Sahte reçete ve sahte diploma skandalları birbirlerinin yerini alarak gündemi doldururken; toplumun bu çürümeden rahatsız tüm kesimleri tek bir şeyi düşünüyor: Bu yozlaşma ve çürüme sarmalından çıkış için ne yapılmalı?
Çıkışın hükümeti değiştirmekte
olduğunu vaaz eden odaklar var. Bunların kimisi UBP içi bir muhalefet olmaktan
kaynaklı olarak, “hükümet” derken Başbakan veya belli bakanları kastediyorlar!
UBP dışında ama rejim içindeki muhalefet ise, hükümetteki partilerin değişmesi
gerektiğini ifade ediyorlar.
UBP ne kadar yıpranırsa
yıpransın, UBP’siz bir hükümet için CTP’ye bir “ortak” gerekeceği açıktır! Aksi
takdirde ilk genel seçimden sonra UBP-CTP koalisyonu dışında bir olasılık
kalmayacak! Bu da rejim açısından bütün yumurtaların bir sepete doldurulduğu,
yüksek riskli ve asla mecbur kalınmak istenmeyecek bir olasılık. Bir seçim
döneminde, iki veya mümkünse üç farklı koalisyon seçeneğinin yaratılabilmesi
için üçüncü bir partiye ihtiyaç var!
Bilindiği gibi bu görev yaklaşık
otuz yıl boyunca DP tarafından yerine getirilmişti. Ancak DP hem kendi içindeki
“değişim” hem de içinden geçilen sürecin sonucu olarak, bu görev için artık
uygun değil! Bu nedenle bir süre dinlenmeye çekilen ve geçmiş pratiği
unutturulan HP, yeniden oyuna alınmak üzere ısınmaya başlamış durumda.
Reçete skandalının da, diploma
skandalının da HP’ye “sıdırılan” bilgiler ekseninde ilerlemesi ve polisin
atacağı her adımın fragmanının HP tarafından yayınlanması da bu ısınma
turlarının göstergeleri. Dahası HP henüz kurulmadan önce yaygarayı basan CTP
kanaat önderlerinin, bugün ellerinde çok daha fazla argüman olmasına rağmen
HP’ye dair sessiz kalmakta ısrar etmeleri de gözden kaçmıyor! Açıktır ki ilk
Genel Seçimlerden sonra ensesinde UBP-CTP ve UBP-HP tehtidi bulunan bir CTP-HP
koalisyonu için, taşlar yeniden diziliyor!
***
Sahte reçete ve sahte diploma
skandallarının her ikisinin de kaynağında, eğitim ve sağlık hizmetlerinin
özelleştirilmesi yatmaktadır. Doktora ve ilaca erişimin kamu eli ile sağlanması
veya eğitimin kamu eli ile yürütülen bir hak olarak kurgulanması; hiçbir rejim
partisinin gündeminde yoktur. Özel üniversitelerin ve özel hastanelerin teşvik,
hibe, muafiyetlerle semirtilmesi tüm rejm partilerinin hem savunduğu hem de
hükümet oldukları dönemlerde uyguladıkları politikalardır. Tüm bunlar
ortadayken herhangi bir hükümet değişiminin farklı sonuçlar yaratmasını
beklemek, ölü gözünden yaş beklemektir!
Rejim partileri arasında
gerçekleşecek bir değişim, söz konusu skandallara karışan kişiler açısından
yaratacağı rahatlama dışında herhangi bir sonuç vermeyecektir! Otuz yıl süren
UBP-Denktaş sürecinin sonunda hiçkimsenin yargılanmamış olması veya 2003-2009
arasında ayyuka çıkan yolsuzlukların hesabını soracağını iddia eden UBP’nin
hükümet olması ile konunun kapanması bize yeterli dersi vermediyse, yeni bir
ders için hazırlanmaya başlayabiliriz!
***
Peki bu yozlaşma ve çürüme
sarmalından çıkış için ne yapılmalıdır?
Kıbrıslı Türk halkının gerçek
sorunlarından hareketle, sermaye odaklarına karşı devrimci bir çıkış yaratmaya
çalışan ve müttefikini halkın kendi içerisinden arayan girişimlerin her zaman
var olmasına rağmen: Kıbrıslı Türk solunun bugüne kadarki tarihi kabaca üç
döneme ayrılabilir: Birincisi AKEL’e yedeklenerek yürütülen sosyo ekonomik
mücadele dönemi; ikincisi SSCB’ye yedeklenerek yürütülen siyasal mücadele
dönemi ve BM-AB’ye yedeklenerek hükümet olunmaya çalışılan üçüncü dönem!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder