve gelenekselci sol yapıların olduğu söylenebilir. Gelenekselci sol yapılar sürekli olarak geçmiş ezberleri tekraralayan, slogancı, biçimci ve sekter karakterleri ile herhangi bir varlık gösterememektedirler. Ama bunun tam tersine, sol liberalizim neredeyse Kıbrıslı Türk solunun tamamına hakimdir.
Sol liberal yapıların en sağında bulunan CTP’den, en solunda bulunan YKP’ye kadar her birinin farklı öncelikleri, güdülenmeleri ve dinamikleri vardır. Bu yapıların kendi aralarındaki farklılıkları görmek, bilmek, tahlil etmek önemlidir. Ancak bunların hepsine sol liberal denebilmesinin nedenleri de önemlidir.
Sol liberal siyasetler; (neo-liberal görünmez el yaklaşımına benzer bir şekilde) siyasette özne fikrine karşı alerjiktirler, irade fikrine antipatik yaklaşırlar, avrupa merkezcidirler, ideoloji yerine söylem terminolojisini kullanırlar ve “büyük anlatı” adını vererek bütünsel her türlü yaklaşımı reddederler. Kimlik temelli politikalar üretmelerine rağmen kimlik siyaseti eleştirisi yaparlar; modernizm eleştirisi adı altında insanlık tarihinin biriktirdiği akla, mantığa, felsefeye dair tüm çıkarımları totaliter bulup reddederler, bazı açılardan felsefi anarşizme benzeseler de esasında Strinerci (bireysel) anarşizme yakındırlar. Ezme ezilme ilişkisinde ezilenlerden yana tavır aldıklarını ilan ederler ancak eleştirilerini daha çok ezilenlere ve onlarla birlikte mücadele edenlere yöneltirler. Faşizm ile sosyalizmi, dinsel gericilik ile Marxsizmi bir tutarlar. Bireyi toplumun karşısına koyarlar. Her fikri, her örgütlenmeyi, her duruşu atomize edecek kadar bireylere bölerler ve siyasal hiçbir tavır alınamayacak derecede parçalarlar. Felsefi örnekleri Marks’tan çok Focault’tan, siyasal örnekleri Marxsistlerden çok anarşistlerden seçerler; aşırı akademik, hayattan kopuk ve kavram fetişizmi yaratacak kadar ağdalı bir dil kullanırlar. Bu aslında sol liberallerin devrimci sol için hazırlanmış en cidddi tuzağıdır. Çünkü sol liberallerin kendi dillerini oluştururken, halk kitleleri ile diyalog kurmak gibi bir dertleri olmadığından, sol liberallerin terminolojisini kullanan sol da halktan kopar...
Bağımsız bir Kıbrıs, sınırsız bir dünya ve halkları kardeş bir insanlık için yani sosyalizm için yürüttüğümüz mücadelede, sol liberalizmin veya post modernizmin bize sağlayacağı hiçbir aracı, işimizi kolaylaştıracak hiçbir yöntemi, algımızı açacak hiçbir fikri yoktur. Tam aksine varlık nedeni, kendisine kapıldığımız oranda araçlarımızı ellimizden almak, fikirlerimizi bulanıklaştırmaktır. Üstelik bu öylesine sofistike bir biçimde yapılmaktadır ki, postmodern, sol liberal yaklaşımlar herkesten önce postmodernizm, sol liberalizm eleştirisi yapmak amacıyla sıraya girmektedir.
Marksistlerin yapması gereken ise çok da karmaşık değildir. Ezbere düşmeden temellere bağlı kalmak, pratikten kopmamak, halk ile sürekli diyalog  içinde olmak, derdini anlamak ve derdimizi anlatmak istediğimiz insanların emekçiler, ezilenler, kısacası bizim gibi sıradan insanlar olduğunu unutmamak ve akademik terminolojilerin aslında bir şey anlatmak, anlamak üzere değil tam aksine bir şeyleri gizlemek ve kavranamaz hale getirmek için kurgulandığını bilerek hareket etmektir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder