Kıbrıslı Türkler olarak, bizi niteleyen
“Kıbrıslı Türk” isminin içerisinde hem kimliğimizi hem de trajedimizi niteleyen
kelimeleri taşıyoruz. Ne birisi ne de diğeri olabildiğimiz iki kimlik, hem
birisi hem de diğeri olduğumuz iki kimlik, her ikisinin de azabını yaşadığımız
iki kimlik; aslında varlığımızda eriyip bütünleşmiş tek bir kimlik…
Kültürel varlığımızı ifade edebilmek
için “Kıbrıslı Türk” ifadesinden daha uygun bir tanım yok. Buna sevinenler de
var, üzülenler de, ama tek başına “Türk” kelimesi nasıl bizi anlatamıyorsa,
“Kıbrıslı” kelimesi de bizdeki özgün yapıyı izah edemiyor. Kıbrıslı Türk
ifadesi birlikte kullanılmadığı zaman bir şeyler eksik, bir şeyler de fazla
geliyor…
Tarihimizde bunun gibi pekçok olay
mevcut; 15 Temmuz 1974 Darbesi ve 20 Temmuz 1974 Harekatı gibi…
***
15 Temmuz ve 20 Temmuz’u birbirinden
ayrı olaylar olarak kavramak veya birbirini meşrulaştıracak şeyler olarak izah
etmek, her iki tarafın milliyetçileri tarafından uzun süredir takınılagelen bir
tutum.
Mesela Yunan milliyetçileri açısından; 15
Temmuz “birkaç heyecanlı milliyetçinin maceracı bir çıkışıyken”, 20 Temmuz
“Türklerin gerçek yüzünün ortaya çıktığı ve Kıbrıs sorununun başladığı” tarihtir.
Daha fanatik bir senaryoya göre, 15
Temmuz gerçekleşmiştir çünkü “kahraman Yunan milliyetçileri Türklerin 20
Temmuz’da ortaya çıkan gerçek yüzünü daha önceden görmüştür.” Yani 15 Temmuz’un
nedeni 20 Temmuz’dur…
Türk milliyetçileri için de durum tersten
hemen hemen aynıdır: “15 Temmuz Rumların gerçek yüzünün bir kez daha ortaya
çıktığı” tarihken, 20 Temmuz “kahraman Türk ordusunun soydaşlarını kurtarmak
için gerçekleştirdiği bir destandır.” Yani, 20 Temmuz’un nedeni 15 Temmuz’dur…
Bu yüzden her yıl bu günlerde, Yunan
milliyetçileri 15 Temmuz’u unutturup 20 Temmuz’u kınarken; Türk milliyetçileri
de 15 Temmuz’u kınayıp 20 Temmuz’u kutlarlar…
Peki Kıbrıs’ı ve halklarını yeniden
birleştirmek isteyen barışçılar ne yapar?
***
Kıbrıslı Elenlerin en büyük “sol” örgütü
AKEL, 20 Temmuz kınamalarına iştirak etmek konusunda büyük bir gayretkeşlik
göstermesine rağmen, 15 Temmuz’un ortaya çıkmasında ve iki halkı derinden
ayırmasında kendi rolünü kabul etmek açısından pek de istekli değil...
Yıllarca Enosis savunuculuğunda Kilise
ve EOKA ile yarıştığını, Kıbrıslı Türklerin AKEL örgütlülüğünde birincil özne
olarak yer bulması ve partinin her iki halkın ortak örgütü haline getirilmesinde
gönülsüz davrandığını dile getirmez AKEL… “Ortak Vatan Ortak Mücadele” en
sevilen slogandır ve adada tek bir halk olduğunu ısrarla yineler, ancak Enosis savunusu aracılığı ile bu “tek halkın”
çok önemli bir unsurunu kendi bünyesinden dışladığını, yani “Ortak Parti”
konusunda sınıfta kaldığını söylemez, söyleyenleri de sevmez…
15 Temmuz’da AKEL üyelerinin darbecilere
karşı direndikleri bir gerçektir… Ancak darbeye doğru ilerleyen süreçte
yaşananlara AKEL’in hatalarının neden olduğu da bir o kadar gerçektir…
Bu yüzdendir ki, hem 15 Temmuz’u hem de
20 Temmuz’u kınayan Kıbrıslı Elen “barışçıları” kendi inkarlarının yüce anıtı
gölgesinde olmayacak duaya amin demektedir.
***
Kıbrıslı Türk solu için de daha farklı
bir durum söz konusu değil aslında…
20 Temmuz’u bağlamsız bir uzamda
gerçekleşen, şeytani bir müdahale olarak lanetleyip; 15 Temmuz’un ortaya
çıkmasında güneydeki muhataplarının kusurlarını görünmez kılma çabası;
gerçekliğin parçalı ve eksik görünmesinden öteye bir sonuç vermiyor.
Böyle bir bakışla, 20 Temmuz’u daha
fazla suçlayabilmek için 15 Temmuz’u silikleştirmek dışında bir pratik ortaya
konamıyor…
***
İster sağlarımız, ister sollarımız
olsun; tarihsel gerçekliği bazı parçalarını inkar etmeden bir bütün olarak
algılamak veya her parçayı bir diğerini “meşrulaştıran” bir neden olarak izah
etmeden bütün içindeki yerine göre kavramak konularında ciddi zaafiyetler
göstermekte…
Her kesim kendi pozisyonuna göre; 15
Temmuz veya 20 Temmuz’dan birine “yaşasın” diğerine “kahrolsun” dediği, bu
tarihleri birbirine mazeret olarak öne sürdüğü veya her ikisini de sözde
reddedip oluş sürecindeki kendi payını inkar ettiği sürece gerçek bir
yüzleşmenin sağlanması mümkün değildir…
Peki tarihimizle yüzleşmemiz nasıl
mümkün olacaktır?
***
Tarihle yüzleşme, akademik bir meşgale veya
bugünkü kuşaklara vicdan azabı aşılayarak ulaşılacak bir hedef değildir…
İçinde hala eyleyen özneler olarak
bulunmaya devam ettiğimiz ve gidişi bizim bugünkü pratiğimiz ile şekillenerek
devam eden bir olgu olarak tarihle yüzleşmek; ancak pratik faaliyetimiz
ile mümkünüdür…
15 Temmuz ve 20 Temmuz tarihlerinin
simgelediği trajedimizle yüzleşmek; bugün yaşayan kanlı-canlı varlıklar olarak,
halklarımızın yeniden kardeşleşmesi ve ülkemizin yeniden birleşmesi için
mücadele etmekten geçer… Ve bu öyle bir mücadeledir ki, içinde “barış” adına da
olsa inkara yer yoktur…
15 ve 20 Temmuz ile yüzleşip yüzümüzü
barışa dönmek; en azından sol adına, “Kıbrıslı Türk halkının varlığı” ile
yüzleşmekten geçer…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder