Türkiye kamuoyunu bir süreden beridir meşgul eden Ergenekon
soruşturması Nisan ayı başından itibaren Kıbrıs gündeminde de yerini aldı.
Türk-Metal Sendikası eski başkanı Mustafa Özbek’in evinde bulunan ve doğrudan
Kıbrıs’la ilişkili belgelerde UBP Genel Başkanı Derviş Eroğlu ve eski
Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın da isimlerinin geçmesi nedeniyle, Kıbrıs’taki
seçim süreci daha da bir hareketlilik kazandı.
CTP Genel Başkanı ve Başbakan Ferdi
Sabit Soyer belgeler ile ilgili olarak savcılığa araştırma yapılması talimatı
verirken, CTP MYK’sı da 19 Nisan Genel Seçimlerinden hemen sonra Meclis’te bir
araştırma komitesi kurulması için önerge vereceklerini duyurdu. Neredeyse bütün
muhalefet partileri Ergenekon meselesinin seçimlere bir iki hafta kala gündeme
gelmesinin bilinçli bir hareket olduğunu öne sürerken, sadece DP Genel Başkanı
Serdar Denktaş, partisinin seçimlerden sonra bir araştırma komisyonu
kurulmasını destekleyeceğini duyurdu. Bu arda CTP mitinglerinde UBP’yi
Ergenekoncu olmakla suçlayan ifadelerin slogan, pankart vb. şekillerde
kullanılması ve çeşitli basın-yayın organlarının bu tezleri sürekli
dillendirmesinden rahatsız olan Derviş Eroğlu, hem basını hem de Ferdi Sabit
Soyeri dava edeceğini ilan ederek, kendisi ile ilgili asılsız ve doğruluğu
kanıtlanmamış iddiaların tamamen seçimlere yönelik olduğunu söylüyor.
Aslında etrafında kıyametler koparılan belgeler pek de fazla
bir detay içermiyor. Üstelik bu belgelerin bulunuşu ile kıyaslanabilecek bir
şekilde içerikleri de gayet çelişkili... Bilindiği gibi Ergenekon Soruşturması
sürecinde Mustafa Özbek’in tutuklanması hiç de ani bir gelişme olmamış, tam
aksine bazı çevrelerde “bu adam neden hala tutuklanmıyor” dedirten bir yavaş
sürecin sonunda ortaya çıkmıştı. Ancak buna rağmen Özbek’in, örgüt ile olan
bağlarını ve “önemli” belgeleri yok etme ihtiyacı hissetmemesi gerçekten ilgi
çekici bir “hata”.
Diğer yandan bu belgelerde:
1998 genel seçimleri ve 2000 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde
Ergenekon isimli örgütün Kıbrıs içinde etkin bir çalışma yürüttüğü,
Ergenekon’un artık Denktaş yaşlandığından,
duygusallaştığından davaya hizmet edemeyeceği için yerine Eroğlu’nu getirmeye
karar verdiği,
1998 genel seçimlerinde UBP’nin güçlü bir iktidar kurabilmesi
için, Kıbrıs’ın kuzeyinin bölgelere ayrılarak çeşitli timler oluşturulduğu ve
bu timlerin para dağıttığı konularına değinilmiş.
Görüldüğü gibi Ergenekon konusunun Kıbrıs’la da ilişkili
olduğundan öte hiçbir noktaya açıklık getirmeyen belgeler, sadece düzen
siyasetçilerinin birbirleri aleyhine kullanabilecekleri kadar sığ alanlara
nüfuz etmekle yetiniyor. Öyle ki, belgeler Rauf Denktaş’ı neredeyse
Ergenekon’un “mağduru” pozisyonunda servis eder durumda. Zaten Rauf Denktaş da
belgelerin yayınlanmasından hemen sonra yaptığı açıklamada; 1998 ve 2000
seçimlerinde kendisine ve oğlunun partisine karşı bir komplo sezinlediğini
ancak bu kadar kapsamlı bir operasyon olduğunu tahmin etmediğini, belgelerin
kendisini suçlar mahiyette değil aksine olayın ana mağduru olduğunu gösterir
kapsamda olduğunu söyledi. Bu öylesine bir çelişki ki, 2000 yılındaki
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Denktaş karşısında ikinci tura kaldığı halde
evinin önünde bombalar patlatılıp peşine adam taktırılınca seçimlerden
çekildiğini açıklayan Eroğlu Ergenekoncu, bu sayede seçimleri “kazanan” Denktaş
da mağdur olmuş oluyor. Denktaş ailesi bununla da yetinmiyor ve 12 Nisan
tarihli Yenidüzen gazetesine demeç veren DP Genel Başkanı Serdar Denktaş, 1989’da
bir trafik kazası sonucu ölen Raif Denktaş’ın ölümünün de kendileri için her
zaman şüpheli olduğunu söyleyebiliyor. Böylece en azından seçilere kadar
Ergenekon soruşturmasının Denktaş’lara dokunmayacağını, ama Eroğlu ile fazlası
ile ilgileneceğini anlamışoluoruz. Ne de olsa Eroğlu’nun UBP’si, AKP’nin
CTP’sinin en büyük rakibi...
Ergenekon ismi altında 1990 sonrasının bir parçası gibi
lanse edilen yeraltı faaliyetlerinin, Kıbrıs’tan başlayan ve 1990’ların çok
öncesine uzanan bir tarihi olduğu ise reddedilemeyecek bir olgu. 1950’li
yılların başından itibaren gerçekleşen bombalama, cinayet, katliam vb. her
türlü kontrgerilla faaliyetinin çekirdeği olan ilişki ağlarının merkezinde ise
Rauf Denktaş’ın ta kendisi var. Denktaş, 1957 yılında Özel Harp Dairesi
tarafından kurdurulan yeraltı teşkilatı TMT’nin de Kıbrıs’taki bir numaralı
adamıydı. TMT bir yer altı teşkilatı olduğu ve hiçbir üye kaydı tutulmadığı
halde, TMT’de görev yapmış olmak KKTC yasalarına göre hala emeklilikte avantaj
sayılyor. Bunun için şimdilerde “yasal” olan TMT Derneği’nden yazılı bir belge
almak yeterli kabul ediliyor.
Kıbrıs’ta
yasadışılığın yasa haline geldiği koşullar altında sürdürdüğümüz yaşamlarımıza,
şimdilerde bir de Ergenekon katıldı. Aslında adına bugün Ergenekon denilen bu
yeraltı faaliyetleri ve kontrgerilla operasyonları Kıbrıs için hiç de yeni
değil. Tam tersine bizim buralardan doğmuş has be has kendi mahsülümüz. Ancak
eğer sözü edilen “hukuki süreç” bir siyasi hesaplaşma düzeyini aşar da geçmiş
cinayetlerin, adam dövmelerin, parti, gazete, araba bombalamaların faillerinin
bulunup açığa çıkarıldığı bir zemine dönüşürse işte o zaman yeni birşey ile
karşı karşıyayız demektir. Böylesi bir yenilik ise sadece ve sadece bağımsız
bir Kıbrıs’ta, özgür ve kardeş halkların hesap sorma mekanizmaları ile
yaratılabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder