CTP’nin
hükümette geçirdiği altı yıllık sürenin sonunda bugün halkımız nezdinde ciddi
bir güven kaybına uğradığı açık bir gerçektir. Bu güven kaybı sonucunda da
adamızda barış isteyen, emekten yana birçok insan kendini CTP’ye oy veremeyecek
kadar aldatılmış hissetmektedir. Böyle düşünen insanların hiç de
azımsanamayacak kadar yaygın bir kitle oluşturduğu kuru gözlemle bile tespit
edilebilecek bir olgudur. Bu insanlar emekten yana ve barışçı kişilikleri ile
UBP, DP, HİS gibi barış düşmanı, gerici partilere de oy veremezler. Bu durumda
barajı geçeceği tahmin edilebilen TDP tek alternatif olarak ortaya çıkmaktadır.
TDP
Gerçek Bir Alternatif Midir?
Öncelikle
şunu ortaya koyalım ki TDP, TKP’nin devamı olan bir partidir. 2006 yılında TKP
ve BDH’nın birleşmesi ile kurulmuşsa da aslında birleşenler de eski
TKP’cilerden başkası değildir. BDH’yı kuran TKP dışındaki bütün partiler (KSP
ve BKP) seçim başarısızlığından sonra BDH’dan ayrılmışlardı. TKP’nin de BDH’dan
ayrılması aslında TKP içinde bir bölünme olarak yaşanmıştı. Böylece aslında
eski TKP’den iki parti (TKP ve BDH) doğmuştu. İşte aralarında hiçbir fikirsel fark
bulunmayan bu iki parti birleşerek TDP’yi oluşturdular ve şimdi karşımıza yeni
bir partiymiş gibi çıkarak geçmişteki günahlarından arınmaya çalışmaktadırlar.
CTP’nin yarattığı hayal kırıklığını oya çevirmeyi amaçlayan TDP, aslında
2000’li yılların başında UBP gibi faşist bir parti ile kurduğu hükümet
döneminde hiç de daha az hayal kırıklığı yaratmamıştı.
Hiç
ayrıntıya girmeden belirtebiliriz ki; CTP’nin hükümet olduğu dönemde parça
parça uygulamasına giriştiği ve halkımızda hayal kırıklığı yaratan bütün
uygulamalar, UBP-TKP döneminde bütünlüklü bir paket olarak önerilmişti. Hatta
sonradan adı Bu Memleket Bizim Platformu olacak olan eylem birlikteliği bu
dönemde TC paketine karşı kurulmuştu. TKP’nin koalisyon hükümetine başbakan
yardımcısı sıfatıyla verdiği parti genel başkanı da aynı günlerde bu paketi
protesto eden sendikalara “bu acı ilaçtır içeceksiniz” demişti. Daha sonra CTP
hükümetinin parça parça uygulamaya soktuğu bu paketi, hiç utanmadan
eleştirebilen TDP, aslında sosyal demokrat denen şeyin ne kadar hafızasız bir
mahlukat olduğunu göstermiş oldu bizlere. Biz gene paketimize dönersek; 2000
yılının aralık ayında paket ile ilgili tartışmaların alevlendiği dönemde
BMBP’nun öncülü 41 örgüt; Meclis önünde bir eylem yapmak üzere temsilciler
düzeyinde bir yürüyüş yapar. Ancak TKP’nin hükümet ortağı olduğu bu dönemde
polis güçleri eylemcileri cop kullanarak dağıtmak ister. Tahtalar ve şişeler
havada uçuşur.
Diyebiliriz
ki, bu tarz uygulamalar sonuçta işgal altında bulunan bir ülkede normaldir ve
hükümetin küçük ortağı konumundaki bir parti herşeyden sorumlu tutulmamalıdır.
Ancak TKP ne UBP ile koalisyon kurmak zorundaydı ne de TC’nin dayattığı
paketleri hararetle savunup sendikalarla kavga etmek zorundaydı. Ancak dönemin
TKP’si şimdinin CTP’sinden hiç de farklı davranmıyordu. Zaten bu sebeple de ilk
seçimlerde çok ciddi bir oy kaybına uğradılar. Diğer yandan TKP’nin TC ile olan
ilişkilere bakışı da aslında hiç de sanıldığı gibi değildir. Şimdilerde seçim
kazanmak için bol kepçeden atmaktadırlar ancak 30 Ocak 2001 tarihinde
gazetelere “Ankara Ne Paranı Ne De Memurlarını İstemiyoruz” diye ilanlar veren
KTÖS’e dönemin Başbakan Yardımcısı ve TKP Genel Başkanı Mustafa Akıncı şöyle
yanıt vermişti:
“Türkiye
ile KKTC arasında çok uzun yıllar öncesinden Kıbrıs Türkü’nün Anadolu’dan
gelmesiyle başlayan, kökleri çok derine inen manevi ve kültürel bağlar bulunmaktadır.
Türkiye’nin önemini ve dostluğunun önemini kavramadan bu ülkeye hizmet
edemezsiniz. Öğretmeninize de hizmet edemezsiniz.” Aldını mı cevabınızı? Şimdi
“polisi sivilleştirecek” olan, Geçici 10. Maddeyi kaldıracak olan TDP’nin
açıklamasıdır bu... Öyledir çünkü bu tarz açıklamalardan partinizin ismini
değiştirerek kurtulamazsınız.
Ama
TDP’nin kökeni olan TKP, zaten 1980’li yılların ortasından itibaren kendisinin
ulusal sol olduğunu ilan etmişti. Bu çerçevede Akıncı ile Denktaş’ın dostluğu
gayet iyi bilinen bir olgudur ve TKP aslında her zaman UBP’nin koltuk değneği
olmuş bir partidir. Şimdiye kadar girdikleri bütün hükümetlere de UBP ile
girmişlerdir. KKTC’nin kuruluşu sürecinde TKP’nin en coşkulu evet diyen
partilerden biri olduğu, kendi içinde “hayır”ı savunanların sindirilmesi
operasyonlarına katıldığı, herkes KKTC’ye “evet” dedikten sonra bile hıncını
alamayarak sola birazcık benzeyen muhaliflerini partiden attıkları da bilinen
gerçeklerdir. Bunların içinde çok konuşulmayanlar ise, TKP’nin yıllarca
Kıbrıslı Elenlerle birlikte yaşayamayacağımızı savunduğu, bir dönem moda olan
çözüm ve AB tartışmalarında çözüm olmadan AB’ye girişe karşı çıktığı, PEYAK’ı
hortumlayıp batırdığı ve hala daha da KKTC’yi yaşatmaya yeminli olduğudur.
TDP’nin
en kritik anlarda rejime sunduğu destek güncel iki gelişmeden de görülebilir:
Bunlardan birincisi Kumar yasasına tek oyları ile verdikleri destek ve CTP’ye
koltuk değneği olmalarıdır. Bu yasanın hiçbir olumlu özelliği yoktur. Ancak TDP
bu yasayı desteklemeyi olgun bir davranış olarak benimsemiştir. İkincisi ve en
önemlisi sağ görüşlü olduğu tartışılamayacak olan siyasi yaşamına DP’de bakan
olarak başlayıp, Talat’ın danışmanı olarak şöven filmler çekmesi ile ünlenen,
hemen ardından siyasetin ezberini bozmak iddiası ile kendi partisini kurup
şövenist bir siyaset takip eden, Kıbrıslı Elen düşmanı Raşit Pertev gibi
birisini Mağusa’dan aday yapmalarıdır. Üstelik bu şahıs yıllarca Dünya
Bankası’nda Afrika halklarının sömürüsünü katmerleştiren tarım politikaları
dalında çalışmış neo-liberal bir şahsiyettir. Şimdi sosyal demokrat olma
iddiasındaki TDP ise neo-liberalizmin temeli olan TC paketini destekleyen,
karşı çıkan sendikacıları coplattıran partidir. İkili gerçekten birbirine
yakışmıştır.
TDP’ye
oy yok. Çünkü TDP ve CTP bir tahtravallinin iki ucudur. Emperyalizmin taşeronu
TC’nin içimizdeki işbirlikçileridirler. Birinin yüzü eskiyince öbürü, öbürünün
yüzü eskiyince diğeri “alternatifim” diye karşımıza çıkmaktadır. Kıbrıslı Türk
halkının bu partileri sırtından silkinip atmasının zamanı gelmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder