Devrim mücadelesi en genel hatlarıyla
üç başlık altında yürütülür: Ekonomik-demokratik mücadele, ideolojik mücadele
ve politik mücadele.
İdeolojik mücadele; toplumsal iktidarın ele geçirilmesi doğrultusunda işçi
sınıfının ve emekçi halkın çıkarlarına dayalı bir fikirsel çerçevenin
oluşturulması mücadelesidir. Bu mücadele hemen yanı başındaki kapitalist
sistemin hegomonyasının kırılması, kültürel emperyalizme karşı savaşılması ve
sosyal demokrat, revizyonist yozlaştırma girişimlerine karşı direnilmesi
görevleri ile iç içe geçer. Deyim yerindeyse ideolojik mücadele; ekonomik-demokratik
mücadele ile politik mücadeleyi birbirine bağlayan bunların işlevselliğini
sağlayan harçtır.
Politik mücadele ise; siyasi parti aracılığı ile yürütülen ve toplumsal
iktidarın ele geçirilmesini hedefleyen mücadelenin adıdır. Politik mücadele
yürüten bir siyasi parti, iktidarı almak için ülke koşullarının tahlili
sonucunda çeşitli stratejiler geliştirebilir. Bizim ülkemizde tüm siyasi
partilerin yalnızca bir tek stratejisi vardır: Seçimler yoluyla iktidar olmak.
Ancak bizim burada tartışmak istediğimiz konu politik mücadele stratejileri
değil, ekonomik-demokratik mücadelenin en genel ilkeleridir. Ancak şunu belirtmek gerekir ki; ideolojik,
politik, ekonomik-demokratik mücadeleler arasında kopmaz bir bağ, diyalektik bir
ilişki vardır.
Ekonomik-demokratik mücadelelerin aracı alan örgütleridir. Her demokratik kitle örgütü bir
alan örgütü değildir ancak her alan örgütü bir demokratik kitle örgütüdür. Ekonomik-demokratik
mücadele çok çeşitli bir alanlar yelpazesi içinde yürütülür. Öğrenciler,
kadınlar, gençler, işçiler, köylüler, işsizler, kamu emekçileri, ekolojik
kaygılar, LGBTT örgütlenmeleri vb. alanlar vardır ve bu alanların varlığı her
ülkenin kendi özgün koşullarında tahlil edilmelidir. Alan örgütleri; örneğin bir
sendika veya öğrenci örgütü ideolojik birliğin aracı değildir. Alan örgütleri
farklı ideolojik koşullanmalarla hareket etmesi muhtemel olan en geniş
kesimlerin birliğini sağlayan örgütlerdir. Bir sendika kendi alanında faaliyet
yürüten tüm emekçilerin (sadece üyelerinin değil) çıkarlarını kendi
mücadelesinin merkezine koymalıdır. Bu yolla, o alanda tek kitlesel örgüt
olurken, aynı zamanda kendi alanındaki herkesin ekonomik-demokratik çıkarlarını
savunan ve genişleten bir strateji takip edilmelidir. Örneğin bu mücadele bir
sendikada çalışma saatleri, özlük hakları, ekonomik çıkarlar gibi konularla
daha yoğun meşgul olurken, bir öğrenci örgütünde akademik özgürlükler,
müfredat, kantin, ulaşım, barınma vb. konularda yoğunlaşabilir. Bu nedenle
ekonomik-demokratik mücadelenin aracı olan demokratik kitle örgütlerinin her
biri o alanın içinden gelen kişilerin örgütsel bağımsızlık ilkesi uyarınca
yönetimi altında bulunan örgütler olmalıdır. Kısacası her alan bağımsız
olmalıdır. Bu bağımsız gençlik örgütlenmesi, bağımsız kadın örgütlenmesi,
bağımsız sendikacılık vb. demektir.
Ancak buradaki bağımsızlık ideolojiden
bağımsızlık demek değildir. Her alan örgütünün içinde farklı ideolojilerden
kişiler bulunabilir, hatta bulunmalıdır demiştik. İşte bu farklı ideolojilerden
kişiler alan örgütünün genel stratejisi, politik örgütler ile olan ilişkiler
gibi konularda da farklı anlayışlara sahip olacaktır. Biz devrimciler,
yönetiminde bulunduğumuz hiçbir alan örgütünü asla politik mücadelenin aracı
olan partiden emir alan bir kuklaya çevirmememizle ayırt ediliriz. Ancak bu da
her alan örgütünün kendi başına buyruk bir alan körlüğü ile hareket ederek
bütünü göremediği bir anarşizm olarak anlaşılmamalıdır. Ekonomik-demokratik
mücadele ile politik mücadeleyi birbirine bağlayan harç, ideolojik mücadeledir
demiştik. İşte bu noktada ideolojik mücadelenin önemi açığa çıkmaktadır. Çünkü
ideolojik mücadele salt kitabi bilgilerin ezberlenmesi olarak değil de farklı
alanlardan süzülen deneyimlerin bir potada erimesi olarak anlaşıldığı zaman,
gerçek anlamı ile kavranabilir. Çeşitli alan örgütlerinde çalışan devrimciler,
o alana işçi sınıfının ideolojisi olan Markisizmi de taşırlar. Aynı zamanda da
kendi alanlarının zenginliğini, sorunlarını ve önemsediği konuları da politik
mücadelenin bilgi dağarcığına iletirler. Bu şekilde bir araya toplanan alan
yaklaşımları, en genel çıkarların koordinasyonu aracılığı ile alan örgütlerine
geri döner. Böylece de bir alan örgütünün kendi çıkarlarını maksimize ederken
diğer bir alan örgütünün zarar görmesine neden olmasının, kısacası devrimci
halk hareketinin kendi ayağına basmasının önüne geçilmiş olur. Biz bu yaklaşıma
kısaca “en geniş kitle içerisinde en dar kadro çalışması” diyoruz. Buna göre
her devrimci, yaşam içindeki pratik duruşu ile bağlantılı bir alanın demokratik
kitle örgütünde çalışma yürütmelidir. Bu çalışmalar vasıtasıyla kitlelerin
devrimcileştirilmesi, kitleler içinden devrimci bireylerin örgütlenmesi
hedeflenmelidir. Buradaki örgütleme ilişkisi, alanlardan devrimci devşirerek
partiye aktarmak değil aksine alan örgütleri içinde aktif olacak devrimciler
yetiştirmek olarak anlaşılmalıdır. Zaten bir alan örgütünde çalışma yürütmeden
parti çalışması yürütülmesi devrimci anlayışa terstir. Her devrimci aynı
zamanda bir alanda aktif olmalıdır. Ne alan çalışması devrimci çalışmayı
baltalayan bir şey olarak görülmelidir ne de devrimci çalışma alan çalışmasını.
Aksine bu ikisi birbirini bütünleyen şeylerdirler. Böylece devrimciler, içinde
çalıştıkları en geniş kitlenin (alanın) zenginliğini, diğer alanlarda çalışan
devrimcilere taşıma şansı bulurlar. Kendileri de diğer alanların zenginliğini
aynı yöntemle özümserler. Bunun sonucunda da alanların koordine edilebilmesinin
önünü açan, olayları tek yanlı görmek sıkıntısı yaşamayan bir kolektif irade
oluşur. Bu kolektif irade devrimci partidir. Devrimci parti farklı alanlardaki
devrimcilerin ortak örgütü ise, bir alandaki devrimcilerin kendi aralarında
yürütecekleri özel toplantılar da o alanın devrimcilerinin örgütüdür. Yani alan
içerisinde çalışma yürüten devrimcilerin kendi aralarında bir hukuk oluşturması
yanlış değil aksine gerekli birşeydir. Çünkü devrimci birey her yerde örgütlü
bireydir.
Bir kez daha altını çizerek belirtmek
gerekir ki alanlar ve parti, diyalektik ilişki içerisinde bir sarmal halinde
büyürler. Ama hayatın kendiliğinden oluşturduğu olgu, parti değil alanlardır.
Bu yüzden de partinin kendisi alanlarda yürütülen çalışmalardan doğar. Devrimci
parti, devrimciliği kendinden menkul bireylerin biraraya gelerek bir tüzük
yazması sonucunda oluşturulamaz. Aksine devrimci parti, alan çalışmalarının bir
kitle hareketi haline geldiği noktada hareketin içinden doğar. Partiyi
oluşturan devrimciler ise alanlarda sınanır ve mücadele geliştikçe de alanlarda
sınanmaya, deneyim kazanmaya devam ederler.
Alan çalışmaları devrimci çalışmanın
olmazsa olmazıdırlar. Alan çalışmalarının bağımsızlığına, birlik ve bütünlüğüne
zarar gelmemesi biz devrimcilerin en temel kaygılarından biridir. Bu sebeple de
ülkemiz Kıbrıs’ta devrimci bir partinin oluşturulması ihtiyacının en yakıcı
birşekilde kendini hissettirdiği bu günlerde, yapmamız gereken şey parti
tüzükleri ile haşır neşir olmak değil, alanlarda yürütülen ufak çalışmaların
hammalı olmaktır. Her alanın kendi örgütlülüğünün yaratıldığı, birleştirildiği,
bağımsız kılındığı, devrimcilerin anlayışı ile yeniden örgütlendiği koşullar;
devrimci partinin doğum çığlıklarının da duyulacağı koşullar olacaktır.
Bugün Kıbrıs’ta her devrimcinin görevi
kendi alanının bu fikriyat çerçevesinde yeniden örgütlenmesine katkıda bulunan
mütevazi birer emekçi olmaktır. Tüm alanlardaki devrimcilerin koordinasyon ihtiyacını
karşılayacak devrimciler örgütü de, farklı alanların deneyimlerinin ideolojik
mücadelede yeniden üretilmesini sağlayacak çalışmalar da bu şekilde hayat
bulacaktır. Haydi alanlara...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder