11 Eylül 2013 Çarşamba

Hükümet Programı



CTP-BG/DP-UG Hükümeti bugün mecliste güven oyu alacak...
Hükümetin programını görmüşsünüzdür. Gayet çarpıcı ve iddialı maddeler var programda...
Küçümsenecek, dudak bükülecek, görmezden gelinecek şeyler değil yazılanlar. Üzerinde düşünülmesi gereken konular.

Tek seçim bölgesine geçilmesi, yasama dokunulmazlığının kaldırılması, memurların siyaset yasağının kaldırılması, Anayasa’nın Geçici 10. Maddesinin kaldırılması, Merkez Bankası’nın yönetimine Türkiye’den değil Kıbrıs’tan atama yapılması, Polis’in sivile bağlanması, GKK ve SST’ya kktc vatandaşlarından atama yapılması...
Bunlar, “yapamazlar”, “zaten çoktan yapmalıydılar”, “yasal olarak zaten mümkündü” diyerek geçiştirilecek iddialar değil... Yapamayacak dahi olsalar, bunların programa yazılması bir anlam ifade ediyor...
Üzerinde ciddiyetle düşünmeye değecek bir anlam...
***
Üzerinde düşünülmeye değen konular yalnızca bundan ibaret değil...
CTP seçim kampanyasının ortasından itibaren söylemsel düzeyde de ciddi bir dümen kırdı “sola” doğru...
Geleneksel olarak ekonomiye, çözüm müzakerelerine ve uluslararası ilişkilere önem veren CTP’nin; TC ile ilişkilere, onurlu yaşama, müdahalelere dönük mesajlar vermesi yeni bir şeydir...
Hemen ardından da Doğuş Derya’nın yemin krizi patlak verdi... Yemin meselesi de, kktc’yi sorgulayan solun önemli tartışma başlıklarından oldu her zaman...
Sonra TC’ye yönelik “işimize karışmayın” açıklaması var CTP’den gelen... Ve hükümet kurma çalışmaları sırasında “gerekirse muhalefette kalırız” mesajları...
Vesayet, onur, yemin gibi konuların ne kadar derinlikli gündeme geldiği veya CTP’li öznelerin bunlardan bahsederken ne kadar samimi oldukları çok da önemli değil bu bağlamda...
Önemli olan şey, daha önce görülmemiş, üstelik öngörülmemiş yeni bir durumla karşı karşıya olduğumuzudur...
Küçümsenebilecek bir şey değil bu...
Yıllarca Geçici 10. Maddeden şikayet ettik, merkez bankasına Türkiye’den atama yapılmasını, polisin askere bağlı olmasını, askerin TC’den yönetilmesini örnek verdik... Ve bu ülkede işgal olduğunu bu örneklere dayanarak anlattık...
Geçmişte yemin edilsin mi edilmesin mi tartışmaları da, hükümete girilsin mi girilmesin tartışmaları da yapıldı bu ülkenin solu tarafından...
Ama her zaman sosyalist solun, devrimci solun gündemleriydi bunlar...
Şimdi sol liberaller, devrimci sol gibi davranmakta...
Neden?
***
Elçiliğin seçimler sırasında yayınladığı araştırmayı hatırlıyor musunuz?
“TC karşıtı duygular Kıbrıslı Türkler arasında yayılıyor” diyordu araştırmada... Eskiden “marjinal” dedikleri fikirlerin halkı etkilemeye başladığı kabul ediliyor ve “ekonomiden siyasete her konudaki olumsuzlukları TC’den biliyor Kıbrıslı Türkler” diye bağlanıyordu...
Kısacası “Ankara karşıtı siyasetin” halk nezdinde yaygınlık kazanıyor olması egemenlerin gayet net bir şekilde gördükleri bir olgudur...
Biz bu siyaseti örgütlemeye çalışırken, onlar da altını boşaltmaya çalışıyorlar... Bu da ortada ciddi bir tehtid gördükleri, bu tehtidi ciddiye aldıkları anlamına gelir...
Egemenlerin üzerine ciddiyetle eğildikleri bir konuyu küçümsemek ise, devrimci solun asla yapmaması gereken bir hata olur...
Bu yüzden, yıllarca dile getirdiğimiz konuların hükümet programına girmesi üzülecek bir şey değil... Ama ortada zil takıp oyananacak bir durum olmadığı da gerçek...
Ne küçümsemeli, ne abartmalı, ne sevinmeli, ne de üzülmeliyiz bu duruma...
Anlamalı ve yeni duruma göre konumlanmayı başarmalıyız... Çünkü Türkiye ile ilişkilere dair bu vitrin düzenlemeleri bizim politikalarımızın başarısının sonucudur ve daha çok bizim etkinliğimizi kırmaya yönelik manevralardır. Üstelik hiç de yapılamaz şeyler değillerdir...
Tıpkı sınır kapılarının açılması gibi, bal gibi de yapılabilir şeylerdir...
Egemenlerin yapmayı tercih ettiği şeyler değil belki, ama kuyruğunu bırakan mişaro gibi mecbur kalınca yapmaktan imtina etmeyecekleri şeyler...
***
Eğer Doğuş Derya yemin etmeyecekse, eğer CTP hükmete girmeyecekse, eğer Geçici 10. Madde kaldırılacak, polis sivile bağlanacaksa; buna en başta devrimciler destek verecektir...
Ve eğer tüm bunlar gerçekten yapılırsa, o zaman Kıbrıslı Türk solunun ve onun parçası olan Kıbrıslı Türk devrimci solunun artık yüzeysel, şekli ve propagandif argümanların yerine daha yapısal başlıklar üzerine eğilmesi de kaçınılmaz olacaktır...
Bu çoktan beridir yapmamız gereken bir şeydi zaten... Ve bunlara dair ipuçları da var hükümet programında...
Geçici memur statüsünün kaldırılıp kamudaki ihtiyacın sözleşmelilere doğru yönlendirilmesi, 2013-2015 protokolünün uygulanmaya devam edecek olması, Özelleştirme Yasası’nın sağlamlaştırılması yani özelleştirmelere devam edilmesi, AB standartları adı altında neo-liberal dönüşümün hızlandırılması, kamu reformu adı altında kamunun tasfiyesi, gece kulüpleri konusunun makyajlanması ve dinsel gericilik politikalarına dokunulmayacak olması...
Tüm bunlar Türkiye’deki teokratik-liberal AKP ile uyumlu yapısal saldırılardır...
Derinlikli, bütünlüklü ve toplumsal dokuya nüfuz eden bir örgütlülüğü sağlamadan, sadece medyaya dayalı probaganda ile direnilemeyecek kapsamlı bir projedir karşımızdaki...
***
Egemenlerin bir programı var...
Biz ne yapacağız?
Dudak büküp küçümsemeye devam mı edeceğiz, yoksa bizi ciddiye alanları ciddiye mi alacağız?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder