CTP-BG/DP-UG Hükümeti bugün mecliste güven oyu alacak...
Hükümetin programını görmüşsünüzdür. Gayet çarpıcı ve iddialı maddeler var
programda...
Küçümsenecek, dudak bükülecek, görmezden gelinecek şeyler değil yazılanlar.
Üzerinde düşünülmesi gereken konular.
Tek seçim bölgesine geçilmesi, yasama dokunulmazlığının kaldırılması,
memurların siyaset yasağının kaldırılması, Anayasa’nın Geçici 10. Maddesinin
kaldırılması, Merkez Bankası’nın yönetimine Türkiye’den değil Kıbrıs’tan atama
yapılması, Polis’in sivile bağlanması, GKK ve SST’ya kktc vatandaşlarından
atama yapılması...
Bunlar, “yapamazlar”, “zaten çoktan yapmalıydılar”, “yasal olarak zaten
mümkündü” diyerek geçiştirilecek iddialar değil... Yapamayacak dahi olsalar,
bunların programa yazılması bir anlam ifade ediyor...
Üzerinde ciddiyetle düşünmeye değecek bir anlam...
***
Üzerinde düşünülmeye değen konular yalnızca bundan ibaret değil...
CTP seçim kampanyasının ortasından itibaren söylemsel düzeyde de ciddi bir
dümen kırdı “sola” doğru...
Geleneksel olarak ekonomiye, çözüm müzakerelerine ve uluslararası
ilişkilere önem veren CTP’nin; TC ile ilişkilere, onurlu yaşama, müdahalelere
dönük mesajlar vermesi yeni bir şeydir...
Hemen ardından da Doğuş Derya’nın yemin krizi patlak verdi... Yemin
meselesi de, kktc’yi sorgulayan solun önemli tartışma başlıklarından oldu her
zaman...
Sonra TC’ye yönelik “işimize karışmayın” açıklaması var CTP’den gelen... Ve
hükümet kurma çalışmaları sırasında “gerekirse muhalefette kalırız”
mesajları...
Vesayet, onur, yemin gibi konuların ne kadar derinlikli gündeme geldiği
veya CTP’li öznelerin bunlardan bahsederken ne kadar samimi oldukları çok da
önemli değil bu bağlamda...
Önemli olan şey, daha önce görülmemiş, üstelik öngörülmemiş yeni bir
durumla karşı karşıya olduğumuzudur...
Küçümsenebilecek bir şey değil bu...
Yıllarca Geçici 10. Maddeden şikayet ettik, merkez bankasına Türkiye’den
atama yapılmasını, polisin askere bağlı olmasını, askerin TC’den yönetilmesini
örnek verdik... Ve bu ülkede işgal olduğunu bu örneklere dayanarak anlattık...
Geçmişte yemin edilsin mi edilmesin mi tartışmaları da, hükümete girilsin
mi girilmesin tartışmaları da yapıldı bu ülkenin solu tarafından...
Ama her zaman sosyalist solun, devrimci solun gündemleriydi bunlar...
Şimdi sol liberaller, devrimci sol gibi davranmakta...
Neden?
***
Elçiliğin seçimler sırasında yayınladığı araştırmayı hatırlıyor musunuz?
“TC karşıtı duygular Kıbrıslı Türkler arasında yayılıyor” diyordu
araştırmada... Eskiden “marjinal” dedikleri fikirlerin halkı etkilemeye
başladığı kabul ediliyor ve “ekonomiden siyasete her konudaki olumsuzlukları
TC’den biliyor Kıbrıslı Türkler” diye bağlanıyordu...
Kısacası “Ankara karşıtı siyasetin” halk nezdinde yaygınlık kazanıyor
olması egemenlerin gayet net bir şekilde gördükleri bir olgudur...
Biz bu siyaseti örgütlemeye çalışırken, onlar da altını boşaltmaya
çalışıyorlar... Bu da ortada ciddi bir tehtid gördükleri, bu tehtidi ciddiye
aldıkları anlamına gelir...
Egemenlerin üzerine ciddiyetle eğildikleri bir konuyu küçümsemek ise,
devrimci solun asla yapmaması gereken bir hata olur...
Bu yüzden, yıllarca dile getirdiğimiz konuların hükümet programına girmesi
üzülecek bir şey değil... Ama ortada zil takıp oyananacak bir durum olmadığı da
gerçek...
Ne küçümsemeli, ne abartmalı, ne sevinmeli, ne de üzülmeliyiz bu duruma...
Anlamalı ve yeni duruma göre konumlanmayı başarmalıyız... Çünkü Türkiye ile
ilişkilere dair bu vitrin düzenlemeleri bizim politikalarımızın başarısının
sonucudur ve daha çok bizim etkinliğimizi kırmaya yönelik manevralardır.
Üstelik hiç de yapılamaz şeyler değillerdir...
Tıpkı sınır kapılarının açılması gibi, bal gibi de yapılabilir şeylerdir...
Egemenlerin yapmayı tercih ettiği şeyler değil belki, ama kuyruğunu bırakan
mişaro gibi mecbur kalınca yapmaktan imtina etmeyecekleri şeyler...
***
Eğer Doğuş Derya yemin etmeyecekse, eğer CTP hükmete girmeyecekse, eğer
Geçici 10. Madde kaldırılacak, polis sivile bağlanacaksa; buna en başta
devrimciler destek verecektir...
Ve eğer tüm bunlar gerçekten yapılırsa, o zaman Kıbrıslı Türk solunun ve
onun parçası olan Kıbrıslı Türk devrimci solunun artık yüzeysel, şekli ve
propagandif argümanların yerine daha yapısal başlıklar üzerine eğilmesi de
kaçınılmaz olacaktır...
Bu çoktan beridir yapmamız gereken bir şeydi zaten... Ve bunlara dair ipuçları
da var hükümet programında...
Geçici memur statüsünün kaldırılıp kamudaki ihtiyacın sözleşmelilere doğru
yönlendirilmesi, 2013-2015 protokolünün uygulanmaya devam edecek olması,
Özelleştirme Yasası’nın sağlamlaştırılması yani özelleştirmelere devam
edilmesi, AB standartları adı altında neo-liberal dönüşümün hızlandırılması,
kamu reformu adı altında kamunun tasfiyesi, gece kulüpleri konusunun
makyajlanması ve dinsel gericilik politikalarına dokunulmayacak olması...
Tüm bunlar Türkiye’deki teokratik-liberal AKP ile uyumlu yapısal
saldırılardır...
Derinlikli, bütünlüklü ve toplumsal dokuya nüfuz eden bir örgütlülüğü
sağlamadan, sadece medyaya dayalı probaganda ile direnilemeyecek kapsamlı bir
projedir karşımızdaki...
***
Egemenlerin bir programı var...
Biz ne yapacağız?
Dudak büküp küçümsemeye devam mı edeceğiz, yoksa bizi ciddiye alanları
ciddiye mi alacağız?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder