İşçi sınıfının uluslararası birlik,
mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs, ülkemizde de her yıl yürüyüşlerle,
eylemlerle ve sloganlar eşliğinde halkımızın gündemine gelir. Ancak bölünmüş
adamızın kardeş halkları bu birlik gününde ayrı ayrı mücadeleler yürütmek
durumunda kalmaktadır.
1974 yılından sınır kapılarının açıldığı 2003 yılına
kadar Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Elen halklarının ortak yürüyüşler organize
etmesi fiziksel olarak mümkün değildi. Kapılar açıldıktan sonra ise iki
taraftaki revizyonist/neo-liberal “liderlikler”in isteksiliği nedeniyle ortak
eylemlerin koşulları zorlanmadı. Devrimciler ise emek hareketinin genel seyrine
yön verecek kadrolaşmaya henüz ulaşmadıkları koşullarda ayrı ayrı yürütülen
eylemlerin her ikisine de katılarak bağımsız, birleşik ve halkları kardeş bir
Kıbrıs için probaganda çalışması yapmaya devam ettiler. Elbette her geçen yıl
daha da güçlenen örgütlülüğümüz kendini işçi sınıfına “nimet” sanan bazı
odakları rahatsız etmekte bu da 2007 1 Mayıs’ında bizlere barikat kurulması
veya 2008 1 Mayıs’ında sol liberallerin
emek hareketinden tecrit edilmesi gibi
çeşitli sonuçlara yol açmaktadır. Bu yıl Barış Platformu 51 yıldan berdiri ilk
kez ORTAK 1 MAYIS organizasyonu için kolları sıvamıştır. Devrimcilerin bu
çabaya var güçleri ile destek olmaları gerektiği ise tartışma götürmez bir
gerçektir.
Kıbrıs’ta Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı
Elenlerin birlikte kutladığı ilk ortak 1 Mayıs, 1948 yılında Lefke madenlerinde
CMC şirketine karşı yürütülen ortak grev sırasında gerçekleşmiştir. 125 gün
süren ve 17 Mayıs 1948 tarihinde sona eren grevler sırasında, 1 Mayıs 1948’de
“Yaşasın Kızıl 1 Mayıs” sloganı ile bir ortak kutlama tertip edilmişti. Bu
kutlamalardan sonra gerek sömürge idaresinin silahlı saldırıları, gerekse de
yerli işbirlikçilerinin içerden bölme çabaları sonucunda 1958 tarihine kadar
başka bir orak kutlama gerçekleşmemiştir. Bu durumda revizyonist AKEL’in 1948
yılında sahip olduğu işçi sınıfı mücadeleleri aracılığı ile Kıbrıs’ın
bağımsızlığını sağlayacak bir birleşik cephe yaratılması siyasetinden
vazgeçerek yeniden ENOSİS siyasetine dönmesinin de etkisi vardır.
AKEL, Kilisenin kuyruğunda ENOSİS
siyasetini sürdürürken; adanın geleceğine dair emperyalist odaklar arası kavga
da şiddetlenmekteydi. ABD yeni-sömürgeciliği ile İngiliz klasik sömürgeciliği
arası çatışmanın içteki temsilcilerinden faşist EOKA 1 Nisan 1955 tarihinde
kurulmuştur. Hemen ardından ise VOLKAN, KARA ÇETE gibi denemelerden sonra 29
Kasım 1957 tarihinde faşist TMT ilk bildirisini yayınlayarak Kıbrıslı Türklerin
başına kara bir hayalet olarak çökmüştür. Tüm bu gelişmeler sömürgeci
İngiltere’nin bilgisi ve onayı dahilinde olur ve halklar birbirlerine
kırdırtılmak üzere kışkırtılırken, ortak yaşam için mücadele etme potansiyeli
olan tek odak AKEL ve EKEL’in Türk Kolu üyeleri de yine sömürgeci İngiltere
tarafından baskı altına alınmıştır. 26 Nisan 1956’da yasadışı ilan edilen
AKEL ile bağları olduğu iddası ile TEK üyesi 23 Türk, İngiliz Sömürge İdaresi
tarafından tutuklanır ve aynı gün Lefkoşa’da sokağa çıkma yasağı ilan edilerek
şehir sömürge idaresi tarafından dikenli tellerle ikiye bölünür. Revizyonist
bir siyasetin bile sömürgecileri ne kadar korkuttuğu, adanın bölünmesinin
önündeki tek engelin de solcular olduğu bu olgudan net birşekilde
görülmektedir.
Bu koşullar altında 1 Mayıs 1958
tarihinde, Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Elen işçilerin ortak kutladığı son 1 Mayıs
gerçekleşir. Bu tarihte Lefkoşa sokaklarında bir gösteri yapan Kıbrıslı Türk ve
Kıbrıslı Elenlerin ana sloganı "sömürgeciliğe ve emperyalizme karşı ortak
mücadele" olmuştur. Aslında Kıbrıslı Türkler arasında TEK, AKEL Türk Kolu
ve PEO’da örgütlü işçiler dışında devrimci bir örgütlülüğün olmadığı, AKEL’in
ise ENOSİS siyasetinin yedeği konumunda bulunduğu koşullarda bu slogan sadece
simgesel bir anlam ifade etmektedir. Ancak gerek emperyalistler gerekse de
onların yerli işbirlikçileri hiçbirşeyi şansa bırakmak niyetinde değillerdir.
1
Mayıs 1958 tarihindeki ortak yürüyüşten hemen sonra TEK faşistler tarafından
yakılacak ve TMT tarafından PEO’dan istifa etmeyen tüm Türk işçilerinin
vurulacağı haberi yayılacaktır. 22 Mayıs 1958’de PEO Türk Şubesi Başkanı Ahmet
Sadi ve eşine başarısız süikast girişimi gerçekleşir. Girişim hedefine ulaşamaz
ama hemen ardından 24 Mayıs 1958’de İnkılapçı Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Fazıl
Önder TMT faşistleri tarafından öldürülür. Bu cinayet karşısında meşru müdafaa
yönteleri çerçevesinde bir direniş geliştirileceğine, AKEL tarafından adı
bilinen Kıbrıslı Türkler yurt dışına çıkarılmaya geriye kalanların da
istifasının teşvik edilmesine karar verilir. 29 Mayıs’ta TEK yöneticisi Ahmet
Yahya öldürülürken binlerce istifa gazetelerde çarşaf çarşaf yayınlanmaktadır.
5 Haziran 1958’de ise İnşaat İşçileri Sendikası Yönetim Kurulu üyesi Hasan Ali
bir süikast girişiminden kurtulmayı başarır.
Faşist terör dalgası solu sindirmiş ve
en ufak bir direniş eğilimine bile girişmeyen revizyonist solu bir ay gibikısa
bir sürede silmiştir. Bunun üzerine rahatça halkların birbirine kırdırılmasını
hedefleyen provakasyonlara girişilir. 7 Haziran 1958 tarihinde Lefkoşa'daki Türk
Haberler Merkezi binasına bombalı saldırı gerçekleşir. Saldırının Kıbrıslı
Elenler tarafından yapıldığı iddia edilir. Ancak Denktaş, saldırının siyasi
tansiyonu yükseltmek maksadı ile “milliyetçiler” tarafından yapıldığını 1984
yılında itiraf edecektir. Bundan 5 gün sonra 12 Hairan 1958’de Gönyeli’de bir
İngiliz provakasyonu gerçekleşir. Sudan gerekçelerle tutuklanan sonra da
Gönyeli ovalarında “serbest” bırakılan 9 Kıbrıslı Elen, İngiliz tarafından
yayılan “Gönyeli’ye saldırıyorlar” şeklindeki söylentilerin de etkisiyle
Kıbrıslı Türkler tarafından katledilecektir. Bu ortamda 16 Haziran 1958
tarihinde ilk ayrı Türk Belediyesi Lefkoşa’da Sömürgeciler tarafından kurulur.
Sömürge İdaresi, EOKA ve TMT’nin ne kadar uyumlu çalıştığı sadece bu kronolojik
olaylar dizisinden bile görülebilecektir. Faşist terörün son noktası ise 30
Haziran 1958 tarihinde Leymosun’lu berber Ahmet İbrahim’in TMT tarafından
“Kıbrıslı Elenlerle ilişkiyi kesmediği” gerekçesi ile öldürülmesi ile
konulacaktır.
Bu
tarihten çıkarılacak çok ders vardır. Faşist teröre direnecek bir devrimci
örgütlenmenin gerekliliği bunların başında gelmektedir. AKEL’in Kıbrıs
tarihindeki en büyük hatası ENOSİS siyaseti ise Kıbrıslı Türk üyelerini meşru
müdafaa yolunda teşvik etmemesi de ikinci hatası olmuştur. Böylesi
siyasetsizlikler altında ada emperyalist güçler tarafından kolayca
bölünebilmiş, insanlarımız birbirlerine düşman kılınmıştır. Ama bir önemli ders
daha vardır ki işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma
gününün önemi sadece biz devrimciler tarafından değil, emperyalistler ve
onların faşist işbirlikçileri tarafından da önemli birgün addedilmektedir. Tüm
öteki sebepler yanında biraz da bu yüzden 1 Mayıs 2009’da ortak bir mücadele ve
dayanışma yaratmak her devrimcinin görevidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder