17 Nisan 2013 Çarşamba

Fazıl, Tayyip, Hayyam, Nazım



Fazıl Say Tweeter’de bir dörtlüğünü paylaşmış Ömer Hayyam’ın...
Bu paylaşım sebebiyle “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya dini değerleri aşağılama” suçu işlediği hükmüne varan TC Mahkemeleri, Fazıl Say’ı 10 ay hapis cezasına mahkum etti. Daha sonra hapis cezasını beş yıl içinde aynı tür bir suçu işlememe koşulu ile tecil etti...
Hepsini gazetelerden okuduk, televizyonlardan dinledik...

***
Fazıl Say’ın paylaştığı ve bunca “önemli” bir suç kabul edilen dörtlüğün yazarı Gıyaseddin Eb'ul Feth Ömer İbni İbrahim'el Hayyam veya bilinen adıyla Ömer Hayyam 1048 ile 1131 tarihleri arasında yaşamış bir İranlı şair, filozof, matematikçi ve astronom...
Hayyam sadece bir şair değil, önemli bir bilim insanı; günümüzde bilinen Hicri ve Miladi Takvimlerden çok daha hassas Celali Takvimi’ni hazırlayan kişidir... Diğer yandan hepimizin Pascal Üçgeni diye bildiği matematik kavramını da yaratan Hayyam’dır.
Farsça eserler veren Hayyam’ın savaş karşıtı fikir ve eylemlerinin de olduğu bilinmekte, bazı kaynaklar tarafından tarihte bilinen ilk savaş karşıtı eylemci kabul edilmektedir.
Hayyam şöyle soruyor dörtlüğünde:
"Irmaklarından şaraplar akacak" diyorsun,
Cennet-i ala meyhane midir?
"Her mümin'e iki huri vereceğim" diyorsun,
Cennet-i ala kerhane midir?
Yaklaşık 900 yıl önce İran’da kaleme alınan bu dizelerden dolayı Hayyam’ın herhangi bir cezaya çarptırıldığına dair bilgi yok elimizde.
900 yıl önce hoşgörü ile karşılanan, aslında gayet de mantıklı sorular içeren dizeler; bugünün “çağdaş” Türkiye’sinde “dini duyguları aşağılama” olarak algılanıyor...
Gene Tayyip Erdoğan’ın “ileri demokrasi” Türkiye’si, dini duygularının aşağılandığını düşündüğü zaman; “kin ve düşmanlık” beslemeye hak sahibi görüyor kendisini...
***
Tayyip Erdoğan ve onun temsil ettiği hareket on yıldan fazladır Türkiye’de iktidarda...
Erdoğan iktidarının hangi temelden eleştirileceğine dair ilk tartışmaları hatırlıyorum şimdi ve o zamanlar ne kadar yanıldığımı görüyorum.
On yıl önce ben Erdoğan’ı bir müslümandan daha çok bir neo-liberal olarak görüyordum. Hatta şöyle bir cümle kurduğumu bile hatırlıyorum; “kökeni sosyalist olduğu için CTP ne kadar sosyalist sayılabilirse, kökeni milli görüşçü olduğu için Tayyip de o kadar muhafazakar sayılabilir. Bence her ikisi de geçmişleri ile ilgisi kalmamış neo-liberallerdir.
Oysa şimdi görüyorum ki açıkça yanılmışım...
Evet Tayyip ve AKP; Türkiye’de neo-liberal politikaların uygulanması konusunda Özal’dan bile daha hevesle çalışıyorlar...
Özelleştirme, taşeronlaştırma, sendikasızlaşma, deregülasyon...
Aklınıza ne gelirse...
Ama neo-liberal oldukları kadar da muhafazakar olduklarını söylemek zorunlu...
Her köye cami hatta iki cami yapan, doğum kontrolüne tepki duyan, kürtaja cinayet diyen, dinsel gericiliği eğitim kurumlarının resmi politikası haline getiren sistematik ve aşağıdan bir müslümanlaşmayı temsil ediyor AKP...
Hiç de öyle tahmin edildiği gibi yukardan bir İran modeli şeriat dayatmasını değil, tam tersine sivil toplumun içinden ve aşağıdan ilerleyen bir muhafazakar yayılmayı ifade ediyor...
Hareket aşağıdan ve kurumların içinden yayılıyor, AKP’nin yaptığı ise sadece bu yayılmanın önündeki yasal engelleri kaldırmak, hareketin yatağını genişletmek...
Yani hem neo-liberal hem  de muhafazakar bir AKP’den söz edebiliriz...
Türkiye’deki yoldaşların deyimiyle, teo-liberalizmden...
***
Şimdi neden saydım döktüm bunları?
Fazıl Say’ın paylaştığı Ömer Hayyam şiiri, bilim ve felsefenin daha 900 yıl önce teokratik akla attığı esaslı bir tokadı simgeliyor...
Öyle bir tokat ki bu, şimdi 900 yıl sonra bile Tayyip’in yanağında şaklıyor...
Ama aklın ince kıvrımlarında filizlenen bu güzel rubai, ne yazık ki yoksul Türkiye halklarının günlük hayatına yansıyamıyor...
Türkiye toplumu yoksul, ezilmiş, sömürülüyor ve çaresiz...
Kemalizm bu sorunlara hiçbir sınıfsal yanıt üretmedi, aksine “imtiyazsız sınıfsız kaynaşmış bir kitleyiz” teraneleri altında sınıfsal uçurumu besledi, büyüttü, pekiştirdi...
Yüzyılların içinden süzülerek kültürün bir parçası haline gelmiş din, şimdi halkın acılarını afyonlayan bir enstrüman olarak iktidara yürüyor...
Ceberrut bir laikliğin yerini, ceberrut bir teo-liberalizm alıyor...
Ve bu yürüyüşü durdurmak için halktan kopuk, elitist laikliği bir kenara bırakarak halkın somut sorunlarına eğilmek gerekiyor.
İşte Nazım, bu noktada devreye giriyor:
«— Şarapla doldur tasını, tasın toprakla dolmadan,» — dedi Hayyam.
Baktı ona gül bahçesinin yanından geçen uzun burunlu, yırtık pabuçlu adam:
«— Ben, bu nimetleri yıldızlarından çok olan dünyada açım,» — dedi,
«şaraba değil, ekmek almaya bile yetmiyor param...»


AKINTIYA KARŞI
Münür Rahvancıoğlu
Baraka Aktvisti
munur.rahvancioglu@gmail.com
 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder